Davacı, SSK"nın emeklilik işleminin iptaline dair kararının iptaliyle, 23.12.2003 tarihinden bu yana ödenmeyen emekli maaşlarının yasal faiziyle birlikte SSK"dan ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacının S.S.K"na tabi sigortalı hizmetleri esas alınarak 506 sayılı Yasa"nın 60 ve devamı maddeleri gereğince 1.8.2000 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbiti ile aylığın iptaline ilişkin davalı Kurum işleminin iptali ve 23.12.2003 tarihinden itibaren ödenmeyen yaşlılık aylıklarının davalı Kurumdan faiziyle tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un uygulanması ile ilgili olup, anılan yasanın 8. maddesinde öngörülen son yedi yıllık fiili hizmet süresinin hangi hallerde uygulanacağına ilişkindir. Mahkemece, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde Bağ-Kur hizmetinin daha fazla olduğundan bahisle davacının Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan bağlanan yaşlılık aylığının iptalinin doğru olduğu sonucuna ulaşarak davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, davacı, 20.07.2000 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan tahsis talebinde bulunmuştur. Davacının bu tarihten önce 22.05.1974-01.07.2000 tarihleri arasında 5354 gün Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi hizmeti mevcuttur. 506 sayılı Yasa"nın 60 ve devamı maddeleri dikkate alındığında davacının S.S.K"na tabi hizmetleri nedeniyle diğer Kurumdaki hizmetleri birleştirilmeksizin bu Kurumdan yaşlılık aylığı bağlama koşulları oluşmuştur.
Her ne kadar 2829 sayılı yasanın 8/1. maddesinde “birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise, eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir” hükmü yer almakta ise de, bu yasanın uygulanması sigortalının bir sosyal güvenlik Kurumunda yaşlılık aylığı bağlanmasına yeterli hizmet süresi bulunmadığı ve diğer sosyal güvenlik kurumlarındaki hizmetlerden de yararlanma zarureti olduğu hallerde söz konusudur. Bir yasa hükmünün yasaya konuluş amacına aykırı sonuç doğuracak şekilde yorumlanması hukuk ilkelerine ve yasanın hem özü ve hem de özü ile uygulanmasını öngören Medeni Kanun’un 1. maddesine uygun değildir (22.02.1997 gün ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Öte yandan, sosyal güvenlik kurumları arasında, sadece bağlanan aylıkların seviyesi bakımından değil, koruma kapsamına alınan tehlikeler, hak kazanma şartları bakımından da farklılıklar olduğu belirgindir. Önemli olan, hangi kurum olursa olsun, aynı külfete katlanan insanların aynı haklara sahip olmasının sağlanması geçerli bir çözüm yoludur. Esasen, sosyal güvenlik kurumlarının görevi, sosyal sigorta yasaları çerçevesinde kapsama aldıkları kişileri koruma garantisini sağlamaktır. Sosyal sigorta hukukunda amaç, yüksek standartta sosyal güvenlik sağlayan bir sistemin oluşturulmasıdır. Yine, sosyal sigortalar külfet-nimet dengesi üzerine kurulan kurumlardır. Bu nedenle, külfetin karşılığının alınmaması sosyal güvenlik sisteminin amacıyla bağdaşmaz ve böyle bir uygulama da kabul edilemez. Buna aksi bir yorum, sisteme duyulan güveni ortadan kaldırır. En önemlisi, yükümlülüklerini zamanında yerine getirenlerin bir anlamda cezalandırılması olur ki, bu sosyal adalet duygusunu aşındırır. Esasen, 2829 sayılı yasanın amacı da, hiçbir kurumdaki hizmeti, yaşlılık, malullük ve ölüm aylığı gibi aylık bağlamalara yeterli olmayan sigortalı ve hak sahiplerine aylık bağlanmasını sağlamak ve değişik kurumlardaki hizmetler birleştirilerek ziyan olmasını önlemektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.11.1997 gün ve E: 1997/10-698, K: 1997/895; 06.03.2002 gün ve E: 2002/21-132, K: 2002/139 sayılı kararları). Bu çözüm şekli, hukuk devleti ilkesinin ana unsurlarından biri olan “kazanılmış hak” kavramına da uygun olacaktır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 16. 11.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.