Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/2230
Karar No: 2020/3352
Karar Tarihi: 13.10.2020

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/2230 Esas 2020/3352 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2020/2230 E.  ,  2020/3352 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 03/04/2015 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 15/10/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
    Dava; kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Davacı vekili; müvekkilinin, annesinin Adli Tıp Kurumuna gönderilen dosyası hakkında bilgi almak amacıyla davalı C.Savcısı ile görüştüğü sırada müvekkiline hitaben sarfettiği sözlerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu beyan ederek, bu nedenle manevi zararının tazmini isteminde bulunmuştur
    Davalı vekili; hakim ve savcılara yönelik olarak açılan tazminat davalarının Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesinde açılması gerektiği ve davanın zamanaşımına uğradığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece verilen 05/08/2014 tarihli, 2014/90 esas, 2014/303 karar sayılı ilk kararda; davanın Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesinde açılması gerektiği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 12/01/2015 tarihli, 2014/15265 esas, 2015/72 karar sayılı ilamında’’ Eldeki tazminat isteminin, adli soruşturma kapsamında yapılan herhangi bir işlem, faaliyet veya karara yönelik olmadığına göre, mahkemenin görevsizlik kararı yerinde değildir. İşin esasına girilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. ‘’ şeklinde gerekçeyle bozulmuştur.
    Bozmaya uyularak verilen 21/02/2017 tarihli, 2015/106 esas, 2017/56 karar sayılı ikinci kararda; dava konusu olayda davacının iddia ettiği şekilde olayın gerçekleştiği hususunda yeterli delil bulunmadığı ve tanık anlatımlarının iddiaları doğrulamaya yeterli olmadığı gözetilerek davacının iddiasını ispat edemediği, söz konusu tanık beyanlarının da bu hususu ispata yetersiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Verilen kararın yine davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 15/03/2018 tarihli, 2017/4746 esas, 2018/1939 karar sayılı bozma ilamında ‘’ Dosyada mevcut deliller ve özelllikle Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi tarafından Cumhuriyet savcısı olan davalı hakkında yapılan soruşturma sonunda 21/11/2013 tarih, 2012/242 esas, 2013/920 sayı
    ile iki gün aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, dikkate alındığında; davalının davacıya karşı söylediği söz ve ifadeler davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetindedir. Mahkemece davacı lehine uygun bir miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. ‘’ şeklinde gerekçeyle tekrar bozulmuştur.
    İkinci kez verilen bozma kararına uyan mahkemece bu kez verilen 15/10/2019 tarihli, 2018/288 esas, 2019/411 karar sayılı üçüncü kararda; davalı hakkında yürütülen soruşturmanın sonuçlarının ortadan kaldırılması ve soruşturmayı yürüten müfettişlerin meslekten çıkarılmasına karar verilmesi karşısında yapılan soruşturmanın doğruluğu ve tarafsızlığına gölge düştüğü, soruşturma dosyasının hükme esas alınacak somut bir delil teşkil etmediği ve tanık beyanlarının da çelişkili olduğu gerekçesi ile manevi tazminatın unsurları oluşmadığından davanın reddine karar verilmiştir. Verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dosyanın incelenmesinde; Mahkemenin 15/10/2019 tarihli, 2018/288 esas ve 2019/411 karar sayılı kararında , Dairemizin 15/03/2018 tarihli, 2017/4746 esas, 2018/1939 karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş olmasına rağmen, davalı lehine uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmemiş ve davanın reddine karar verilmiştir. Bu hali ile verilen karar; Mahkemenin davanın reddine dair verilen 21/02/2017 tarihli, 2015/106 esas, 2017/56 karar sayılı önceki kararı ile aynıdır. Bozma ilamına uyulmuş olmasına rağmen eldeki kararın gerekçesinde değişiklik yapılarak, davalı hakkında yürütülen idari soruşturmanın ortadan kalkmış olması hususu belirtilerek önceki karardaki aynı hüküm kurulmuş ve davanın reddine karar verilmiştir.
    Oysa ki, mahkemece uyulan Dairemizin son bozma ilamında açıkça ifade edildiği üzere, dava konusu söz ve ifadeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde, ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliğinde olmayıp, eleştiri sınırlarını aşan, davacının kişilik haklarını zedeler nitelikte olup, kişilik haklarına saldırı mahiyetindedir. Ayrıca mevcut delillere göre eylemin subutu hususunda da herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
    Şu durumda; kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış ve hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 13/10/2020 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY YAZISI
    Dairemiz 15/03/2018 tarihinde esasa ilişkin olarak; "dosyada mevcut deliller ve özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi tarafından Cumhuriyet Savcısı olan davalı hakkında yapılan soruşturma sonunda 21/11/2013 tarih 2012/242-2013/920 sayı ./..
    ile 2 gün aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği dikkate alındığında; davalının davacıya karşı söylediği söz ve ifadeler davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetindedir. Mahkemece davacı lehine uygun bir miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken ..." gerekçesi ile bozma kararı vermiş, mahkemece davalı hakkında yürütülen idari soruşturmanın sonuçlarının ... tarafından ortadan kaldırılmış olması ve soruşturmayı yürüten müfettişlerin meslekten çıkarılmasına karar verilmesi karşısında doğruluğu ve tarafsızlığı şüpheli hale gelen soruşturmanın hükme esas alınamayacağından söz edilerek davanın 2. kez reddedilmesi üzerine Dairemiz sayın çoğunluğunca, bu kez "Mahkemece uyulan Dairemizin son bozma ilamında açıkça ifade edildiği üzere, dava konusu söz ve ifadeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde, ifade özgürlüğü kapsamında koruması gereken kişisel değer yargısı niteliğinde olmayıp, eleştiri sınırlarını aşan, davacının kişilik haklarını zedeler nitelikte olup kişilik haklarına saldırı mahiyetindedir. Ayrıca mevcut delillere göre eylemin sübutu hususunda da herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır." denilmek suretiyle tekraren bozma kararı ihdası cihetine gidilmiştir.
    Dairemizin anılan kararlarında davalının davacıya karşı sarf ettiği sözlerin kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğu belirtilmiş ise de, bu sözlerin neler olduğu eylemin hangi şekilde sübut bulduğu, davanın ispatı noktasında tek delil tanık ifadeleri olduğuna ve tanık anlatımları ile davacı iddiaları ve yine davacı tanıklarının anlatımları ile davalı tanıklarının anlatımları arasında çelişki bulunduğuna göre hangi ifade ve anlatımlara ne sebeple üstünlük tanındığı hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Oysa bozulmasına karar verilen son kararda tanık ifadeleri ve davacı iddiaları arasında çelişki bulunması ve bu çelişkilerin giderilememesi sebebiyle haksız fiilin varlığının kabul edilmediği belirtilmiştir. Dairemiz sayın çoğunluğunca bu gerekçe yerinde bulunmadığına ve eylemin sabit olduğu düşünüldüğüne göre yukarıda belirtildiği üzere eylemin ne şekilde sübut bulduğunun izah edilmesi gerekirdi. Öte yandan, yine Dairemizin anılan bozmasında sübut delili olarak özellikle Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından yürütülen soruşturma dosyasına ve burada verilen disiplin cezasına dayanılmış ise de zikredilen dosyada da davalının hangi sözleri ne şekilde söylediği açıklanmaksızın iş sahiplerine kötü muamelede bulunduğu belirtilerek sonuca gidildiği görülmüştür. Sonucu itibariyle bağlayıcı olmasa da içeriği itibariyle delil teşkil edeceği şüphesiz olan soruşturma dosyasının davaya konu eylemle ilgili giderilemeyen çelişkiler ihtiva etmesi nedeniyle sübut için yeterli kabul edilemeyeceği açıktır. Bozma kararının bu haliyle kanunun aradığı şekilde gerekçe içerdiğini söyleyebilme imkanı yoktur. Kararın gerekçeli olmaması hukuki dinlenilme hakkını (Anayasa m. 141; HMK m. 27) İHAS hükümleri uyarınca da adil yargılanma hakkını ihlal eder (İHAS m. 6/1).
    Davacının dava konusu ettiği sözlerin davacı tanıklarınca söylendiği belirtilen kısmının (davalı tanığının ifadesi görmezden gelinerek) sabit olduğu kabul edilse bile yani olay günü davalının davacıya "hakkını burada arama, git, dağda PKK"da ara" dediği kabul edilse bile yine davanın reddi gerekir. Şöyle ki; dosya kapsamına göre anılan sözlerin yargılama sürecinin uzaması ile ilgili olarak yaşanan tartışma sonucunda davacının, "devlete sığınamayacaksam nereye sığınayım, dağa mı sığınayım" şeklindeki hesap sormaya ve kahırlı sözlerine karşılık tartışma bağlamında ve tepkisel olarak söylendiği kabul edilmelidir. Yani davalının bu sözleri sarfederken davacıyı teröre müzahir veya terörle irtibatlı yahut iltisaklı bir kişi gibi gösterme amacıyla hareket ettiği doğrulanamamaktadır. Dolayısıyla davalının davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu bu açıdan söyleyebilmeye de imkan yoktur.
    Davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmeyen sözleri sebebiyle tazminata mahkum edilmesi TBK. 58 kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi İHAS"ın 10 maddesi ile koruma altına alınan ifade özgürlüğüne de aykırılık teşkil eder.
    Kesin nitelikte bozma kararı verilmesi ve davacı yararına usuli kazanılmış hak oluşmasına gelince;
    Bilindiği üzere bir davada, mahkemenin veya tarafların yaptıkları bir usul işlemi sebebiyle taraflardan biri lehine doğan ve göz önüne alınması zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denir. Bu müessesenin kanuni bir dayanağı bulunmayıp 1960"dan günümüze Yargıtay uygulamaları ile benimsenmiş ve akademik çevrede de kabul görmüş bir ilkedir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04/02/1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı yine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09/05/1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 karar sayılı içtihatları). Usuli kazanılmış hak müessesesi, Yargıtayın bozma ilamına mahkemece uyulduktan sonra bozma ilamının bağlayıcı etkisinin kapsamını belirlemek amacıyla Türk hukuk sistemine girmiştir.
    Usuli kazanılmış hak; usul ve esasa yani hukuka uygun karar verilmesinin, yargı kararlarında istikrarın, yargılamanın hızlı sonuçlandırılmasının ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarına hizmet eden müessesedir. Yukarıda tarih ve sayıları verilen içtihadı birleştirme kararlarında bu husus şöyle açıklanmıştır:
    "Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; Usul Kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir."
    Usuli kazanılmış hak, esasen Yargıtayın bozma ilamı sonrası karar veren ilk derece mahkemesinin yapacağı yargılamanın sınırlarını belirlemek amacı ile gündeme gelmiştir. Böylece, Yargıtay içtihatlarında sıklıkla tekrarlandığı üzere, bozma ilamı ile davanın, usul ve kanuna uygun bir yola sokulması amaçlanmıştır. İlk derece mahkemesince artık Yargıtay tarafından gösterilen ve doğru olduğu kabul edilen usul ve esaslar dairesinde yargılama yapılması zorunlu hâle gelmiştir. İlk derece mahkemesinin bozma ilamına uyması hâlinde artık Yargıtay tarafından gösterilen yolda ilerlemesi beklenir. Böylece; hem yargılamanın, Yargıtayca bozma ilamıyla çizilen esaslar dâhilinde devam ettirilerek doğru, adil ve hızlı bir biçimde sonuçlanması amacına ulaşılır hem de mahkemeler arasındaki hiyerarşi, uyum, kararlardaki istikrar ve dolayısıyla da kamu düzeni sağlanmış olur.
    Yargıtay tarafından geliştirilen ve zaman içerisinde de geniş uygulama alanı bulan usuli kazanılmış hakka, katı uygulamadan kaynaklanan sakıncaların giderilebilmesi amacıyla yine Yargıtay tarafından istisnalar getirilmiş ve halen getirilmeye devam edilmektedir.
    Kanun değişikliği, içtihadı birleştirme kararı, Anaya Mahkemesinin iptal kararı, kamu düzenine aykırılık, mahkemenin görevi, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, talepten fazlasına karar verilmiş olması, bozma sonrası tarafların açık veya zımni iradeleri ile yargılamanın seyrinin değişmesi, harcın hesaplanmasında hata, maddi hata istisna olarak kabul edilen hâllerdir. Bu hâllerde bozma sonrası taraflardan biri lehine usuli kazanılmış hak söz konusu olsa da kamu düzeni veya hakkaniyet düşüncesiyle usuli kazanılmış hak kuralı esnetilmeye çalışılmaktadır.
    Bu açıklamalar göstermektedir ki Yargıtayın bozma ilamına uyan mahkeme, artık bozma gereğince işlem yapmak zorundadır. Ancak bozma sonrası verilen kararın kanun yolu incelemesi yapılırken önemli yargılama hatalarının veya temel hakların ihlal edildiğinin anlaşılması durumunda usuli müktesep hakka üstünlük tanınmamalıdır. Zira usuli müktesep hak her ne pahasına olursa olsun korunması gereken bir hak olarak değerlendirilmemelidir.
    Hiç şüphesiz temel haklara aykırılık da kamu düzenine ilişkin bulunması sebebiyle usuli müktesep hakkın istisnasını teşkil edecektir (HKGK 18/01/2012, 2-610/1).
    Somut olayda; az yukarıda açıklandığı üzere hükmüne uyulan Dairemiz bozma ilamı ile davalının hem hukuki dinlenilme hakkı kapsamında adil yargılanma hakkı hem de ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilmiştir. Hâl böyle olunca artık 15/03/2018 tarihli ve 2017/4746 - 2018/1939 sayılı bozma ilamına uyulmakla davacı yararına usuli kazanılmış hak oluştuğundan, dolayısıyla bu kapsamda karar verilmesi zorunluluğu bulunduğundan bahsedilmesi mümkün değildir.
    Açıklanan tüm bu sebeplerle ispat edilemeyen davanın reddi yönünde tezahür eden yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma yönünde oluşan kanaatine iştirak etmiyorum. 13/10/2020













    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi