Esas No: 2016/2151
Karar No: 2020/17
Karar Tarihi: 14.01.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2151 Esas 2020/17 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mah. sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.05.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 20.08.2004 tarihinden iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiği 20.03.2012 tarihine kadar davalı işveren nezdinde çalıştığını, müvekkiline baskı uygulanarak istifa ettiğine ilişkin belgeler imzalatıldığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra yıllık izin ücreti, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 05.07.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının kendi isteği ile işyerinde ayrıldığını, bütün hak ve alacaklarının kendisine ödendiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 14.10.2014 tarihli ve 2012/240 E., 2014/553 K. sayılı kararı ile; 08.07.2014 tarihli bilirkişi raporu, davacı işçiye ait sigorta sicil dosyası ve işyeri sicil dosyası ile tüm dosya kapsamına göre yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm kısmında bilirkişi Av. M. Olcay Çınar tarafından hazırlanan 08.07.2014 tarihli rapordaki hesaplamalara itibar edildiği belirtilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince 18.11.2015 tarihli ve 2014/22258 E., 2015/22659 K. sayılı kararı ile; somut olayda mahkemece kararın gerekçesinde 08.07.2014 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı belirtilmiş ise de hüküm fıkrasında kabul edilen miktarlar ile raporda hesaplanan miktarların farklı olduğu, kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratıldığı, mahkemece 6100 sayılı Kanun"un 294, 297 ve 298. maddelerinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesinin bozma nedeni olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 26.05.2016 tarihli ve 2016/448 E., 2016/487 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelerle ve dosya kapsamına uygun ve hüküm kurmaya elverişli olan Av. M. Olcay Çınar tarafından hazırlanan 08.07.2014 tarihli bilirkişi raporuna itibar edildiği, ancak davacının 03.02.2014 tarihli ıslah dilekçesindeki taleplerle bağlı kalınarak davanın kısmen kabulüne karar vermek gerektiği, karar ile bilirkişi raporu arasındaki görünürdeki çelişkinin, ıslah dilekçesindeki miktarlardan kaynaklandığı, taleple bağlılık kuralı gereğince sadece ıslah dilekçesindeki miktarlar kadar davanın kabulüne, davacının fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına karar verildiği, bu itibarla aslında rapor ile karar arasında bir çelişki mevcut olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mahkemece hükme esas alındığı belirtilen 08.07.2014 tarihli bilirkişi raporunda hesaplanan miktarlar ile hüküm altına alınan miktarlar arasındaki farklılığın ıslah dilekçesinde talep edilen miktarlardan kaynaklanıp kaynaklanmadığı, burada varılacak sonuca göre gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
13. 6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
14. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
15. Açıklanan hükümle getirilen bu biçim koşulları yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Başka bir anlatımla kanunun amacı hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
16. Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak; anlaşılabilir, tutarlı kararlarla kamu düzeni ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Tarafların çözüm aramak için geldikleri yargısal makamların açık ve net hükümlerle üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. 6100 sayılı HMK ile getirilen ve yukarıda açıklanan yasal düzenlemenin nihai amacı da budur.
17. Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
18. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
19. Hâkim gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani yargılamanın usul kurallarına uygun yapılıp yapılmadığını; bir anlamda, kendi kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı (isabetli) olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Arslan, R./Yılmaz E./Taşpınar Ayvaz, S./Hanağası, E.: Medenî Usul Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2018, s. 474).
20. Bu itibarla hükmün sonuç kısmının özetlenerek açıklanmasına, karar ile taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların bir kesiminin belirtilmemiş bulunmasına, bunun yanında tefhim edilen karara sonradan eklentiler yapılmasına ya da gerekçedeki ifadelerin tekrarı suretiyle hüküm sonucu gösterilmeden karar oluşturulmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
21. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
22. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
23. Hukuk Genel Kurulunun kararlarında da aynı ilkeler benimsendiği gibi; (10.09.1991 tarihli ve 1991/281 E., 1991/415 K.; 05.12.2007 tarihli ve 2007/3-981 E., 936 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 07.02.2018 tarihli ve 2017/11-33 E., 2018/121 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2017/17-2111 E., 2019/884 K.), 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
24. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
25. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
26. Tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298. maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
27. Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.4.1992 tarihli ve 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı kararı).
28. Yukarıda da açıklandığı üzere, ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
29. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
30. İşte bu gibi hâllerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141’inci maddesi ile HMK"nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur.
31. Somut olayda, mahkemece alınan ilk bilirkişi raporundan sonra davacı 03.02.2014 tarihli dilekçesi ile ulusal bayram ve genel tatil alacağını 1.418,26TL, kıdem tazminatını 6.231,72TL, ihbar tazminatını 1.394,02TL, fazla çalışma ücreti alacağını 13.047,75TL, yıllık izin ücreti alacağını 2.327,51TL, hafta tatil ücreti alacağını 2.459,83TL olarak ıslah ettiğini belirtmiştir. Av. M. Olcay Çınar tarafından düzenlenen 08.07.2014 tarihli ikinci bilirkişi raporunda ise ulusal bayram ve genel tatil alacağı 1.100,92TL, kıdem tazminatı 6.279,38TL, ihbar tazminatını 1.654,80TL, fazla çalışma ücreti alacağı 17.441,87TL, yıllık izin ücreti alacağı 3.250,50TL, hafta tatil ücreti alacağı 3.114,62TL olarak hesaplanmıştır.
32. Mahkemece bozma öncesi verilen kararın gerekçesinde ve hüküm kısmında Av. M. Olcay Çınar tarafından düzenlenen 08.07.2014 tarihli bilirkişi raporundaki hesaplamalara itibar edildiği belirtilerek, 6.231,72TL kıdem tazminatı, 1.394,02TL ihbar tazminatı, 2.327,51TL yıllık izin ücreti, 1.100,92TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti, 13.047,75TL fazla çalışma ücreti, 2.459,83TL hafta tatili ücreti alacağı hüküm altına alınmış, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ve hafta tatili alacakları bakımından davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmiştir.
33. Bu itibarla, mahkemece ıslah edilen alacak miktarları dikkate alınarak 08.07.2014 tarihli rapordaki hesaplamalar uyarınca kurulan hüküm ile gerekçe arasında çelişki olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
34. Öte yandan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 11.05.2012 yerine 04.05.2016 olarak gösterilmiş ise de, bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak kabul edilmiştir.
35. Hâl böyle olunca mahkemenin direnme kararı yerindedir.
36. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan taraf vekillerinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.01.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.