Taraflar arasındaki davadan dolayı Adana 4. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 07.04.2009 gün ve 2007/210 esas 2009/167 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 03.03.2010 gün ve 986-2331 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı İ. A. vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak davacı S. tarafından açılan tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istekli dava sonucunda, mahkemece vekalet görevinin kötüye kullanıldığı saptanarak tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, davalılardan H. hakkındaki tazminat talebinin kabulüne dair verilen hükmün temyizi üzerine, Dairece; “gerçekten de vekalet görevinin kötüye kullanıldığı sabit olup, isteklerden ilki olan tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, tazminata hükmedilmiş olmasının isabetli olmadığına” değinilerek bozulmuştur.
Bozma kararından sonra davacı S..’in imzasını havi Daire’ye hitaben gönderilen 19.03.2010 tarihli dilekçe ile, davalı İ. A. hakkındaki temyiz isteğinden feragat ettiğini ve yerel mahkeme kararının kesinleştirilmesini istediği, ancak anılan dilekçe, Daire kararından sonra intikal ettiğinden yapılacak bir işlem bulunmadığı ve karar düzeltmeye getirildiği takdirde değerlendirilmesi meşruhatı düşüldüğü, bu defa davalı İ..tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulduğu ve davacı ile aralarında sulh olduklarına dair belgeler ibraz ederek feragat dilekçesine istinaden bir karar verilmesi için kararın düzeltilmesinin istendiği, ancak buna karşın davacı S..’ın anılan dilekçenin davalı tarafça baskıya maruz bırakılmak suretiyle düzenlendiğini ve iradesinin fesada uğratıldığını, bu sebeple dilekçedeki feragat beyanına itibar edilmemesi gerektiği beyan edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuki netice doğuracak bir iradenin B.K.’nunda belirtilen iradeyi ifsad edici hata, hile, ikrah gibi bir sebebe dayalı olarak yapıldığının saptanması halinde, anılan iradenin hukuki bir netice doğurmayacağı, böylesi bir iradeye de hukuki sonuç bağlanamayacağı açıktır.
Öyleyse, gerek karar düzeltme talebinde bulunan davalı İ..’nin ibraz ettiği protokol başlığını taşıyan tarihsiz 2 sayfadan ibaret belge ve gerekse temyizden feragata ilişkin 19.03.2010 tarihli belge yönünden davacı Seval’in iradesinin baskıya maruz bırakılarak fesada uğratılıp uğratılmadığının, mahkemece yapılacak inceleme ve araştırma sonucunda açıklığa kavuşturulması zorunludur.
İrade beyanının iradeyi ifsad edici nedenlere maruz bırakılarak beyan edildiği iddiasının, mahkemece hadise şeklinde değerlendirilerek, araştırma ve inceleme yapılması gerekeceği tartışmasızdır.. Hal böyle olunca, davacının temyizden feragat beyanı hususunda, yukarıda belirtildiği şekilde yapılacak inceleme ve araştırma neticesinde, gerçekten de temyizden feragatın iradeyi bozucu sebebe dayanarak yapıldığının anlaşılması halinde, Daire bozma kararında belirtildiği şekilde karar verilmesi gerekeceği, feragat beyanının iradeyi bozucu bir sebebe dayanmadığının belirlenmesi halinde ise, davacının seçimlik haklarından olan iptal ve tescil isteği yönünden kayıt maliki İ. hakkındaki temyiz isteğinden feragat ettiği gözetilerek ilk kararda olduğu gibi diğer istek olan tazminatın hüküm altına alınması bakımından karar bozulmalıdır.
Davalı İ..’nin karar düzeltme isteğinin HUMK’nun 440. maddesi uyarınca kabulü ile, Daire’nin 03.03.2010 tarih ve 2010/986 esas, 2010/2331 karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 07.04.2009 tarih ve 2007/210 E. 2009/167 K. Sayılı kararının açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
