8. Hukuk Dairesi 2013/18381 E. , 2014/10495 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/05/2011
NUMARASI : 2011/122-2011/314
Hazine ile R.. Y.. aralarındaki tapu iptali ve terkin davasının reddine dair Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesi"nden verilen 24.05.2011 gün ve 122/314 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine vekili, mülkiyeti davalıya ait olan 116 ada 5 parsel sayılı taşınmazın 01,32 m2"lik kısmının 3621 sayılı Kıyı Kanunu"na göre kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, bu kısım yönünden tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; idarece belirlenen kıyı kenar çizgisine karşı dava açtıklarını, bu hususun bekletici mesele yapılmasını, yıkılacak muhdesatın ana yapıya zarar vereceğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın kabulüne dair önceki hüküm davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesi"nin 19.01.2011 tarih, 2010/14750 Esas sayılı ilamına özet olarak “...dava konusu taşınmazın tapulama tespiti yapılmış ve taşınmaz bu tespit sonucu 03.03.1989 tarihinde tapuya tescil edilmiştir. Eldeki dava ise 17.07.2003 tarihinde açılmıştır. Kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun değişik 12. maddesinde sözü edilen on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi” gereğine işaret edilmek suretiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak, yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanun"un 2. ve 3. maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanun"larda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanun"a eklenen Geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanun"un 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu Yasa"nın yürürlük tarihinden sonra Hazine"nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesinde yer alan "Hâkim, Türk hukukunu re"sen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa"nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa(nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa"nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, Mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Açıklanan nedenle davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK. 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 23.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.