Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan anneleri N..’nin, kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu 252, 511, 546, 636, 637, 666 ve 777 parsel sayılı taşınmazlarını, davalıların miras bırakanı olan oğlu H..’e muvazaalı satış işlemi ile temlik ettiğini, ileri sürerek dava konusu taşınmazların tüm geldi ve gitti kayıtlarının miras payları oranında iptaliyle adlarına tescili olmadığı taktirde taşınmazların bedelinin tahsili isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, muvazaa ve tenkis koşullarının gerçekleştiği iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı? yoksa mal kaçırma amacın mı? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Görüldüğü üzere muvazaa iddialarının dayandığı davalar, 3402 sayılı yasanın 12/3. maddesi ayrı kalmak üzere hiçbir zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadığı gibi her türlü delille kanıtlanabilir. Bunun sonucu olarak da mirasçı veya mirasçılar temliklere konu taşınmazları bir veya birden fazla davada uyuşmazlık konusu yapabilirler.
Öte yandan, eldeki davada mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda kapsamlı bir araştırma; özellikle de taşınmazların temlik tarihindeki gerçek değerleriyle akit değerleri arasında fark bulunup bulunmadığı yönünden belirleme ve değerlendirme yapılmamış, dinlenen tanıkların beyanları da derinlemesine irdelenmemiştir.
Hal böyle olunca yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve soruşturmaayla yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacıların değinilen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,20.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verdi.