Davacı, yurt dışında geçen 1982-1989 yılları arasındaki çalışmalarını 3201 sayılı Yasaya göre borçlanabileceğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi
Türk Vatandaşlığını 25.09.1989 tarihinde kazanan davacı, Bulgaristan’da 01.12.1982-03.07.1989 tarihleri arasında geçen çalışmalarıyla ilgili olarak yaptığı borçlanma talebinin 3201 sayılı yasaya göre kabul edilmesi gerektiğinin tesbitini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamı da dikkate alınarak yazılı gerekçelerle isteğin kabulüne karar verilmiş ise de; varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Gerçekten, iddia, savunma ve tüm dosya içeriğine göre, Türk soylu olan davacının Bulgaristan Hükümeti’nin uyguladığı zorunlu göç nedeniyle 21.07.1989 tarihinde Türkiye’ye göçmen olarak geldiği ve 25.09.1989 tarihinde yetkili makamın kararı ile Türk Vatandaşlığına alındığı, 02.09.2003 tarihli dilekçesiyle SSK’ya başvurarak Türk Vatandaşı olmadan önce Bulgaristan’da geçen hizmetlerini 3201 Sayılı Yasaya göre değerlendirilmesi için borçlanma talebinde bulunduğu, borçlanma talebinde bulunulan hizmetlerin geçtiği dönemde Bulgaristan vatandaşı olması nedeniyle isteğinin reddedildiği hususları tartışmasızdır.
Uyuşmazlık, davacının Bulgaristan vatandaşı iken yurtdışında geçmiş çalışma sürelerini 3201 sayılı yasa uyarınca borçlanmasının mümkün olup olmadığına, başka bir anlatımla, borçlanma talebinde bulunulan hizmetlerin geçtiği dönemde Türk Vatandaşı olmanın gerekli mi olduğu veya bunun aksine sadece borçlanma talebi tarihinde Türk Vatandaşı olmasının yeterli bulunup bulunmadığına ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 3201 sayılı yasanın 1. ve 403 sayılı yasanın 10. maddeleridir.
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki 3201 sayılı yasanın 1. maddesinde “18 yaşını doldurmuş Türk Vatandaşlarının yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri, bu çalışma süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ve yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, 2. maddede belirtilen sosyal güvenlikleri kuruluşlarına prim, kesenek ve karşılık ödenmemiş olması ve istekleri halinde bu kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmediğinden sonradan kazanılan vatandaşlığın geçmişe etkili (makabline şamil) olup olmadığı ve hangi tarihten itibaren hüküm ifade edeceği hususlarının Türk Vatandaşlık Hukuku kurallarına göre belirlenmesi gerektiği açıktır. Türk Vatandaşlık Hukukuna göre, kişinin doğumdan sonra ve doğumdan başka sebeplerle vatandaşlığı kazanma yollarından biri de yetkili makamın kararı ile Türk Vatandaşlığının kazanılmasıdır. Yetkili makamın kararı ile Türk Vatandaşlığının kazanılması hali doktrinde “telsik” olarak ifade edilmektedir. Telsikten maksat, kişinin daha önceden vatandaşlık bağı ile bağlı olmadığı bir devletin vatandaşlığına kanunda öngörülen şartları yerine getirmesi ve istemde bulunmasıyla yetkili makamlarca, o devletin vatandaşlığına alınması halini ifade eder. Muhaceret (göç) yoluyla gelen Türk soylu kişilerin iskân Kanunları çerçevesinde Türk Vatandaşlığına alınması işlemleri de telsik niteliğinde olup aynı hüküm ve sonuçları meydana getirirler. Telsik geçmişe etkili değildir. Türk Vatandaşlığı telsik kararının hüküm ifade ettiği andan itibaren kazanılmış olur. Sonuç olarak, bu tarihten önceki zamana ait fiillerinde ve işlemlerinde ilgili (Türk Vatandaşlığını kazanmış kişi) yabancı muamelesi göreceğinden, bunun sonuçlarına katlanma durumundadır. 403 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun davacının Türk Vatandaşlığını kazanma yoluna göre uygulanması gereken 10. maddesinde de açıkça Türk Vatandaşlığına alınma, yetkili makamın bu konudaki karar tarihinden itibaren hüküm ifade edeceği kuralını içermektedir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre sadece borçlanma tarihinde Türk Vatandaşı olma yeterli olmayıp, borçlanılmak istenilen sürenin geçtiği dönemde de Türk Vatandaşı olunmasının gerekli olduğu kuşkusuzdur. Dairemizin görüşü bu yönde olup,Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/21-682 Esas 2005/ 618 Karar ve 16.11.2005 günlü, 2005/21-669 Esas, 2005/732 Karar ve 14.12.2005 günlü kararları ile de bu görüş desteklenmiştir. Hal böyle olunca, talep konusu hizmetin geçtiği dönemde Türk Vatandaşı olmayan davacının 3201 sayılı yasadan yararlanması mümkün değildir.
Öte yandan, bozma kararına uyulması usulü kazanılmış hak doğurur ise de, usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak hususlar, Yargıtay uygulaması ve öğretide de kabul edildiği üzere, kamu düzenine ilişkin kurallara aykırı gerekçeler taşıyan ya da maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulması halidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2004/21-298 Esas 2004/252 Karar ve 05.05.2004 günlü, 2005/10-493 Esas 2005/647 Karar ve 23.11.2005 günlü kararları). Hal böyle olunca, mahkemece, kamu düzenine ilişkin hususlarda kazanılmış hak ilkesinin uygulanamayacağı da dikkate alınarak istemin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.