23. Hukuk Dairesi 2013/5424 E. , 2013/6881 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davalılar vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmiştir. 5219 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu HUMK"nın 438/I. maddesindeki parasal sınır, 5236 sayılı Kanunun 19. maddesiyle HUMK’na eklenen Ek-Madde 4’te öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2013 yılı için 18.560,00 TL’dir.
Temyize konu 27.02.2013 tarihli kararda kabul edilen miktarın 15.000,00 TL olması nedeniyle, duruşma isteğinin miktar yönünden reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili kooperatifin eski yönetim ve denetim kurulu üyeleri olan davalıların görevde bulundukları dönemde, kooperatifle ilgisi bulunmayan dava dışı .... ve..."a ait 2670 nolu parseli de kooperatife ait gibi göstererek, gerçekte 108 konut yapılması gerekirken 110 konut için inşaat ruhsatı alıp, kooperatife ait olmayan iki konutun yapım giderlerini kooperatif kasasından karşılayarak kooperatifi zarara uğrattıklarını ileri sürerek, 15.000,00 TL"nin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacı kooperatif ile dava dışı arsa malikleri... ve ... arasında 13.11.1992 tarihli inşaat yapım sözleşmesi imzalanarak kooperatifin toplam 110 konut yapmayı ve 55 konutu arsa maliklerine vermeyi taahhüt ettiğini, sözleşmeden sonra parsellerin ifraz gördüğünü, arsa maliklerinin 2670 nolu parseli sözleşmeden sonra dava dışı.... ve...a satıp tapuda devrettiğini, bu kişilere verilen iki konutun ilk sözleşmede arsa maliklerine verilmesi kararlaştırılan konutlar arasında olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi"nce; tapuda taşınmazı devralan üçüncü kişiler .... ve ...."ın arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi bakımından kendi taşınmazlarını kooperatife devretmedikleri halde, bu kişilere iki adet konut yapılması işinin kooperatif bakımından tamamen karşılıksız bir işlem oluşturduğu hususunun gözden kaçırıldığı gerekçesiyle bozulması üzerine, mahkemece bozma ilamına uyularak bozma ilamındaki gerekçelerle davanın kabulü ile 15.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş; bu defa davalılar... mirasçıları vekili ile diğer davalılar vekilinin temyizi üzerine, Dairemizce; davalı İsmet Karabacak mirasçılarının tüm temyiz itirazlarının reddine, diğer davalılar yönünden ise, vekillerinin bozma sonrası yargılama sırasında verdiği 23.06.2011 havale tarihli dilekçesinde, sorumluluk davalarında öngörülen zamanaşımı süresinin geçtiğini savunarak, zamanaşımı def"inde bulunduğu, yine takip eden celsede dilekçesini tekrar ettiği, ancak davalılar vekilinin
zamanaşımı def"ine ilişkin bu dilekçesinin davacı tarafa tebliğine ilişkin bir belgeye rastlanılmadığı, mahkemece dilekçenin davacı tarafa tebliğ edilip edilmediği, tebliğ edilmiş ise davacının savunmanın genişletilmesine açıkça karşı çıkıp çıkmadığı veya savunmanın genişletilmesine bir süre karşı koymamak suretiyle zımnen benimseyip benimsemediği hususları üzerinde durularak, zamanaşımı def"i hakkında bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda iddia, savunma, ve tüm dosya kapsamına göre; davalıların zamanaşımına ilişkin dilekçesinin duruşma sırasında davacıya tebliğ edilmediği, bu bağlamda davacının davalının savunmasının genişletilmesine bir süre karşı koymamak kaydıyla zımnen benimsemesinden söz edilemeyeceği, davalıların yargılama aşamasında ileri sürmedikleri zamanaşımı def"ini temyiz aşamasında ileri süremeyeceği, dolayısıyla davalıların zamanaşımı def"inin dikkate alınmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi"nin 29.11.2010 tarih ve 2009/6152 Esas 2010/12110 Karar sayılı ilamında bahsedilen gerekçede de belirtildiği üzere davacı kooperatifin, davalıların yanıltılması sonucu sözleşme dışı fazladan yapılan iki adet taşınmazın her biri için ödediği bedelin dava tarihinde karşılığının 16.000,00 TL olduğu gerekçesiyle, taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 15.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılar ..., ... ve M.Osman Zerman"dan tahsiline, diğer davalı İsmet Karabacak mirasçıları yönünden ise, daha önce verilen hüküm kesinleşmiş Yargıtay ilamı kapsamında kaldığından yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve davalı ...mirasçılarına yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.
2) Diğer davalılar yönünden temyiz itirazlarına gelince,
a) Dava, kooperatifin eski yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece uyulmasına karar verilen Dairemiz"in 12.03.2012 tarihli bozma kararında; hükmün Yargıtay tarafından bozulmasından ve mahkemece bozmaya uyulmasından sonra yargılamaya devam edileceğinden, davalının bozmadan sonraki yargılama sırasında da savunmasını genişletebileceği, davalılar ..., ... ve ... vekilinin karar düzeltme dilekçesinde ilk kez sunduğu bozma sonrası yargılama sırasında tekrarladığı 23.06.2011 havale tarihli dilekçesinde, zamanaşımı def"inde bulunduğu belirtilerek, bu dilekçenin davacı tarafa tebliğ edilip edilmediği, tebliğ edilmiş ise davacının, davalıların savunmasına genişletmesine açıkça karşı çıkıp çıkmadığı, savunmanın genişletilmesine bir süre karşı koymamak suretiyle zımnen benimseyip benimsemediği üzerinde durularak zamanaşımı def"i hakkında bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulduğuna göre, ilamda belirtilen araştırmanın yapılması gerekirken, bozma ilamında yazılı tespit ve ilkeye aykırı düşen yazılı gerekçe ile zamanaşımı def"inin reddi, bozmaya uymakla anılan davalılar yararına oluşan usuli kazanılmış haklara aykırı olduğundan isabetli olmamıştır.
Öte yandan, diğer davalılar vekilinin zamanaşımı def"inde bulunduğu 23.06.2011 tarihli dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği tespit edilmiş ise de, 15.07.2011 tarihli ilk oturumda bu dilekçe okunmuş, yine aynı oturumda davalılar vekili bu dilekçesinde talebini tekrar etmiş, buna rağmen oturumda hazır bulunan davacı vekili tarafından savunmanın genişletilmesine açıkça karşı çıkılmamış olup, zamanaşımı def"inin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, bu def"in yazılı gerekçelerle reddi doğru olmamıştır.
6762 sayılı TTK"nın 340. maddesi yollaması ile 309/son fıkrasında "Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanunu"na göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur." hükmü düzenlenmiştir. Ayrıca doktrinde ve yerleşmiş yargısal inançlarda kabul edildiği gibi, tazminat davalarında, daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanabilmesi için fail hakkında ceza kovuşturmasının yapılması ve mahkumiyet kararı verilmiş olması, zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunması zorunluluğu bulunmamaktadır.Sanığın mahkumiyet kararından önce veya sonra ölmüş olması da sonuca etkili olmayıp, mirasçılar bakımından, uzamış zamanaşımı süresi uygulanır. Ceza Kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi, her halde olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması, yani cezalandırılması kabil bir fiilin işlenmiş olması yeterlidir. Zira, açılmış bulunan ceza davasında ceza zamanaşımı süresi doluncaya kadar zarar görenin ceza davasına müdahale ederek şahsi hak talep etme yetkisi bulunduğundan, ceza davası sonuçlanmadan açılmış bulunan hukuk davasında uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.
Davalılar vekilince, dava konusu eylemlerle ilgili olarak müvekkilleri hakkında ... 5. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 1999/351 E. sayılı dosyasında, zimmet, dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma iddiaları ile ilgili olarak açılan kamu davasının devam ettiği savunulduğuna göre, mahkemece bu dosya getirtilerek, dava konusu eylemlerle ilgili olması durumunda, suçun işlendiği tarihten başlayan uzamış (ceza) zamanaşımı; zarar gören tüzel kişiler bakımından dava açmaya yetkili organ olan genel kurulun eylemi ve faiili öğrendiği tarihten başlayan 2 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle (gerekçeli kararda dava tarihi yanlış yazılmıştır.) TTK"nın 309/son maddesi hükmü uyarınca geçip geçmediği hususu değerlendirilerek, tartışılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
Öte yandan, dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir. Dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakiminibağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir. Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakimini hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır (HGK.nın 16.09.1981 tarih ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C.
1, s. 844; YHGK"nın 28.03.2012 gün ve 19-24 E, 243 K sayılı ilamı). Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nın 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.)
Somut olayda, Mahkemece, anılan bu ceza davasının sonucu bekletici sorun yapılmamış ve uyuşmazlığın hukuk mahkemesi olarak çözümü tercih edilerek bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle uyuşmazlığın esası çözümlenmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu nedenle, mahkemece, davalılar hakkında ceza davasının açıldığı ... 5. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 1999/351 E. sayılı dosyası getirtilerek kamu davasına konu eylem ve işlemler ile işbu davaya konu eylem ve işlemlerin kısmen veya tamamen aynı olup olmadığı araştırılarak her iki davanın konusu eylem ve işlemlerin kısmen veya tamamen aynı olduğunun tespiti halinde ilgili ceza mahkemesi kararının işbu davanın sonucunu etkileme olasılığı bulunduğundan kesinleşmesi beklenmelidir. Ceza mahkemesince delil yetersizliğine dayalı olmayan beraat kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde bu karar, kısmen veya tamamen aynı olan eylemler bakımından hukuk hakimini bağlayacaktır. Kısmen veya tamamen aynı maddi olgulara dayalı olan iki farklı mahkeme kararının ortaya çıkmasının adalete duyulan güveni zedeleyeceği de kuşkusuz olup, mahkemelere güvenin sağlanması bakımından ceza davasının sonucunun beklenmesi, karar verilmiş ise ceza dosyası ve kesinleşmiş ilamı getirtilerek, 818 sayılı BK"nın 53. maddesi (TBK"nın 74. maddesi) kapsamında incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekirken, bu yöne ilişkin olarak herhangi bir araştırma yapılmaması doğru görülmemiştir.
b) Bozma neden ve şekline göre, davalılar vekilinin diğer davalılar yönünden temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıdaki (1) no"lu bentte açıklanan nedenlerle, davalı İsmet Karabacak mirasçıları ..., ... ve Ziynet Karabacak vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2a) numaralı bentte açıklanan nedenlerle diğer davalılar ..., ... ve M. Osman Zerman vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün anılan davalılar yararına BOZULMASINA, (2b) numaralı bentte açıklanan nedenle, anılan davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden İsmet Karabacak mirasçılarından alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.