Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/1190
Karar No: 2018/274

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/1190 Esas 2018/274 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/1190 E.  ,  2018/274 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Günü : 16.06.2010
    Sayısı : 99-797

    Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçundan sanık ..."ın beraatine ilişkin Antalya 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.06.2010 gün ve 99-797 sayılı hükmün, davaya katılmasına karar verilen Antalya İl Tarım Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 28.05.2015 gün ve 7739-5475 sayı ile;
    "Sanığa atılı bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçunun niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan idarenin davaya katılmasına ilişkin olarak verilen karar hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz hakkı vermeyeceğinden, şikayetçi idare vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi gereğince reddine" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.07.2015 gün ve 316148 sayı ile;
    "5271 sayılı CMK"nun 237/1. maddesinde; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler" hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme 1412 sayılı CMUK"nun 365. maddesindeki; "Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir" hükmü ile paralellik göstermekte ise de; yeni düzenlemeye önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkilere haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada "davaya katılma" veya "müdahale" denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi "katılan" ya da "müdahil" sıfatını almaktadır.
    Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir.
    Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin "suçtan zarar görmesi" şartı aranmış, ancak kanunda "suçtan zarar gören" ve "mağdur" kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, "mağdur", "suçtan zarar gören" ve "malen sorumlu olan" kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
    Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökçen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Ozgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Ankara, 2013, s.211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara, 2013, s. 107-109; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
    "Suçtan zarar görme" kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 04.07.2006 gün ve 127-180, 22.10.2002 gün ve 234-366 ile 11.04.2000 gün ve 65-69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
    Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük idaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.
    Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde maddi olayda, sanık ..."ın serasında yetiştirip satmak üzere sebze haline götürdüğü kabaklardan, Antalya İl Tarım Müdürlüğü görevlilerince numune alındığı, Antalya İl Kontrol Laboratuar Müdürlüğünde yapılan analiz sonucunda numunelerde sağlığa zararlı şekilde Acetamiptid etken maddesinin 0.013, İmidacloprid etken maddesinin 0.068 ve Pyridabdn etken maddesinin 0.018 olarak tespit edildiği, tespit edilen bu değerlerin Türk Gıda Kodeksi Pestisit Kalıntıları Maksimum Değerleri üzerinde olduğu, sanığın sağlığa zararlı olacak şekilde gıda maddesi üretip satışa arz ettiği iddiasıyla kamu davası açıldığı,
    25.11.2011 gün ve 28123 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ve bitkisel ürünlerin üretiminden pazarlama aşamasına kadar geçen süreçte kullanılan bitki koruma ürünlerinin zirai mücadele teknik talimatlarına ve teknik tavsiyelerine uygun olarak kullanılması ile tüketici sağlığı ve çevrenin korunmasına yönelik olarak üründe kullanılan bitki koruma ürünlerinin izlenebilirliğinin sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirleyen yönetmelik kapsamında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına il tarım müdürlüklerinin, bitkisel üretimde kullanılan bitki koruma ürünlerinin tavsiyelerine uygun kullanımının denetimini yapar ve kalıntıyı izler, sağlıklı üretim için eğitim ve yayım gibi her türlü tedbiri alır ve kayıt sistemine katılan üreticileri destekleme esaslarını belirler şeklinde görevleri bulunmaktadır. Bu yazılı görevler çerçevesinde, Antalya İl Tarım Müdürlüğünün, yasal mevzuatla korunan değerlerin "ölçüm, denetim, izleme, izin ve yaptırım" şeklindeki yetkilere sahip bulunduğu ve söz konusu görevlerini yerine getirmemesi ya da kusurlu olarak icra etmesi durumunda tazminat sorumluluğu sahip bulunduğu gözönüne alındığında, suçtan doğrudan zarar görme sıfatına haiz olduğu kabul edilmelidir.
    Bu durumun aksini kabul etmek, bitkilerin korunması, sağlıklı biçimde üretilmesi, tüketimi ve denetlenmesi zorlaşacak, buna ilişkin yapılan yasal mevzuatın hukuken takibi mümkün olmayacak ve hukuki başı boşluk yaratılacaktır.
    Her ne kadar suçun mağduru insan olarak görülmekte ise de; suç ile korunan hukuki yarar, toplum nezdinde sağlıklı bir şekilde zirai ürünlerin üretilmesi ve tüketimini sağlamak ve bu durumun kamu idaresi tarafından denetlenmesi olarak kabul edildiğinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına Antalya İl Tarım Müdürlüğünün davaya suçtan zarar gören sıfatıyla katılanlığına karar verilmesi, isabetli olacaktır.
    Bu itibarla, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.05.2015 gün ve 7739-5475 sayılı kararının kaldırılması ve hükmün esastan incelemesi gerektiği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.11.2015 gün ve 16636-7065 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılğı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Antalya İl Tarım Müdürlüğünün, bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    10.12.2009 tarihinde Antalya İl Tarım Müdürlüğü görevlilerince toptancı sebze halinde gerçekleştirilen denetimde; sanık ..."ın satışa arz ettiği toplam 600 kilogram kabaktan zirai ilaç kalıntısını (pestisit) kontrol etmek amacıyla 2 kilogram numune alındığı, yapılan analizler sonucu Antalya İl Kontrol Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 14.12.2009 tarihli rapora göre; numunelerde limit üstü ilaç kalıntısının tespit edildiği, bunun üzerine başlatılan soruşturma neticesinde sanık hakkında bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçundan kamu davası açıldığı, yargılama sırasında 16.06.2010 tarihinde Antalya İl Tarım Müdürlüğünün “katılan” sıfatıyla duruşmalara kabulüne karar verildiği, yapılan yargılama sonunda; atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine hükmolunduğu, davaya katılmasına karar verilen kurum vekilinin yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Sanığın üzerine atılı 5237 sayılı TCK’nun “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümünde, “Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti” başlığı ile düzenlenen 186. maddesi;
    “(1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilaçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası verilir.
    (2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.” şeklinde olup,
    Maddenin gerekçesinde;
    "Madde metninde, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeylerin veya ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suç olarak tanımlanmıştır.
    Her türlü yenilecek veya içilecek şeyler ya da ilaçlar, bu suçun konusunu oluştururlar. Ancak, bunların, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya muhteviyatının değiştirilmiş olması gerekir.
    Söz konusu suç, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya muhteviyatı değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeylerin ya da ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suretiyle işlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur.
    Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüştür." açıklamalarına yer verilmiştir.
    Gerekçeden de anlaşılacağı üzere, seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için; failin, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her türlü yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilaçları satması veya tedarik etmesi yahut bulundurması gerekmektedir.
    Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçunda korunan hukuki yarar kamunun sağlığı olup, suçun mağduru herkestir. (Zeki Hafızoğulları-Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, Ankara, 2012, s. 83; Mustafa Özen, Kamu Sağlığına Karşı İşlenen Suçlar (TCK m. 185, 186, 187), İÜHFM, Cilt 66, Sayı 2, 2008, s. 179)
    Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle gıdaların üretimi, tüketimi ve denetlenmesini düzenleyen mevzuat ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bu husustaki görev ve yetkilerinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
    Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun “Amaç” başlığını taşıyan 1. maddesi;
    “Bu Kanunun amacı, gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemektir.”,
    Aynı Kanunun “Sağlığın korunması” başlıklı 18. maddesi “İnsan sağlığının korunması amacıyla, gıda maddelerini ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten ve/veya satan işyerleri;
    a) Bakanlıkça çıkarılacak ilgili yönetmeliklerde belirtilen asgarî teknik, hijyenik ve güvenlik şartlarını taşımak zorundadır.
    b) Gıda kodeksine uyulmaksızın gıda maddelerini imal edemez, mübadele konusu yapamaz ve muameleye tâbi tutamaz.
    c) İnsan sağlığına zarar verecek muhteviyatta gıda maddeleri üretemez, içerisine zararlı bir madde katamaz, böyle bir maddenin kalıntısını bulunduramaz ve gıdaya zararlı özelliğe yol açacak herhangi bir işlem uygulayamaz.”,
    “Piyasa gözetimi ve denetimi” başlıklı 23. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
    “Bu Kanun ve bu Kanuna istinaden çıkarılan mevzuatın uygulanmasına ilişkin olarak tüm gıda maddeleri ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten, satan işyerleri ile bu yerlerde üretilen, satılan tüm gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin piyasa gözetimi ve denetimi, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde yapılır. Ancak, halk sağlığını ilgilendiren acil durumlarda gerektiğinde, Sağlık Bakanlığının müdahale hakkı saklıdır.
    Gıda maddeleri satış ve toplu tüketim yerlerinin denetimi, Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlığın belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde ilgili mercilerce yapılır.”,
    Şeklinde düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 29. maddesinde ise diğer cezai hükümlerin yanı sıra gıda kodeksine uygun faaliyet göstermeyen ve 18. maddede belirtilen sağlığın korunması ile ilgili yasakları ihlâl eden gerçek ve tüzel kişilerin cezalandırılacaklarına yer verilmiştir.
    Yine suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 04.11.2008 gün ve 27044 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bitkisel Üretimde Kullanılan Kimyasalların Kayıt Altına Alınması ve İzlenmesi Hakkındaki Yönetmeliğin “Bakanlığın görev ve sorumlulukları” başlıklı 5. maddesi;
    “(1) Bakanlık;
    ...
    b) Bitkisel üretimde kullanılan BKÜ ve diğer kimyasalların tavsiyelerine uygun kullanımının denetimini yapar ve kalıntıyı izler,
    ...”,
    “Müdürlüğün görev ve sorumlulukları” başlıklı 6. maddesi ise;
    “(1) Müdürlük;
    ...
    ç) BKÜ ve diğer kimyasal uygulamalarının denetimi amacı ile usulüne uygun olarak ürün numunesi alır ve Bakanlıkça yetkilendirilmiş laboratuvara gönderir,
    ...”,
    şeklinde düzenlenmiştir.
    Suç tarihinden sonra 25.11.2011 gün ve 28123 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında bahsi geçen Bitkisel Üretimde Kullanılan Bitki Koruma Ürünlerinin Kayıtlarının Tutulması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmeliğin, “Bakanlığın görev ve sorumlulukları” başlıklı 5. maddesi;
    “(1) Bakanlık;
    a) Bitkisel üretimde kullanılan bitki koruma ürünlerinin tavsiyelerine uygun kullanımının denetimini yapar ve kalıntıyı izler.
    b) Sağlıklı üretim için eğitim ve yayım gibi her türlü tedbiri alır.
    ...”,
    “Müdürlüğün görev ve sorumlulukları” başlıklı 6. maddesi ise;
    “(1) Müdürlük;
    a) Bitkisel üretimde kullanılan bitki koruma ürünlerinin tavsiyelerine uygun kullanımının denetimini yapar.
    ...”
    Düzenlemelerini içermektedir.
    Bütün bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, topluma satışı yapılan bitkisel gıda ürünlerinin mevzuatta belirtilen koşullara uygunluğu açısından denetlenmesinde, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının görev ve yetkilere sahip olduğu ve bu denetimlerin yerine getirilmesi açısından da hem topluma karşı, hem de faaliyetin etkin yürütülmesi açısından yükümlülüklerinin bulunduğu, bu denetim görevinin ihmali durumunda ilgili görevlilerin genel hükümlere göre hukuki ve cezai sorumluluklarının olduğu açıktır.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur", "suçtan zarar gören" ve "malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nun 237/1. maddesinde; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK"nun 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
    Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
    Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de, bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
    Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
    Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK"nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 22.10.2002 gün 234-366 ile 21.02.2012 gün 279–55 ve 15.04.2014 gün 599-190 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Diğer yandan, özel düzenleme olmadığı durumlarda, işlenen bir suç nedeniyle, o eylemin gerçekleşmesini engellemeye yönelik yükümlülüğün yerine getirilmesinde ihmal gösterildiği takdirde tüzel kişilerin veya diğer yetkililerinin cezaî ve hukukî sorumluluklarının doğması halinin, suçtan doğrudan zarar gördükleri anlamına gelmeyeceği, bu nedenle işlenen suç açısından ilgili tüzel kişiliklere veya yetkililere “mağdur” ya da “suçtan zarar gören” sıfatını kazandırmayacağı açıktır. Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 gün ve 41-54 sayı ile “Tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu" şeklinde karar verilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçunda korunan hukuki yarar kamunun sağlığı olup suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Topluma arzı gerçekleştirilen gıdaların mevzuatta belirtilen koşullara uygunluğu açısından denetlenmesinde, sonradan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ismini alan ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile bağlı birimlerinin önemli görev ve yetkilere sahip olduğu ve bu denetimlerin yerine getirilmesi açısından topluma karşı yükümlülüklerinin bulunduğunda kuşku bulunmasa da; söz konusu denetim yetkisinin, bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçu açısından ilgili Bakanlık ve bağlı birimlerine "suçtan doğrudan zarar gören" ve "malen sorumlu" sıfatlarını kazandırmayacağı, tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanılarak kamu davasına katılmanın mümkün olmadığı, aynı Bakanlık ve bağlı birimlerinin kamu davasına katılmayı özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün bulunmadığı, yine devletin tüzel kişi oluşu nedeniyle suçun mağduru da olmadığı göz önüne alındığında; anılan Bakanlık ve bağlı birimlerinin yargılamaya konu suç yönünden kamu davasına katılma hak ve yetkisinin olmadığı, bu nedenle yerel mahkemece yanılgılı biçimde verilen hukuki değerden yoksun olan katılma kararının hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceği ve Özel Dairenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının usul ve kanuna uygun olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "Çoğunluğu oluşturan genel kurul üyeleri ile azınlık (ve dolayısıyla şahsım) arasında çıkan uyuşmazlık, TCK m. 186’da düzenlenen "bozulmuş veya değiştirilmiş gıda ticareti yapmak" suçundan dolayı açılan kamu davasında; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın taşra kuruluşu olan İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün suçtan zarar gören sıfatıyla davaya katılma hakkı olup olmadığına, dolayısıyla sanık hakkında verilen beraat kararına karşı temyiz başvurusu yapma hakkının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
    Öncelikle davaya konu somut olay, dava safahatı ve uyuşmazlığın kapsam ve içeriği hakkında özlü bilgi sunmanın fayda arz etmesinden dolayı, bu hususlarda kısa izahat yapılacaktır.
    Dört dönümlük serasında çiftçilik yapan ve kabak yetiştiren sanığın, zirai ilaç bayiilerinden aldığı sinek önleyici tarımsal ilaçları yetiştirdiği kabakta kullandığı;
    Serasında yetiştirdiği kabakları satmak üzere getirdiği toptancı halde, zirai ilaç kalıntılarını kontrol etmek amacıyla İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yetkilileri tarafından kabaktan numune alındığı;
    Alınan numunede sağlığa zararlı şekilde ve Türk Gıda Kodeksinde belirlenen sınırların üzerinde pestisit kalıntıları (acetamiptid, imidacloprid, pyridabdntesbit) tespit edildiği;
    Bu suretle sağlığa zararlı olacak şekilde gıda maddesi üretip satışa arz ettiğinden dolayı sanık hakkında TCK m. 186 gereği "bozulmuş veya değiştirilmiş gıda ticareti" yapma suçlamasıyla kamu davası açıldığı,
    Sanığın savunmasında, zırai ilaç bayilerinden aldığı, bitkisel ürün sineklenmesini önleyici ilaçları bayinin tarif ettiği şekilde ve miktarda kullandığını, tarımsal ilaç bayiinin belirttiği süre kadar da beklediğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan ettiği;
    İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda sanığın suç işleme kastı ile hareket etmediği, sanığın cezalandırılması için suçun manevi unsuru olan kast unsurunun ne şekilde oluştuğu ispatlanamadığından yasal unsurları oluşmayan müsnet suçtan sanığın beraatine karar verildiği;
    İlk derece mahkemesi tarafından verilen bu beraaat kararının Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının taşra teşkilatı olan il müdürlüğü adına Hazine vekili tarafından temyiz edildiği;
    Temyiz incelemesini gerçekleştiren Yargıtay 9. Ceza Dairesinin kararında özetle; sanığa atılı "bozulmuş veya değiştirilmiş gıda ticareti" suçunun niteliği itibariyla suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan idarenin davaya katılmasına ilişkin olarak verilen kararın hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz hakkı vermeyeceğinden, idare vekilinin temyiz isteminin rededildiğinin belirtildiği;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılması istemiyle Daire kararına karşı itirazda bulunduğu, ilgili Dairenin itirazı yerinde görmeyerek dosyayı Ceza Genel Kuruluna göndertdiğinin anlaşıldığı; Ceza Genel Kurulunun da oy çokluğuyla ilgili kamu idaresinin doğrudan suçtan zarar gören olmaması ve kamu davasına katılma ile hükmü temyiz etme hakkına sahip olmadığı gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını çoğunluk oylarıyla redettiği anlaşılmıştır.
    Davaya konu somut olay, dava safahatı ve uyuşmazlığın kapsam ve içeriği hakkındaki bu genel bilgilerden sonra; bitkisel ürünlerde belirlenen sınırların üzerinde pestisit kullanımı halinde sağlığa olası olumsuz etkilerinden de söz etmek gerekecektir.
    Ülkemizde pestisitlerin, meyve ve sebze üreticileri tarafından daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek amacıyla gelişigüzel doz aşımı kullanımı maalesef çok yaygın bir sorun hâline gelmiştir. Sebze ve meyvelerin üzerindeki pestisit kalıntıları, insan sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Bu nedenle meyve ve sebzeler üzerinde bilimsel ve teknik yöntemlerle pestisit kalıntısı incelemesi yapılması hayati önem taşımaktadır Dünya Sağlık Örgütü(WHO)’ne göre çok kullanılan 700 civarında pestisit bulunmakta ve bu pestisitlerin 33’ü insan sağlığı açısından çok zararlı, 48’i oldukça tehlikeli, 118’i orta derecede tehlikeli ve 239’u da daha az tehlikeli grupta yer almaktadır. Türkiye’de ise 2015 itibarıyla tarımda limit aşımı yapılmamak kaydıyla izinli olarak 335 civarında farklı pestisit kullanılmaktadır.
    Pestisitlerin belirlenen sınırların dışında kullanımının; birçok genetik hasarın yanı sıra karaciğer, böbrek ve kaslarda bozukluklara, endokronolojik hastalıklara, mental bozukluklara, cinsiyet gelişimi bozukluklarına, doğum anomalilerine, sperm sayılarında azalmalar gibi çeşitli sağlık sorunlarına sebep olduğuna; hatta anne karnındaki bebeğin sağlığını da tehdit ettiğine dair çok sayıda çeşitli bilimsel makale ve araştırmaların mevcut olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Hatta bu pestisit kalıntıları, plasentadan fetüse geçmekte ve bunun sonucu olarak hamilelikte düşükler meydana gelebilmekte, hiperpigmente ve hiperkeratatik çocuk doğumları bile görülebilmektedir. Çocukluk çağı kanserlerinin gelişiminde de pestisitlerin büyük rolü olduğuna dair araştırmalar da mevcuttur. Ayrıca aşırı pestisit kullanımı sonucu oluşan pestisit kalıntılarının, pestisitlere karşı direnç gelişimi gibi pek çok ek sorunu da beraberinde getirdiği de yaygın şekilde iddia edilmektedir.
    Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na (önceki adıyla Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na) mevzuat ile pestisit kullanımını denetleme ve pestisit kalıntılarını izlemek ve kamu sağlığını korumak için önemli yetkiler verilmiştir. Bitkisel ürünlerin üretiminden pazarlama aşamasına kadar geçen süreçte, bitki koruma ürünlerinin zirai mücadele teknik talimatlarına ve teknik tavsiyelerine uygun olarak kullanılması, toplum sağlığı ve çevrenin korunmasına yönelik olarak üründe kullanılan bitki koruma ürünlerinin izlenebilirliğinin sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirleyen yönetmelik kapsamında; İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinin, bitkisel üretimde kullanılan bitki koruma ürünlerinin sınırlamalara uygun kullanımının denetimini yapma ve kalıntıları izleme, sağlıklı üretim için eğitim ve yayım gibi her türlü tedbiri alma ve kayıt sistemine katılan üreticileri destekleme esaslarını belirleme şeklinde görevleri bulunmaktadır.
    İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, yasal mevzuatla belirlenen pestisit değerlerinin;
    - ölçümü,
    - izlenmesi,
    - denetimi,
    - izin verilmesi,
    - yaptırım uygulanması şeklinde yetki ve görevlere haiz olup, söz konusu görevlerini yerine getirmemesi veya kusurlu olarak icra etmesi durumunda tazminat sorumluluğu dahil hukuki ve/veya cezai sorumluluğu bulunmaktadır.
    Korunan hukuki yararın kapsamı da gözönüne alındığında, sanık tarafından işlenen fiil sonucunda, denetim yetkisi de dahil çok geniş yetkileri bulunan ve haklı çıkarı zedelenen İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün açıkça olmasa bile zımnen suçtan doğrudan zarar gördüğünün kabulü gerekmektedir. Bu durumun aksini kabul etmek, meyve, sebze ve diğer bitkilerin korunması, sağlıklı biçimde üretilmesi, tüketimi ve denetlenmesini zorlaştıracağı gibi teknik niteliği ağır basan bir konuda takipte hukuki boşluk yaratılacaktır.
    Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada "davaya katılma" veya "davaya müdahale" denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi "katılan" ya da "müdahil" sıfatını almaktadır.
    Gerek mer’i 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda; kamu davasına katılma müessesinde suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir.
    Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin "suçtan zarar görmesi" şartı aranmış, ancak kanunda "suçtan zarar gören" kavramının tanımı yapılmadığı gibi, davaya katılmayı düzenleyen madde metninde (CMK m. 237) "suçtan doğrudan zarar görme" terimi değil "suçtan zarar görme" tabiri biliçli bir tercihin sonucu olarak kullanılmıştır.
    "Suçtan zarar görme" kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerek Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da "dolaylı (veya muhtemel) zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği" kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında; "dolaylı (veya muhtemel) zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça ifade edilmiştir. Ancak bir daha altını çizmek gerekir ki, CMK’nın konuyu düzenleyen 237 maddesinde sadece "suçtan zarar görme" hâli tabirine yer verilmiş, "suçtan doğrudan zarar görme" diye bir tabir kullanılmamıştır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik içtihatlarına göre; uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kuramların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.
    5237 Sayılı TCK sırasıyla; kitap, kısım ve bölümlerden oluşmaktadır. TCK m.186‘da düzenlenen "bozulmuş veya değişririlmiş gıda veya ilaçların ticareti" suçu;
    TCK’nın "Özel Hükümler" başlıklı 2. kitabının,
    "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı 3. kısmının,
    "Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar" başlıklı 3. bölümünde
    Yer almaktadır.
    "Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti" başlığı altında düzenlenen TCK’nın 186. maddesine göre;
    "(1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilaçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası verilir.
    (2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır."
    Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; failin, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her türlü yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilaçları satması veya tedarik etmesi yahut bulundurması gerekmektedir.
    Bu suçun hukukî konusu, herkesin, "yenilecek ve içilecek şeyler ve ilaçlar" yönünden, genel sağlığın korumasında çıkarının olmasına ilişkin kamusal yarardır (Zeki Hafızoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Topluma Karşı Suçlar, Ankara, 2012, s. 83).
    Bütün bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, topluma arzı gerçekleştirilen gıdaların mevzuatta belirtilen koşullara uygunluğu açısından denetlenmesinde, ilgili Bakanlığın önemli görev ve yetkilere sahip olduğu ve bu denetimlerin yerine getirilmesi açısından topluma karşı yükümlülüklerinin bulunduğu, bu denetim görevinin ihmali durumunda görevlilerin, hukuki ve cezai sorumluluklarının olduğu aşikardır.
    Kamunun sağlığına karşı işlenen suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (umum,halk) geniş anlamda mağdurdur.
    Günümüzde, artan bilinç düzeyi ve basın yayın organlarının konuya duyarlılıkları sayesinde, gıda sorunları toplumun dikkatine etkin bir şekilde getirebilmektedir. Özellikle genetiği değiştirilmiş ürünler ile ilgili hayati önem taşıyan sorunlar kamuoyunun gündemine sık sık gelmekte ve toplumsal bilinç düzeyi yükselmektedir. Bu toplumsal farkındalık ve bilinç düzeyinin yükselmesinin de etkisiyle 18 Mart 2010 tarihinde 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanunun 15. maddesinde ise cezai müeyyideler getirilmiştir. Ancak 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanununda da, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının davaya katılma hakkı olduğuna dair açık bir hüküm yer almamaktadır.
    Gıda ürünlerinin hem üretim aşamasında hem de kamuya arz edilişinde gözetim ve denetim hayati önem taşımaktadır. Gıda gözetimi ve denetimi, çağdaş bir devletin en temel vazifelerinden biridir.
    Kamu sağlığına karşı işlenen suçlar, somut tehlike suçudur. Zararın gerçekleşmesi gerekmez. Fiilin işlenmesiyle, kişilerin hayatı ve sağlığının tehlikeye düşürülmesi suçun oluşumu için yeterlidir. Bu fiil neticesinde ölüm veya yaralama meydana gelirse ayrıca bu suçlardan da kast veya taksire göre fikri içtima kuralı çerçevesinde sorumluluk doğacaktır.
    Bozulmuş veya değiştirilmiş gıdaların ticareti suçunda; suçla korunan hukuki değer, kamunun sağlığıdır. Sağlık hakkı, Anayasa ve diğer mevzuatla korunmak istenilmiştir. Sağlık hakkı, bir kişi ya da belirli kişiler ile sınırlı tutulamayacağı için bütün toplumun sağlığının korunması amaçlanmıştır.
    Bu suç, sonut tehlike suçu olduğu için gıda veya ilaçların tüketilmesi gerekmez. Yine tüketilmesi hâlinde tüketen sağlığında bir zararın meydana gelmesi gerekmez. Tüketecek olan kişilerin, sağlığında bir zararın meydana gelme tehlikesi bulunması yeterlidir.
    Suçtan zarar gören kavramının içeriği, kullanıldığı yere göre değişebilir, dolayısıyla genişleyip daralabilir. CMK m.173’te yer alan kovuşturmanın mecburiyeti ilkesini denetleyebilmek adına takibi şikâyete bağlı olmayan durumlarda suçtan zarar gören kavramının kapsamı geniş yorumlanması gerekirken, şikâyete bağlı kovuşturmalarda kavram dar anlaşılabilir.
    Suçtan zarar gören belirlenirken sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteği göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde o gerçek veya tüzel kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır.
    Suçtan zarar gören, devletin dava açmak ve itham ile görevli organı olan Cumhuriyet savcılığının yanında yer almakla birlikte, savcı gibi objektif olmakla yükümlü değildir.
    Çağdaş ceza hukukunda mağdur veya suçtan zarar görenin davaya katılma hakkı; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi altında yer alan "hak arama hürriyeti" kapsamında kalmaktadır. Anayasanın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesine göre; herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. AİHS m. 53‘te gözönüne alındığında temel bir özgürlük olan "hak arama özgürlüğü" diğer bütün hak ve özgürlükler gibi geniş yorumlanmalıdır. Bu kural, diğer tüzel kişiler gibi kamu kurumu olan tüzel kişiler için de geçerlidir. Anayasamıza ve Anayasamızın bilhassa 56. maddesine göre, sağlık hakkını korumak Devletin en temel görevidir ve devlet bu konuda gerekli gözetim ve denetimi yapmakla mükelleftir.
    Ayrıca unututulmamalıdır ki, kamu sağlığının korunması gibi teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren konularda, Cumhuriyet savcısının yanında bir kamu kuruluşunun da müdahil olmasının büyük fayda sağlayacağı aşikardır.
    Davaya katılma bir ceza usul hukuku müessesidir. Bu sebeple yorum ve kıyasa tabidir.
    Ceza muhakemesinin temel amacı; suç teşkil ettiği iddia olunan fail ve faille ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Gerçeğin ortaya çıkarılmasında ise, muhakeme sujelerinin ve bu bağlamda suçtan zarar görenin de hak ve yetkileri önemlidir. Muhakeme sujelerini sınırlı bir anlayışla ele almak, adil yargılama ilkesine ve silahlarının eşitliği prensibine aykırı olacaktır. Eğer suçtan zarar göreni dar bir şekilde ele alıp, suçtan zarar gören ve mağdur kavramlarını sınırlarsak, bu sujelerin;
    - delil ileri sürme,
    - görüş bildirme ve
    - en önemlisi hükme karşı kanun yollarına başvurma haklarını sınırlamış oluruz.
    Ayrıca unutulmamalıdır ki, günümüzde ceza ve ceza usul hukuku, fail odaklı olmaktan uzaklaşıp mağdur ve suçtan zarar göreni odağa koyan bir yönelim içerisindedir.
    Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun genel gerekçesinde; bu husus, "Ceza muhakemeleri usulünün amacı sadece sanık haklarını korumaktan ibaret değildir." şeklinde ifade edilmiştir. Ceza muhakemesinin amacı, temelde isnat edilen fail ve faille ilgili maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır.
    Ülkemiz hukuk sisteminin de içinde yer aldığı Kıta Avrupası hukuk sisteminde kanunlaştırma-kodifikasyonlar üzerine inşa edilmiştir. Kodifikasyonun bir sistem olarak seçildiği tüm hukuk düzenlerinde dilin veya lafzın hukuk sistemi içerisindeki önemi daha da artmaktadır. Bu sistemde kanunlar özel bir süreç ve çaba ile hazırlanmakta ve yasama meclisleri tarafından kabul edilmektedir. Dolayısıyla kabul edilen her hukuki terim ancak sıradan bir sözcük veya kelime olmanın ötesine geçmektedir. Ancak kanunların giderek artan bir orada sadece genel çerceve şeklinde olduğu, daha kapalı ve soyutlaştığı oranda; yorum, içtihat ve kıyas alanı da giderek genişlemektedir. "Davaya katılma" kurumu ile ilgili maddede (CMK m. 237), "suçtan doğrudan zarar gören" ifadesi yerine "suçtan zarar gören" ibaresinin kullanılması bu kapsamda değerlendirilmelidir.
    Burada muhakeme sujesi haline getirilen suçtan zarar göreni dar yorumlamak yorum kurallarına aykırıdır. Ceza usul hukukunda kıyas mümkündür. Ancak kişi hak, yetki ve özgürlüklerini daraltan normlarda kıyas yasağı vardır.
    Dolayısıyla suçun niteliği gereği bilhassa kamu sağlığına karşı işlenen suçlarda, suçtan zarar gören kavramı içerisinde kalan ve bir muhakeme sujesi olma niteliğini kazanan kamu idaresinin davaya katılmasını dar yorumlamanın, muhakeme sujesinin hak ve yetkilerini daralttığından yorum kurallarına aykırılık teşkil ettiği kanaatini taşımaktayım.
    Yukarıda belirtilen hususlar birlikte gözönüne alındığında; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Antalya İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün suçtan zarar gören sıfatıyla davaya katılmasına karar verilmesi ve dolayısıyla temyiz başvurusu yapma hakkına sahip olduğunun kabulü isabetli olacaktır.
    Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi görüşünde olduğumdan reddine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum." görüşüyle,
    Diğer dört Ceza Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi