1. Hukuk Dairesi 2010/12689 E. , 2010/13877 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : MANAVGAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/12/2009
NUMARASI : 2008/428-2009/927
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, K. köyü 110 nolu parselde paydaş olduklarını, davalı A. o.H..D."un taşınmaza haksız müdahalede bulunduğunu ileri sürerek, elatmanın önlenmesine ve yaptığı seranın sökülmesine karar verilmesini istemişler, ölümleriyle mirasçıları davayı sürdürmüşlerdir.
Davalı (karşı davacı), davanın reddini savunmuş, ayrıca davacıların murisi R."den harici satış senedi ile taşınmazı satın aldığını belirterek 90/15360 payının iptaliyle adına tescilini talep etmiştir.
Davacılardan H. D. mirasçıları, birleştirilen 2008/633 esas sayılı davalarında da, murisleri H. D."un babaannesinden intikal eden payın hükmen davalılar adına tesciline ilişkin mahkeme kararının infazı sırasında annesinden gelen payın da davalılar adına tescil edildiğini bildirip, iptal-tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Birleştirilen davanın davalıları, bu konuda 1988/180-1992/54 sayılı kararın kesin hüküm niteliğinde olduğunu savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı lehine harici satış bedelinin güncel değeri üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne; karşı davanın reddine; birleştirilen davanın ise kabulüne karar verilmiştir.
Karar, asıl davanın davacıları ile birleştirilen davanın davalıları tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım; karşı dava, harici satın almaya dayalı iptal-tescil; birleştirilen dava ise, yolsuz tescil nedeniyle açılan iptal-tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, asıl ve karşı dava hakkında, harici satış senedindeki bedelin güncel değeri üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine hükmedilip, yıkım isteği reddedilmiş; birleştirilen davanın ise kabulüne karar verilmiş; hüküm asıl davanın davacıları ile birleştirilen davanın davalıları tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden birleştirilen dava bakımından davalılar adına fazladan tescil edilen payların illetten yoksun olduğu ve yolsuz nitelik taşıdığı, diğer taraftan derdestlik itirazına konu yapılan 1997/404 Esas sayılı davanın 23.03.2007 tarihli kararla açılmamış sayılmasına hükmedildiği kesin hüküm itirazına konu yapılan 1988/180 esas sayılı davada verilen hükmün de çekişmeli payı kapsamadığı, bu itibarla derdestlikten ve kesin hükümden de söz edilemeyeceği anlaşıldığından, birleştirilen davanın kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalıların değinilen hususlara yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Asıl ve karşı dava ile ilgili temyiz itirazına gelince, hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine karar verilmesi kural olarak doğrudur.
Ne var ki, 10.07.1940 tarih, 2-77 sayılı İBK."nda vurgulanan “Haricen gayrimenkul satılıp da bedeli satana ve gayrimenkul de alana teslim ve bu suretle gayrimenkul alanın intifaına terk edildiği ve ahiren bunlardan biri ferağdan veya teferruğdan imtina ettiği takdirde muteber olmayan bu satış zımnında her iki tarafın verdiğini istirdada hakkı mevcut ve satın aldığı parayı ve müşteri de gayrimenkulu iade vecibeleriyle mükellef bulunduğuna” ilişkin ilke gözetilerek, hapis hakkına harici satış bedeli üzerinden hükmedilmesi gerekirken, anılan bedelin güncel değeri üzerinden hapis hakkı tanınması ve kabule görede, hükmedilen güncel bedel miktarının hüküm yerinde belli edilmemesi isabetsizdir.
Öte yandan, kesinleşmiş hükmün infazı sırasında tapuda yapılan yanlışlık nedeniyle açılan birleştirilen davanın devletin sorumluluğunu, düzenleyen Türk Medeni Kanununun 1007.maddesi çerçevesinde Hazineye ihbar edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi de doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.12.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
- KARŞI OY YAZISI -
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım; karşı dava,harici satın almaya dayalı tapu iptal ve tescil; birleştirilen dava ise, yolsuz tescil nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir
Mahkemece; asıl dava da,harici satış senedindeki bedelin güncel değeri üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine, yıkım talebinin ve karşı davanın reddine,birleştirilen davanın ise kabulüne karar verilmiş, karar asıl davanın davacıları ve birleşen davanın davalılarınca temyiz edilmiştir.
Elatmanın önlenmesi davasında; alıkoyma( hapis) hakkı tanınırken iadesi gereken bedel konusunda sayın çoğunluktan farklı düşünüyorum, bunun dışındaki tüm bozma nedenlerine katılıyorum.
YİBBGK 10.07.1940 tarih, 2/77 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Borçlar Kanunun 81. Maddesi uyarınca kural olarak resmi biçimde yapılmayan geçersiz sözleşmeye dayanarak tarafların aldıklarını karşılıklı olarak iade etmeleri gerekir.
Davalı-karşı davacının harici satış sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davası reddedilmiştir.Harici satış sözleşmesinin satıcısı Rukiye mirasçılarınca, elatmanın önlenmesi davasıyla taşınmazın iadesi istenmektedir. Bu durumda; harici satış TMK 706/1 maddesi , Borçlar kanununun 213. maddesi ve Tapu Kanunu 26. maddesi uyarınca hukuken geçersiz olduğuna, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı ve haksız iktisap kurallarına göre herkesin aldığını iade ile yükümlü bulunduğu ve tarafların aldıklarını iade edeceği yolundaki genel ilke ve kabul karşısında, öncelikle; geçersizliği tartışılmayan taşınmazın harici satışı nedeniyle taşınmazı satın alana ödenmesi gereken miktarın ne olması gerektiği ve bu iade kapsamının belirlenmesi gerekir. İadesi gereken bedel; harici satış sözleşmesinde gösterilen bedel mi? taşınmazın dava tarihindeki güncellenmiş (rayiç ) bedeli mi? yoksa harici satışta ödenen satış bedelinin denkleştirici adalet kuralına göre iadenin talep edildiği tarihte uyarlama sonucu ulaştığı alım gücü müdür?, Dosya içeriğine göre: davalı- karşı davacının haricen satın ve zilyetliğini devraldığı taşınmazı ileride kendisine tapuda devredileceği inancıyla 13.03.1965 tarihinden itibaren üzerine sera yaparak kullandığı, taşınmaz paydaşı satıcı ve mirasçılarının buna rıza gösterdikleri, dava açılıncaya kadar karşı çıkmadıklarına göre 05.07.1944 tarih ve 12/16 Sayılı İBK ve YHGK 04.12.1985 tarih 14-308/978 Sayılı kararları uyarınca davalı Hüseyin’in iyiniyetli olduğu kabul edilmelidir.
Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanununun 993. ve 994. madde hükümleri geri vermekle yükümlü iyiniyetli zilyedin hak ve borçlarını düzenlemiştir. Geçersiz sözleşme nedeniyle taşınmazı geri vermekle yükümlü olan iyiniyetli zilyedin, taşınmazı geri vermekten kaçınma ya da alıkoyma hakkı TMK 994/1 maddesi ile tanınmış bir haktır. İyiniyetli zilyet, elatmanın önlenmesi ( geri verme) davası sırasında def’i (savunma) yoluyla zorunlu ve yararlı giderler ile harici satış bedelinin ödenmesini ileri sürebileceği gibi, taşınmazın geri verilmesinden sonra; taşınmazı geri verirken açıkça veya örtülü olarak vazgeçmemiş (ferağat etmemiş) olduğu hallerde,faydalı ve zorunlu giderler ile satış bedelini sonradan ve ayrı bir dava ile istemesine engel yoktur. ( Y.4.H.D 03.06.1958 tarih, 3265/3847 sayılı kararı, Prof. Dr.Jale G. Akipek, Prof. Dr. Turgut Akıntürk, Eşya Hukuku 214,215 sayfa)
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.02.2001 tarih, 13/1729-32 sayılı kararında ifade edildiği şekilde; geçersiz harici satış sözleşmesi nedeniyle yanlar verdiklerini sebepsiz zenginleşme veya mülkiyet (İstihkak MK 618. Md (TMK 683.md) davasıyla geri isteyebilirler. Türk Medeni Kanununun 994. maddesi sebepsiz zenginleşmeyi önleyen özel bir düzenleme olup, her iki davada da Türk Medeni Kanununun 994-995 maddelerinin uygulanması gerekir
Dairemizin yıllardır kararlılık kazanan uygulamasına göre; Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu 10.04.1940 tarih, 2/77 sayılı İBK uyarınca; taşınmazı haricen satan, satıştan kaynaklanan aldığı parayı iade etmedikçe verdiğini geri isteyemeyeceği, harici satış senedinde gösterilen satış bedeli ile varsa zorunlu ve yararlı giderler üzerinden hapis hakkı tanınarak elatmanın önlenmesine karar verileceği kural olarak kabul edilmektedir .
Mahkemece, çekişme konusu payın güncellenmiş bedeli üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.Taşınmazın güncel (rayiç) bedeli usulünce tespit edilmeden, soyut olarak, infaz kabiliyeti olmayacak şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmadığı gibi, hukuken geçersiz olan harici satış sözleşmesi haksız iktisap kuraları gereğince tasfiye edilirken satın alan davalı sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca taşınmazın dava tarihindeki güncel (gerçek) değerini talep edemez , bu nedenlerle mahkemenin güncel (rayiç) bedel üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine ilişkin kararının bozulması yönünde ki sayın çoğunluğun görüşüne katılıyorum..(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.02.2002 tarih, 13-1729/32 E.K , Y.8.H.D 07.06.2010 tarih 2010/630-3036 E.K, Y.8.H.D 13.07.2010 tarih, 2010/575- 3921 E.K, , Y.13.H.D. 23.12.2004 tarih 2004/10638-18872, Y.13.H.D. 25.01.2000tarih, 1999/10202, 2000/193E.K.)
Ancak, hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle Türk Medeni Kanunun 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı sonrada haksız iktisab ilke ve esasları dikkate alınmalıdır.
Türk Medeni Kanununun 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hakime özel ve istisnai hallerde ( adalete uygun ) hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimelerini karşılamakla yükümlüdür. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.02.2001 tarih, 13/1729-32 sayılı ) .
Haksız iktisabın temeli hakkaniyet esasına dayanmaktadır, sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da “ denkleştirici adalet” kuralı oluştur. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Geçersiz sözleşme gereğince, akdin düzenlendiği tarih itibariyle , verilen paranın aynen iadesine karar verilmesi, enflasyonist yaşam hayatında , büyük adaletsizlikler yaratır başka bir degişle bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu da bir gerçektir.
YİBBGK 10.07.1940 tarih, 2/77 sayılı kararın varlığı ileri sürülerek, geri alım tarihinde alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi adalet ve hakkaniyet kurallarıyla bağdaşmaz . Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince ye bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek uygulamada ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.
Belirtilen ilkeler ve esaslar uyarınca; hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı ve hakkaniyet gözetilerek , sözleşme tarihinde satış bedeli olarak verilen paranın , taşınmazın iadesinin talep edildiği dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile ulaşacağı alım gücü, paranın reel değeri tespit edililerek bu bedel alıkoymada hükme esas alınmalıdır.
Eldeki dava da; davacı 24.12.2009 tarihli dilekçesiyle, taşınmazın güncel bedelinin ödetilmesini istemiş olduğundan, ‘çoğun içinde az da vardır’ kuralı gereğince ödediği bedelin denkleştirici adalete göre iadesini de talep ettiği kabul edilerek, sözleşme tarihinde ödenen satış bedelinin dava tarihi itibariyle ulaşacağı alım gücü belirlenerek; bu bedel üzerinden alıkoyma hakkı tanınarak elatmanın önlenmesine karar verilmesi görüşünde olduğumdan, harici satış sözleşmesindeki satış bedel üzerinden hapis (alıkoyma ) hakkı tanınarak elatmanın önlenmesine karar verilmesine ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.