Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, paydaşı olduğu 144, 146 ve 153 parsel sayılı taşınmazlarına, davalı şirket tarafından kum kırma, eleme, hazır beton, depo ve idare binası yapılmak suretiyle müdahale edildiğini, 5000 m2lik alandan kum çekildiğini, servis yolu açıldığını, 144 ve 153 nolu parsellerden alınan kum nedeni ile B.. Ç..y.. değiştirdiğini ileri sürülerek, elatmanın önlenmesi, yıkım ve tazminat isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının yapılandığı çekişmeli 146 parselde davacının yargılama aşamasında pay edinmek suretiyle paydaş olduğu gerekçesiyle bu taşınmaz yönünden karar verilmesine yer olmadığına, diğer taşınmazlar yönünden ise iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, dava konusu 146 parsel sayılı taşınmaz yönünden konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, dava konusu 144 parsel yönünden belirlenen ecrimisil miktarının hüküm altına alınmasına, 144 ve 153 parsellere yönelik el atmanın önlenmesi ve yıkım istekli davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, dava konusu 146 parsel yönünden dava tarihi itibariyle davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı olmadığı halde yargılama aşamasında pay edinerek paydaş duruma geldiği belirlendiğine göre, davanın; paydaşın paydaş aleyhine açtığı dava olarak nitelendirilerek TMK 688 ve devamı maddeleri gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulması gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere MK’nun 706, BK’nun 2l3, TK’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Ayrıca, mahkemece 144 ve 153 parsel sayılı taşınmazlarda davalının el atmasının bulunmadığı belirtilerek bu parseller yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de davalı vekilinin 21.12.2009 tarihli dilekçesinde söz konusu taşınmazların dava dışı paydaşlardan kiralanmak suretiyle davalı tarafından kullanıldığı belirtilmiştir. Bu durumda da mahkemenin belirtilen gerekçeye istinaden davalı kullanımının bulunmadığı değerlendirmesiyle davanın reddine karar vermiş olmasının doğru olduğu söylenemez.
Diğer taraftan her ne kadar davalı, dava dışı paydaşlardan kiralamak suretiyle çekişmeli taşınmazları kullandığını savunma olarak ileri sürmüş ise de TMK 691 maddesi uyarınca paylı mülkiyet üzere olan taşınmazlar hakkında geçerli bir kira ilişkisi varlığının kabul edilebilmesi için maddede düzenlenen pay ve paydaş çoğunluğu koşulunun gerçekleşmesi zorunludur.
Hal böyle olunca; çekişmeli 146 parsel yönünden yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda yeterli araştırma yapılmadan eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulmuş olması isabetsiz olduğu gibi diğer taşınmazlar yönünden pay ve paydaş çoğunluğu ile yapılmış bir kira ilişkisinin bulunmadığı anlaşıldığına göre davalının 144 ve 153 parsel sayılı taşınmazlar yönünden f..ş..olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının değinilen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 08.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.