8. Hukuk Dairesi 2013/18998 E. , 2014/10650 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/02/2013
NUMARASI : 2012/522-2013/54
N.. T.. ile C.. T.. aralarındaki muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının reddine dair Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 05.02.2013 gün ve 522/54 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde; 352 parsel üzerinde bulunan 2 katlı evin mülkiyetinin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı C.. T.. vekilleri, 01.10.2012 tarihli cevap dilekçelerinde; dava konusu taşınmaz davacı N.. T.. adına tapuda kayıtlı iken vekil edeni tarafından açılan dava sonucu, Tekkeköy Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2002/451 Esas sayılı dava dosyası ile açılan Şüfa davasının sonuçlanması sonucu tapu kaydının iptaline ve vekil edeni C.. T.. adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, dosyanın Yargıtay’da olduğunu, aynı yer Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2006/14 Esas sayılı dosyası ile ortaklığın giderilmesi davasının açıldığını, muhdesat üzerinde hak iddia edenlerin dava açması konusunda süre verildiğini, davalılarca dava açılmadığını, ortaklığın giderilmesine ilişkin kararın 6. Hukuk Dairesi tarafından temyiz edilmesi üzerine onandığını, bu bakımdan davacının kötü niyetli olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; “… Tekkeköy Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/14 Esas sayılı dava dosyası ile Samsun 2. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2012/23 Esas sayılı satış dosyası ve eldeki dava dosyası içinde bulunan tüm bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde, ortaklığın giderilmesi dosyasında davacı N.. T..’ın taşınmaz maliki olmadığının saptandığı, bu tür davaların tüm kayıt malikleri aleyhine açılması gerektiği, ayrıca taşınmaz üzerindeki binanın davacı tarafından yapıldığı iddiasına dayalı olarak eda davası açılması gerektiği, davanın mülkiyetin tespiti davası olarak açılmış olmasında davacının hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle HMK.nun 114/1 –d, h bentleri ve 115/1-2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğunda davanın usulden reddine…” karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taşınmaz üzerinde bulunan 2 katlı evin mülkiyetinin tespiti isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle usulden davanın reddine karar verilmiş ise de mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Dava, 07.09.2012 tarihinde harcı yatırılmak suretiyle açılmış, 12.09.2012 tarihinde Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nce 2012/522 Esas ile 9 bentten oluşan tensip tutanağını hazırlamıştır. Dava dilekçesi 17.09.2012 tarihinde davalı vekiline tebliğ edilmiş, anılan davalı vekili tarafından 01.10.2012 tarihli cevap dilekçesi verilmiştir. Cevaba cevap dilekçesi ise 31.10.2012 tarihinde davalı vekiline tebliğ edildiği belirlenmiştir.
Mahkemece, zorunlu olan ön inceleme gereğini yerine getirmeden hüküm kurulduğu saptanmıştır.Cevaba cevap dilekçesinin tebliğinden sonra mahkeme tarafından ön incelemeye ilişkin hiçbir araştırma ve inceleme yapılmaksızın özeti yukarıya alınan gerekçeyle usulden davanın reddine karar verildiği görülmüştür. HMK.nun 137/1 maddesine göre, “dilekçelerin karşılıklı verilmesinde (HMK.m.118,126,136) sonra ön inceleme yapılır. Bu bir kanuni zorunluluk olup, emir niteliğinde bulunmaktadır. Anılan hüküm gereğince mahkeme ön incelemede; dava şartlarını (HMK.m.114) ve ilk itirazları (HMK.m.116) inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları (HMK.m.119/1-f bendi, 121,129/1-e bendi) ve delillerin toplanması için gerekli işlemleri yapar (HMK.m.140/5), tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği (HMK.m.24) davalarda onları sulhe (HMK.m.313) veya arabuluculuğa teşvik eder. Bu hususları tutanağa (HMK.m.154) geçirir. Aynı maddenin 2. bendinde ise, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez. (HMK.m. 143 ve 147) mahkeme söz konusu maddenin ilgili bentlerinde belirtilen ve açıklanan hususları göz ardı ettiği gibi, bununla ilgili HMK.nun 138 , 139, 140 ve devamı maddelerinde hususlar da göz ardı edilerek hüküm fıkrasında belirtilen maddeler uyarınca davanın usulden reddine karar verildiği tespit edilmiştir.
Davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı uyuşmazlık konusu oluşturmaktadır. Davacı, dava dilekçesinde dava konusu 352 sayılı parsel üzerinde bulunan ve 120 m2"lik alan üzerinde kurulan 2 katlı binanın kendisine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Dava dosyası arasında bulunan ve aynı taşınmazda paydaş olan öte yandan davacı sıfatı ile C.. T.. tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davasında davalılar safında yer alan B. T., B. T., Ş.r M., H. T. ve E. Ç.’nun dosyaya sundukları imza ve parmak basılı “muvafakatnamedir.” Başlıklı dilekçeleriyle taşınmaz üzerinde yer alan iki katlı binanın ve eklentilerinin N.. T..’a ait olduğunu kabul ettikleri belirlenmiştir.
Şu halde, ortaklığın giderilmesi sonucu taşınmazın intikal ettiği kişiye ait parsel üzerinde bulunan bina bakımından davacının bu binanın kendisine ait olduğunun tespitinin istemesinde hukuki yararının olduğu konusunda duraksamamak gerekir. Bu konuda bir kuşkunun olmadığı ortadadır. Ortaklığın giderilmesi davası ve onun ardılı işlemler hangi aşamada olursa olsun davacının bu davayı açmakta hukuki yararının olduğunun kabulü gerekmektedir. Hukuki yarar ilkesi daha önce uygulama ile dava şartı olarak kabul edilmiş, 6100 sayılı Kanun"un 114 /1 –h bendi uyarınca da yasal olarak dava şartı olduğu kabul edilmiştir.
Ön incelemeyi düzenleyen HMK"nun 137. maddesinde açıkça, “….sonra ön inceleme yapılır…” ibaresi bir zorunluluğu ve emri içermekte olup, ön incelemenin yasal olarak yapılmasında zorunluluğun bulunduğu vurgulanmıştır. Hukuk Genel kurulu kararlarıda bu doğrultudadır.
Açıklanan nedenlerle mahkemenin usulden ret gerekçesine katılma olanağı bulunmamaktadır.
Öte yandan, paydaşlardan ismi yukarıda açıklanan kimseler muhdesatın davacıya ait olduğu verdiği olur belgeleriyle ve onaylı imzaları ile kabul edildiği anlaşıldığına göre ayrıca davayı bu kişilere yöneltmesine de gerek bulunmamaktadır. Çünkü muhtesatın davacıya ait olduğunun kabul etmektedirler. Bu nedenle davanın sadece davalı C.. T..’a karşı yürütülmesinde bir sakınca bulunmamaktadır.
Kabul beyanı olmamış olsaydı husumetin tapuda paydaş görülen ve aynı hak sahibi olan tüm paydaşlara yöneltilmesi zorunluydu. Somut olayda diğer paydaşların kabulü söz konusudur.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.