Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 761 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını ölünceye kadar bakma koşuluyla davalıya temlik ettiğini, bakım ihtiyacı olmadığını, murisin okuma yazması olmayıp akdin içerik ve mahiyetini bilmediğini, devrin murisin kandırılması sonucu gerçekleştiğini, saklı payının ihlal edildiğini ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalı, akitten doğan bakım borcunu yerine getirdiğini, iddiaların doğru olmadığını, murisin sağlığında bakılmadığı yolunda bir iddiasının bulunmadığını, tenkis davasının süresinde açılmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaz payının davalıya temilkinin muvazaalı olmadığı, davalının bakım borcunu yerine getirdiği, tenkis davasının süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.11.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat C.. K.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan A.’nin çekişme konusu 761 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını ölünceye kadar bakım koşuluyla davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin bakım ihtiyacı olmayıp, kandırılması suretiyle devrin gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olaya gelince; yukarıdaki ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Mahkemece, miras bırakanın temlike konu ettiği taşınmazın genel malvarlığı içindeki oranının belirlenip, temlik dışı mal varlığına göre devredilen taşınmaz payının makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı bakımından bir değerlendirme yapılmış değildir.
Öyle ise, noksan soruşturma ile karar verilmiş olması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 02.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.