Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları D.."un adına kayıtlı 402 parsel sayılı taşınmazını aracı kullanmak suretiyle davalı oğluna temlikini sağladığını, amacın mirasçıdan mal kaçırma olup, işlemin muvazaalı olduğunu belirtip, pay oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, işlemlerin muvazaalı olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacıların iddialarını kanıtlayamadıkları gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı D.."un adına kayıtlı 402 parsel sayılı taşınmazını dava dışı 3.kişiye satış suretiyle temlik ettiği, onunda murisin çocuğu olan davalıya aynı şekilde devrettiği ve davalı adına sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanlarının aracı kullanmak suretiyle davalıya yaptığı temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakan D.."un 23.01.2007"de öldüğü, miras bırakanın kayden maliki olduğu kargir ev vasıflı 402 parsel sayılı taşınmazını 08.08.1995 tarihinde dava dışı H.."e satış suretiyle temlik ettiği, onunda 07.08.2001"de aynı şekilde davalıya intikalini sağladığı ara malik olan H.."in taşınmazı hiç kullanmadığı, murisin ölene kadar taşınmazı tasarrufunda bulundurduğu, ilk el konumundaki H.."in emanetçi olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, keşif sonrası alınan bilirkişi raporu incelendiğinde de taşınmazın satış bedeli ile gerçek bedeli arasında aşırı farkın olduğu, bedeller arasında aşırı oransızlık da iddiayı doğrulayan diğer bir olgudur.
O halde toplanan deliller, belirlenen olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın aracı kullanmak suretiyle davalıya yaptığı temlikin gerçek bir satış olmayıp, miras bırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirdiği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.