Taraflar arasındaki davadan dolayı Mersin Asliye 2 Hukuk Hakimliğinden verilen 22/01/2010 gün ve 2002/957-2010/9 sayılı hükmün Onanmasına ilişkin olan 07/06/2010 gün ve 2010/5072- 2010/6536 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı Hazine vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece; 5841 sayılı Yasa uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen karar Dairece onanmıştır.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 282 ada, 15 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit çalışmalarına 31/10/1946 tarihinde başlanıldığı ve 01/04/1947 tarihinde kesinleştiği, satış yoluyla temlik edilmek suretiyle davalıya intikal ettiği, eldeki davanın ise 03/09/2002 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.
Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında res"en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.
Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer karar düzeltme nedenleri yerinde değildir, reddine, Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.
Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır.
Taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kalması halinde davacı hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur.
Hal böyle olunca, yerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile keşif yapılarak taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince belirlenecek kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının saptanması ve oluşacak duruma göre yargılama giderlerinin hüküm altına alınması gerekirken, değinilen husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Anılan hususlar davacı hazine vekilinin karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme sonucunda anlaşıldığından, davacı Hazinenin karar düzeltme isteğinin HUMK’ nun 440. maddesi uyanıca kabulüne, Dairenin 07/06/2010 tarih ve 2010/5072-6536 sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 22/01/2010 tarih,2002/957 Esas, 2010/9 sayılı kararının açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.