17. Hukuk Dairesi 2016/3370 E. , 2017/9753 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresi içinde, adli yardım talepli olarak temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalıya ait çöp toplama tesisinde davalı çalışanı olan ... tarafından idare edilen iş makinasının çarpmasıyla davacının oğlunun öldüğünü, davacının ölenin desteğinden yoksun kaldığını ve manevi zarara uğradığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 36.689,73. TL. maddi ve 50.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, ıslah yoluyla, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını, davanın zamanaşımından, kabul edilmediği takdirde de esastan reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; haksız fiil için öngörülen zamanaşımı süresinin ve ceza zamanaşımı süresinin dolmasından sonra davanın açıldığı, davalı vekilinin süresi içinde zamanaşımı def"ini ileri sürdüğü gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisinde mevcut olan sosyal ekonomik durum araştırma tutanağı ile diğer belgelere istinaden, 6100 sayılı HMK"nun 336. maddesi uyarınca, davacı vekilinin adli yardım talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, ölümlü kaza nedeniyle, ölenin yakınının maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dava dilekçesinin 20.08.2014 tarihinde davalı tarafa tebliği üzerine, davalı tarafça yasal 2 haftalık sürede cevap dilekçesi sunulmamış; 05.03.2015 tarihli 2. celsede davalı vekili tarafından zamanaşımı def"i ileri sürülmüş, davalı vekilinin 06.03.2015 havale tarihli dilekçesinde de duruşma esnasında ve yasal sürede zamanaşımı def"ini ileri sürdükleri belirtilerek savunmalarını ıslah edecekleri bildiril; aynı tarihli "ıslah yoluyla zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi" konulu dilekçe sunulmuştur. Davalı vekilinin sunduğu bu dilekçenin, davacı vekiline tebliğ edildiği 09.04.2015 tarihli celsede ve daha sonra sunulan 24.04.2015 tarihli beyan dilekçesinde, yasal süresi içinde cevap dilekçesi ile ileri sürülmeyen zamanaşımı def"inin kabul edilemeyeceği belirtilmiş ve davalının talebine karşı konulmuştur. İfade olunan bu hususlara göre; taraflar arasındaki uyuşmazlık, yasal süresi içinde cevap dilekçesi sunmayan davalı tarafın, ıslah yoluyla zamanaşımı def"ini ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nda iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı 141. maddede hüküm altına alınmış olup, anılan maddenin 1. fıkrasında "taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez" düzenlemesine; 2. fıkrasında ise "iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır" düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan bu yasal düzenlemelere göre, yargılamanın ilk kesiti olan dilekçelerin teatisi (verilmesi) aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. Savunmayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Şayet davacı ön inceleme duruşmasına mazeretsiz olarak gelmezse davalı yine savunmasını serbestçe (davacının muvafakati aranmaksızın) değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise iddia veya savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi yasaktır. Bu yasağın istisnaları yine maddenin son fıkrasında açıklanmış ve karşı tarafın açık muvafakati ya da ıslah suretiyle iddia ve savunmanın genişletilip, değiştirilebileceği kabul edilmiştir.
Davaya yasal süresi içerisinde cevap vermemiş olan davalının süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def"inde bulunabilmesi ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkündür. Aksi halde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşan zamanaşımı def"ine değer verilemez. 1086 sayılı HUMK"nın 202. maddesi uyarınca davacının açık ya da zımni muvafakati yeterli iken, 6100 sayılı HMK"nın yürürlüğünden sonra, tarafların açık muvafakati olmadığı sürece iddia ve savunma genişletilemeyeceğinden, davacının açık muvafakati olmadığı sürece zamanaşımı savunması dikkate alınamayacaktır.
Islahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan, taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK"nın 83. maddesinde gerekse yargılama sırasında yürürlükte olan 6100 sayılı HMK"nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle, cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi, davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması halinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi halde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması halinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede, süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde sayılan bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez. Zamanaşımı, hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def"i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır. Zamanaşımının savunma aracı olmasının doğal sonucu olarak, ileri sürülmesi belli süre ve şartlara tabi olmasını gerekli kılmaktadır. Davaya yasal süresi içinde cevap veren, ancak zamanaşımı def"ini ileri sürmeyen davalı tarafın, verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def"ini ileri sürmesi mümkündür (..."nun 06.04.2011 gün ve 2010/9-629 E., 2011/70 K. sayılı ilamı ile 12.06.2013 gün ve 2012/10-1633 E., 2013/825 K. Sayılı ilamları). Ne var ki, yasal süresi içinde davaya cevap vermeyen ve cevap dilekçesi verme biçimindeki usul işlemini yapmayan davalı tarafın, yapılmamış bir usul işlemi için ıslah yoluna başvurması ve bu yolla zamanaşımı def"ini ileri sürmesi kabul edilemez (..."nun 07.06.2017 gün ve 2017/17-1093 E., 2017/1090 K. sayılı ilamı).
İfade olunan tüm bu sebeplerle; davalı vekilinin yasal 2 haftalık süre içinde cevap dilekçesi vermek biçiminde gerçekleştirdiği usul işleminin bulunmadığı; yapılmış usul işlemi bulunmayan bir durumda ıslah yoluna başvurulamayacağı ve bu yolla zamanaşımı def"inin ileri sürülemeyeceği; davalı tarafın sonradan zamanaşımı def"ini ileri sürmesinin savunmanın genişletilmesi mahiyetinde olduğu ve bu genişletmeye davacı tarafından açıkça muvafakat edilmediği gibi karşı çıkıldığı; süresinde ve usulünce ileri sürülmüş zamanaşımı def"inin bulunmadığı hususları gözetilerek, işin esasına girilip oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve hatalı gerekçeyle, yazılı olduğu biçimde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının REDDİNE; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; adli yardım talepli olduğu için harç alınmasına yer olmadığına, 30.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.