Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, tapunun 26/08/1993 tarih ve 3 sırasında kayıtlı taşınmazının, sonradan Hazine tarafından oluşturulan ve diğer davalıya satılan tapu kapsamında kaldığını ileri sürerek, davalı Hasan’a satışı yapılan tapu kaydının iptali isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişmeli yer yönünden davacının dava açmakta hukuksal yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi C..Ç. raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, 26.08.1993 tarih 3 sıra numaralı tapu kaydında 3000/5000 oranında paydaş olduğu taşınmazın bir bölümü hakkında idarece 22.11.2007 tarihinde ihdasen tapu kaydı tesis edilerek Davalı Hazine, sonrasında da satış suretiyle diğer davalı adına tescil işlemi yapılmış olduğunu, böylece mükerrer sicil kaydı oluşturulmuş bulunulduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış, mahkemece de ileri sürülen tapu kaydının çekişmeye konu yerle bir ilişkisi bulunmadığı, çekişmeli yerin komşu parsele ait olduğu gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiştir.
Öncelikle ifade edilmelidir ki davacının dayandığı tapu kaydı, TMK 688 ve takibeden maddeleri uyarınca paylı mülkiyet üzere olup davacının dışında dava dışı başkaca paydaşların bulunduğu sabittir. Davacının da paydaşlar arasında taksim yapılarak anılan bu yerin kendisine düştüğü yönünde bir beyanı olmadığına göre böylesi açılan bir davada dava dışı paydaşların davada yer alması sağlanmaksızın çekişmenin çözüme kavuşturulabilmesine olanak yoktur. O halde özellikle diğer paydaşların da davada yer almalarının temini zorunludur. Bu açıklama doğrultusunda Mahkemece belirtilen husus göz ardı edilerek neticeye gidilmesi doğru olmadığı gibi davacı taraf taşınmaz kaydına dayandığı halde tapu kaydının usulü dairesince keşfen yerine tatbik edilmesi gerekliliğinin de yerine getirilmemiş olması doğru değildir.
Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur.Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının
Yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip,doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa,ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.
Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tapu kaydının uygulanması sonucu çekişme konusu yerin dayanılan kayıt kapsamında kalıp kalmadığı belirlenmediği gibi kayıt kapsamında kaldığının saptanması halinde de 1515 sayılı Yasada değişiklik yapan 5519 sayılı Yasa hükümleri uyarınca bu taşınmazın, 3194, 2981/3290, 3402 sayılı Yasalar gibi ayrık durumlar hariç olmak üzere, hakkında sicil kaydı oluşturulması ancak bir tescil hükmüyle olabileceği, aksi durumdaki tescilin yolsuz tescil niteliğinde olacağı, dolayısıyla da bu şekilde mükerrer olarak tescil edilen kayıttan yer edinen 2. el durumundaki Hasan’ın, kaydın mükerrer olmasından kaynaklı olarak TMK 1023 maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır.
O halde davacının tüm temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.