Esas No: 2019/412
Karar No: 2020/10
Karar Tarihi: 14.01.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/412 Esas 2020/10 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Batı Kadastro Mahkemesi
NUMARASI : 2018/48-2019/27
1. Taraflar arasındaki “tespite itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Batı Kadastro Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekili, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekili ve Hazine vekili ile müdahil davacı... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekili, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekili ve Hazine vekili ile müdahil davacı... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Çekişme konusu taşınmaz hakkında birden fazla dava açılmış olup, ayrı ayrı açılan davalar birleştirilerek görülmüştür.
4.1. Davacılar... ve arkadaşları vekili 13.07.1979 tarihli dava dilekçesinde; çekişme konusu Yenimahalle ilçesi Macun köyü Ormankaşı mevkiinde kain 2104 ada 31 parsel sayılı taşınmazın 1317 tarihli ve 155/4789 numaralı vergi kaydı ile müvekkillerinin murisi küçük ...oğlu..."ın tasarrufunda iken ölümü ile mirasçılarına intikal ettiğini ileri sürerek müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
4.2. Davacılar... ve arkadaşları vekili 29.12.1989 tarihli dava dilekçesinde; çekişme konusu 2104 ada 31 parsel sayılı taşınmazın 1937 tarihli ve 433 numaralı vergi kaydı ile müvekkillerinin murisi Arnavutoğullarından ...oğlu ...’in, ölümünden sonra da mirasçılarının zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, 1955 yılına kadar vergilerinin düzenli olarak yatırıldığını ileri sürerek taşınmazın müvekkilleri adına hisseleri oranında tesciline karar verilmesini istemiştir.
4.3. Davacılar... mirasçıları ve... vekili 03.02.1958 tarihli dava dilekçesinde; çekişme konusu 2103 ada 2, 4, 6, 8, 10, 11, 13, 15, 16, 17 parseller ile 2104 ada 2, 4, 5,6, 7,8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 19, 20, 22, 27, 28, 30, 31 parsel sayılı taşınmazların müvekkillerine ait tapu kaydı kapsamında kaldığını ileri sürerek taşınmazların tespitlerinin iptali ile müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davacılar 31.07.1994 tarihli dilekçe ile, çekişme konusu 2104 ada 2, 27, 28, 30, 31, 2103 ada 8, 10, 11, 13, 15, 16, 17, 2104 ada 8, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 17, 19, 20, 22 ve 16 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin istemlerinden feragat ettiklerini bildirmişler, Mahkemece feragat edilen taşınmazlar yönünden tefrik kararı verildikten sonra tefrik edilen dosyada davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu dosyaya müdahalede bulunan davacılar... ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine hüküm 2104 ada 31 parsel sayılı taşınmaz yönünden bozulmuş, diğer davacıların açtıkları dava ile birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
4.4. Müdahale talebinde bulunan... vekili 13.09.2002 tarihli dilekçesinde; çekişme konusu taşınmazda davacılar... ile...’un hisselerini gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri ile devraldığını belirterek müdahale talebinin kabulü ile çekişmeli taşınmazın satışa konu bölümlerinin müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
4.5. Müdahale talebinde bulunan... ve ... vekili 12.06.2003 tarihli dilekçesinde; davacılar ...ve...’e ait hisseleri gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri ile devraldıklarını belirterek davaya asli müdahil olarak katılma talebinde bulunmuş, yargılama aşamasındaki beyanında taleplerinden vazgeçtiklerini bildirmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davada birden fazla davalı ve ihbar edilen yer almaktadır.
5.1. Davalı Hazine vekili 07.05.1990 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın 1955 yılında Hazine adına tespit edildiğini, yapılan tespitte taşınmazın 20-25 yıldır kullanılmadığının belirtildiğini, taşınmazın imar görmesi nedeniyle zilyetliğin mümkün olmayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Davalı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekili 10.03.2005 tarihli dilekçesinde; davaya konusu parselin 1955 yılında Atatürk Orman Çiftliği tarafından işlenmekte olduğunu, dolayısıyla zilyetliğin Kurumda olduğunun açık olduğunu belirterek davanın reddi ile taşınmazın Atatürk Orman Çiftliği adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
5.3. Davalı Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü vekili 20.09.1976 tarihli dilekçesinde; çekişme konusu taşınmazın ifrazı neticesinde oluşan 7994 ada 4 nolu parselde kayıtlı taşınmazın müvekkilinin tapulu malı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.4. Davalı Ankara Belediyesi vekili tarihsiz dilekçesinde, dava konusu 2104 ada 31 parsel sayılı taşınmazın parselasyon planı ile düzenlemeye alındığını, 7631 ada 4, 7636 ada 3, 4 ve 8 parsellere şuyulandırıldığını, davacıların zilyetliklerinin 20 yılı doldurmadığını, taşınmazın Hazine adına tescili gerektiğinden ve belediye sınırları içerisinde bulunduğundan davanın reddi ile Ankara Belediyesi adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
5.5. İhbar edilen Posta Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi vekili 20.08.2015 tarihli dilekçesinde; 2104 ada 31 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması neticesinde oluşan Macunköy 13249 ada 4, 5, 8 parsellerde kayıtlı taşınmazların mahkeme kararı ile kurum adına tescil edildiğini, davacıların iddialarının kabul edilebilir olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Direnme kararı öncesinde yerel mahkemenin birden fazla kararı temyiz incelemesine konu olmuştur.
6.1. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.11.2000 tarihli ve 1997/330 E., 2000/743 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller, yapılan keşif, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile dava konusu yere ilişkin davacıların iddiaları yerinde görülmediğinden ve 2104 ada 31 parsel üzerinde davacıların zilyetlikleri sabit olmadığından davacıların kadastro tespitine itirazlarının reddine, 2104 ada 31 parsel sayılı 118.195m2 yüzölçümündeki taşınmazın son kadastro tespiti gibi Maliye Hazinesi adına kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
6.2. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacılar ..., ...ve arkadaşları vekilleri, ...... ve arkadaşları vekili ile davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
6.3. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 18.09.2001 tarihli ve 2001/3448 E., 2001/6532 K. sayılı kararı ile; yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olmadığı, temyize konu edilen 31 nolu parselle ilgili 20.09.1946 tarihinde yapılan işlemin 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu’nun 35. maddesine dayalı tapu tahriri işlemi olduğu ve kadastro tespiti niteliğinde olmadığı, bu bakımdan mahkemece 1946 yılında yapılan işlemin tespit niteliğinde görülmemesinde yasaya aykırı yön bulunmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının yerinde olmadığı, işin esasına gelince; yeniden keşif yapılarak vergi kayıtlarının gereği gibi yerine uygulanması, taşınmazın aidiyet ve kapsamlarının kesin olarak saptanması, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin ne olduğu, kimden kaldığı, katılanların zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçiminin saptanması, ziraat bilirkişisinden taşınmazın toprak yapısı, karakteri, işleniş tarzı, süresi ve sürdürülüş biçimi konularında teknik verilere dayalı gerekçeli rapor alınması, tüm deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle bozulmuştur.
6.4. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde 18.06.2013 tarihli ve 2002/551 E, 2013/388 K. sayılı kararı ile; Kadastro Kanunu’nun 33. maddesi ve 5235 sayılı Kanun’un 7. maddesi hükümlerine göre mahkemenin Sincan Kadastro Mahkemesine bağlandığı belirtilerek dosyanın Ankara Batı Kadastro Mahkemesine devrine karar verilmiştir.
6.5. Ankara Batı Kadastro Mahkemesinin 04.02.2016 tarihli ve 2013/102 E., 2016/19 K. sayılı kararı ile; davacıların dosyaya ibraz ettikleri vergi kayıtlarının dava konusu taşınmaza tam olarak uyduğunun tüm aşamalarda tespit edildiği, 1946 yılında yapılan ilk kadastro çalışmalarında davacıların murislerinin taşınmazı işlemelerinin zamanın ... görevlilerince engellendiği belirtilerek bu duruma itiraz edildiği, bu itirazın kayıtlara geçtiği, ancak bu itirazların çözümüne ilişkin olarak geçmiş zamandaki ilan vasıtalarının yetersizliği dolayısıyla ilgililere tebliğ edilemediği, keşifte dinlenilen tüm tanıkların da ortak beyanlarına göre 1956 yılında yapılan ikinci kadastro çalışmalarında davacılar murislerinin zilyetliğinin 20 yılı aşkın nizasız ve fasılasız olarak sürdüğünün şüpheden ari şekilde tespit edildiği, ilk kadastro çalışmaları esnasında belirtilen zilyetliğin engellenmesine ilişkin orman çiftliği görevlilerinin çalışmalarının Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca zilyetliğin tespiti için gerekli olan "nizasız-fasılasız" şartını engellememesi gerektiği, çünkü burada bir kamu otoritesinden kaynaklanan güç kullanımı olduğu, davacılar murislerinin taşınmazı kullanamadıkları sürede dahi taşınmazın vergisini düzenli olarak ödemeye devam ettikleri, ilgili tutanaklarda da isimleri geçen davacılar murislerinin nizalı taşınmaz üzerindeki malik sıfatıyla zilyetliğinin Kadastro Kanunu’nun 14. maddesindeki şartlarını taşıdığı, taşınmazın davalılarla bir ilgisinin olmadığı, gaip ve yitik kişilerden kalmadığı, özel mülkiyete engel bir durumun oluşmadığı ve bilirkişi heyetinin 14.01.2015 tarihli ek 3. raporu ve krokilerinin yeterli ve denetime elverişli olduğu, her ne kadar asli müdahiller Medeni Kanun (MK)’un 716. maddesine dayanarak talepte bulunmuşlar ise de MK’nın 716. maddesinin 1. bendinde yer alan "Malikin kaçınması halinde" cümlesinin iş bu davada mevcut olmadığından ve asli müdahiller lehine-aleyhine kesin hüküm oluşturmamak için asli müdahillerin talebi hakkında bir karar verilmediği, davalı Toprak Mahsulleri Ofisinin husumet ehliyeti olmadığı, ihbar edilen Posta İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Türk Telekom (PTT) davaya katılma talebinde bulunmadığından haklarında hüküm kurulmadığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile dava konusu 2104 ada 31 parsel numaralı taşınmazın Hazine adına olan kadastro tespitinin iptali ile taşınmazın 1/2 hissesinin ölü ...oğlu..., 1/2 hissenin de ...oğlu ... adına tapuya kayıt ve tesciline, davacı... mirasçılarının davasının feragat sebebiyle reddine karar verilip ilgililerce temyiz edilmediğinden bu karar kesinleşmiş olmakla bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davalı Toprak Mahsülleri Ofisi hakkında açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, asli müdahiller..., ... ve ...’ın davaları hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara Batı Kadastro Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Hazine vekili, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekili, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekili ile müdahil davacı... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 27.03.2018 tarihli ve 2016/5383 E., 2018/2164 K. sayılı kararı ile; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Atatürk Orman Çiftliği vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, müdahil davacı... vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yönünden; tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında tespit tarihine kadar zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının davacılar yararına gerçekleştiği kanıtlanamadığına göre davanın reddine, çekişmeli taşınmazın Hazine adına tapuya tesciline, tespitten sonraki hakka dayanarak dosyaya müdahil olan..."nin davası yönüyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi gerekirken, delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara Batı Kadastro Mahkemesinin 07.03.2019 tarihli ve 2018/48 E., 2019/27 K. kararı ile; davacıların dosyaya ibraz ettikleri vergi kayıtlarının dava konusu taşınmaza uygulandığı ve tanık beyanlarından taşınmaza ait olduğunun tespit edildiği, keşifte dinlenilen tanıklardan ... ve..."un ortak beyanlarına göre de 1956 yılında yapılan ikinci kadastro çalışmalarında davacılar murislerinin zilyetliğinin 20 yılı aşkın olarak nizasız ve fasılasız olarak sürdüğünün açık bir şekilde tespit edildiği, ...oğlu ... mirasçısı ..."ün tespit tutanağında geçen 05.12.1955 tarihli beyanından anlaşılacağı üzere babası ...oğlu ..."in ölümüne kadar taşınmazı sürmekte ise de ölümünden sonra ... tarafından sürülmesinin Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca zilyetliğin tespiti için gerekli olan "nizasız-fasılasız" şartını engellememesi gerektiği zira burada bir kamu otoritesinden kaynaklanan güç kullanımı olduğu belirtilerek bozma öncesi karardaki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalılar Hazine vekili, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekili, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekili ile müdahil davacı... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; vergi kaydına dayanan davacılar (...oğlu ... mirasçıları ile ...oğlu... mirasçıları) ve öncesinde murislerinin çekişme konusu taşınmazın tespit tarihi olan 23.05.1956 tarihinden geriye doğru ekonomik amaca uygun olarak 20 yıla ulaşan zilyetliklerinin bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının davacılar yararına gerçekleşip gerçekleşmediği, bundan ayrı asli müdahil davacı...’nin talebi yönünden mahkemece verilen kararın yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava açmakta olduğu gibi, gerek ilk derece gerekse üst derece denetim yapan yargı organlarına yönelik her talep bakımından da istemde bulunanın hukuki yararının mevcut olması gerekir. Bu kapsamda olmak üzere temyiz talebinde bulunan tarafın da kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmalıdır.
13. Yerel mahkemece, davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü aleyhlerine kurulan ilk hüküm, davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmiş, ancak davalıların temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiştir. Bu durumda, temyiz itirazları reddedilmiş bulunan davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından, temyiz istemleri reddedilmelidir.
14. Müdahil davacı... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun "Genel olarak görev" başlıklı 25. maddesinde;
"Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir.
Kadastro mahkemesi, yalnız kadastro işlerine münhasır olmak üzere;
A) Velisi veya vasisi bulunmayan küçüklere ve kısıtlılara kayyım tayin eder. Bunların menfaatlerini korumak amacıyla Türk Medeni Kanununun hakimin iznini şart kıldığı hallerde bu izni verir.
B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 465 ve bunu takip eden maddeleri gereğince adli yardım taleplerini inceleyerek kabul edebilir.
C) Tutanağı düzenlenen taşınmaz mallara ait ihtiyati tedbir kararı verebilir. Bu kararı hemen o yerin kadastro ve tapu sicil müdürlüklerine bildirir. Tedbir kararı alan taraf karar gününden itibaren usulün öngördüğü süre içinde kadastro mahkemesinde dava açmadığı takdirde tedbir kendiliğinden hükümsüz kalır.
Bu Kanunun 26 ve 40 ıncı madde hükümleri saklı kalmak üzere, kadastro tutanağının düzenlenmesi gününden ve tutanak sonradan tamamlanmış ve düzeltilmiş ise, o günden sonra doğan haklara dair istekler, taksim şuyuun giderilmesi veya muhdesata bağlı olarak taşınmaz malı iktisap, muhdesatın yıkılıp kaldırılması ve benzeri nitelikte olan ve mahkemeden yenilik doğurucu hüküm almayı gerektiren dava ile ilgili isteklerin incelenmesi, kadastro mahkemesinin görevi dışındadır." düzenlemesine yer verilmiştir.
15. Müdahil davacı... yönünden somut uyuşmazlığın incelenmesinde; çekişme konusu 2104 ada 31 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 1956 yılında yapıldığı, müdahil davacının, çekişmeli taşınmaza vergi kaydı ile malik olan davalı..."a ait miras hisselerini Ankara 9. Noterliğince düzenlenen 16.08.1996 tarihli ve 33830 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ve 29.11.1995 tarihli satış sözleşmeleriyle, davalı..."e ait miras hisselerini yine aynı noterlikçe düzenlenen 22.06.1996 tarihli ve 16932 sayılı düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ve 27.03.1998 tarihli ve 15645 yevmiye numaralı ibraname ile satın aldığını ileri sürerek müdahale talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumda müdahil davacı, kadastrodan sonraki hukuki nedene dayanmaktadır.
16. 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 25. maddesi hükmü uyarınca kadastro sonrası nedene dayalı olarak açılan davalarda Kadastro Mahkemesi görevli olmayıp genel mahkemeler görevlidir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gereken hususlardandır. Hâl böyle olunca; Özel Daire bozma kararında da belirtildiği üzere, Mahkemece adı geçen müdahil davacının talebi yönünden Kadastro Mahkemesinin görevsizliğine, talep halinde dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
17. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti” başlıklı 14. maddesinde;
“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.
(Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.
(Değişik : 3/7/2005 - 5403/26 md.) 4342 sayılı Mera Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereği 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak işlemlerde Kadastro Komisyonlarına konu uzmanı Ziraat Mühendisi dâhil edilir.
Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı dışında kalan kısmının zilyedi adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca aşağıdaki belgelerden birine dayandırılması lazımdır.
A) 31/12/1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları,
B) Tasdikli irade suretleri ile fermanlar,
C) Muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senetleri,
D) Kayıtları bulunmayan tapu veya mülga hazinei hassa senetleri veya muvakkat tasarruf ilmuhaberleri,
E) Tasdiksiz tapu yoklama kayıtları,
F) Mülkname, muhasebatı atika kalemi kayıtları,
G) Mubayaa, istihkam ve ihbar hüccetleri,
H) Evkaf idarelerinden tapuya devredilmemiş tasarruf kayıtları."
Aynı Kanun’un "Hazine adına tespit" başlıklı 18. maddesinde;
"Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tespit olunur.
Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez." düzenlemelerine yer verilmiştir.
18. Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi (TKM)"nin 639. maddesinde "Fevkalade müruruzaman" başlığı ile olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmaz kazanılmasının şartları belirtilmiştir. Bu hükme göre,
“Tapu sicilinde mukayyet olmıyan bir gayrimenkulü nizasız ve fasılasız yirmi sene müddetle ve malik sıfatiyle yedinde bulundurmuş olan kimse o gayrimenkulün kendi mülkü olmak üzere, tescili talebinde bulunabilir.
Tapu sicilinde maliki kim olduğu anlaşılamayan veya yirmi sene evvel vefat etmiş yahut gaipliğine hüküm verilmiş bir kimsenin uhdesinde mukayyet olan bir gayrimenkulü aynı şerait altında yedinde bulunduran kimse dahi o gayrimenkulün, mülkü olmak üzere tescilini taleb edebilir.
Tescil dâvası Hazine ve ilgili âmme hükmi şahsiyeti aleyhine açılır ve mahkemece gazete ile ve ayrıca mahallinde münasip vasıtalarla en az üç defa ilân olunur.
Son ilândan itibaren 3 ay içinde bir itiraz dâvası açılmaz veya açılıp da reddedilir ve iddia sabit olursa tescile karar verilir; karara gayrimenkulün haritası veya ebatlı krokisi eklenir.
Hususi kanun hükümleri mahfuzdur.”
Maddenin ilk hâlinde, tescilin usulüne ilişkin bir düzenleme mevcut değil iken 09.03.1954 tarihinde kabul edilen 17.03.1954 tarihinde yayınlanıp yürürlüğe giren 6333 sayılı Kanun"la maddeye üç fıkra daha eklenmiş ve maddenin ikinci fıkrasının son cümlesindeki "tescilin ancak hâkimin emri ile olacağı" ibaresi kaldırılmıştır.
19. Mülga 743 sayılı TKM’nin 639. maddesi, yürürlükte bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 713. maddesine karşılık gelmektedir. 4721 sayılı TMK"nın "Olağanüstü zamanaşımı " başlıklı 713. maddesi;
"Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce (…) hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.
Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur.
Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.
Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.
Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır" şeklinde düzenlenmiştir.
20. Açıklanan kanun hükümlerine göre, olağanüstü zamanaşımı yolu ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin temel koşulların mülga 743 sayılı TKM"nin 639. ( 4721 sayılı TMK m. 713) ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. maddelerinde hüküm altına alındığı görülmektedir. Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nda taşınmazlara ilişkin olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyetin kazanılmasına ilişkin düzenlemeler birbirleriyle benzerlik göstermektedir. Buna göre; tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmazı aralıksız ve nizasız 20 yıllık süreyle malik sıfatı ile elinde bulunduran ve zilyedi olan kişi, taşınmazın kendi mülkü olmak üzere adına tescilini talep edebilir.
21. Uygulama ve teorideki açıklamalardan esinlenerek mülga 743 sayılı TKM" nin 639. (4721 sayılı TMK m. 713.) ve 3402 sayılı Kanun"un 14. maddelerinde hüküm altına alınan koşulları taşınmaza ilişkin koşullar ve zilyetliğe ilişkin koşullar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımına dayanılarak kazanılabilmesi için taşınmazın özel mülkiyet kurmaya elverişli olması, zamanaşımı ile kazanılmasını yasaklayan bir kanun hükmünün bulunmaması ve taşınmazın kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmazlardan olmaması gerekir. Taşınmaz üzerinde sürdürülmesi gerekli olan zilyetliğin ise, malik sıfatı ile, aralıksız ve nizasız, 20 yıllık süreyle olması gereklidir.
22. Zilyetlik, mülga 743 sayılı TKM"nin 887. maddesinde (4721 sayılı TMK m. 973) , "Birşey üzerinde fiilen tasarruf sahibi olan kimse o şeyin zilyedidir" şeklinde tanımlanmıştır. Bir şeyin zilyedi onun gerçek maliki olabileceği gibi, henüz mülkiyetini kazanmamış kimse de olabilir. Zilyet olan kimsenin tasarrufunun haklı olup olmadığına bakılmaz. Bir şeye malik olmayan kimsenin zilyetliği zaman ile o şeyin mülkiyetinin kazanılmasını sağlayabilir. Mülkiyetin kazanılma sebeplerinden biri olan zilyetliğin konusu ancak maddi şeylerdir. Zilyetliğin tanımında da görüleceği gibi, zilyetlik olması için bir şeyin bulunması ve ayrıca o şey üzerinde fiili hakimiyetin kurulması gerekir. Mülga 743 sayılı TKM"nin 639/1(4721 sayılı TMK m. 713/1) ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. maddeleri uyarınca; zilyetliğe ve kazandırıcı zamanaşımına dayanılarak davacı sıfatı ile dava açan kişinin o şey üzerinde gerçek bir hak ve tasarruf yetkisinin bulunması gerekir (İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 tarihli ve 1996/4 E., 1998/3 K. sayılı kararı).
23. Malik sıfatıyla zilyetliğin tanımı ise mülga 743 sayılı TKM"nin 639/1 (4721 sayılı TMK 713/1) ve 3402 sayılı Kanun"un 14. maddelerinde yapılmamıştır. Malik sıfatı ile zilyetlik hakkında öğretide çeşitli görüşler ileri sürülmekle birlikte, zilyedin o malın/taşınmazı sahiplenme, kullanma, idare ve işletmesi amacıyla hakimiyetinde bulundurması hâlinde malik sıfatıyla zilyetlikten söz edilebileceği, o mal üzerinde kendi zilyetliğinden başka kişinin üstün korunmaya değer zilyetliğini tanımayan kişinin zilyetliğinin malik sıfatıyla zilyetlik olduğu kabul edilmektedir (Sapanoğlu, S: Zilyetlikten Kaynaklanan Tescil Davaları, Ankara 2013, s. 297-298; Özmen, İ. /Çorbalı, H.: 3402 Sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara 1995, s. 424). Malik sıfatıyla zilyetliğin ekonomik amaca uygun olarak geçmesi gerekir.
24. Mülga 743 sayılı TKM"nin 639/1 (4721 sayılı TMK 713/1) maddesi uyarınca tapusuz bir taşınmaz malın olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla kazanılabilmesi için, kanunda yazılı diğer kazanma koşulları yanında zilyetliğin aralıksız ve çekişmesiz (davasız) geçmesi gerekir. Mülga 743 sayılı TMK"nın 639. maddesinden farklı olarak 4721 sayılı TMK"nın 713. maddesinde “dava” sözcüğünü kullanmıştır. Öğretide oy birliğiyle kabul edildiği üzere, çekişmeden amaç davadır. Çekişmeyi oluşturan dava mülkiyet hakkına dayalı olabileceği gibi zilyetliğin korunması davası şeklinde de olabilmektedir.
25. Gerek mülga 743 sayılı TKM"nin 639/1 (4721 sayılı TMK 713/1), gerekse 3402 sayılı Kanun"un 14. maddelerinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğinin süresi 20 yıl olarak kabul edilmiştir. Kazanmayı sağlayan 20 yıllık zilyetlik taşınmaz üzerinde fiili hakimiyetin ve malik sıfatıyla zilyetliğin kurulduğu andan itibaren başlar. Bu sürenin kadastro tespitlerinde tespit, genel hükümlere göre açılan tescil davalarında davanın açılma tarihine kadar dolmuş olması gereklidir. Bu tarihlerden sonraki zilyetlik hukuki değer taşımaz.
26. Olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmaz mal mülkiyetini kazanma koşullarına ilişkin yapılan açıklamaların yanında, bu nedene dayalı olarak açılacak davalarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin kanıtlanması hususuna da kısaca değinmekte yarar bulunmaktadır. Bu davalarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Maddi olaylardan olan zilyetlik her türlü delil ile kanıtlanabilir. Her somut olayın özelliğine göre yerel bilirkişi, tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları gibi deliller zilyetliğin kanıtlanmasında kullanılabilir. Nitekim 3402 sayılı Kanun’un 14/1. maddesinde, çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla geçen 20 yıllık zilyetliğin belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla kanıtlanabilineceği hüküm altına alınmıştır. Maddede bilirkişi ve tanık beyanları yanında belgelere de yer verilmiştir.
27. 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesinde yazılı belgeler, mülkiyet belgesi olmayıp, ispat hukuku bakımından delil niteliği bulunan tasarruf belgeleridir. Kazanmayı sağlayan zilyetlik bakımından tek başına bir değer taşımazlar. Kazanma bakımından dayanılan vergi kaydının nazara alınması için vergi kaydı mükellefi ile zilyet arasında bağlantının kurulması gerekir. Zilyetlikle birleşmeyen vergi kaydına değer verilemez (Sapanoğlu, s. 373-374).
28. Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olayın incelenmesine gelince, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 1946 yılında 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu gereğince yapılan çalışmalarda; çekişme konusu taşınmazın 2104 ada 16 parsel olarak yüzölçümü belirtilmeden, ..."nın tapusuz mülkü iken, 75 sene evvel ölümüyle evlatları... ve büyük... ile küçük..."ye kaldığı, aralarında rızaen yaptıkları taksimde bu parselin büyük..."ye düştüğü, 27 sene evvel 3 madeni liraya ...oğlu ... tarafından haricen satın alındığı, 15 sene evvelde ölümü ile evlatları Abdi, ... ve..."ye kaldığı, bunların da senetsiz olarak bu suretle tasarruflarında bulunduğu, bilirkişilerin beyan ve iradelerine göre tahdit ve tespiti yapılmış ise de hâli hazırda bu arazinin ... tarafından sürülmekte olduğunun görüldüğü ifade edilerek ..., ... ... ve... ... adlarına vergi kaydında belirtilen miktar üzerinden parsel hudutlarının kesinleştirilmesi üzere tahdit ve tespit komisyonuna sunulduğu, 1946 yılında yapılan çalışmalarda 2104 ada 1 ile 18 parsel sayılı taşınmazlarının sınırlarının kesinleştirilememesi üzerine bu kez 1956 yılında yapılan çalışma kapsamında yeniden 2104 ada 2 ile 31 parsel olarak sınırlandırıldıkları, çekişme konusu taşınmazın da 2104 ada 31 parsel numarasını aldığı, ...’ün postaya verdiği 05.02.1955 tarihli beyannamede, bu yerin senetsiz olarak eskiden ... ..."nın teyzesi kızı..."nin malı iken tahminen 30-40 sene evvel Macun köyünden babası ... oğullarından ...oğlu ...’in 3 madeni liraya satın aldığını ve ..."in 1930 da ölümü ile evlatları ..., ..., ..."ye terk ettiği, bu suretle bu yerin vergisini verdiklerini, bu yeri babası ..."in sağlığında sürmekte ise de, sonradan ... tarafından sürüldüğünden kimseye sürdürülmediğini ve bu nedenle bu yeri tasarruf etmediklerini, vergisini verdiklerini ifade ederek namlarına tespitini talep ettiği, taşınmaza ilişkin kadastro tutanağının mülkiyet tablosu bölümündeki posta mütaalasında; eski 2104 adanın 16 parseli olan bu yerin eski tespitte tasarruf krokisinde kazık ve taş işaretleri ile hudutları tespit edilmiş ise de, hudutlarda röper olmadığı ve tasarruf krokisindeki kazık ve taşın mevcut olmadığı, Abdi"nin babası ... ağanın bu yeri..."den satın aldığını ehlivukufların kati olarak bilmedikleri ve iddia edenlerin ellerinde bir vesika da mevcut olmadığı, eski posta mütalaasında bahsedilen ilişik 187 cilt 31 yaprak numaralı vergi ihbarnamesinin bu yere ait olmadığı, bu yerin eskiden beri tasarruf edilmediği, zeminde hudut mevcut olmadığı ve vergi kaydının sahibini ve hudutlarını ehli vukufların bilmedikleri, bu yerin sahipsiz ve hâli yerlerden olduğu açıklamalarına yer verilerek komisyona sunulduğu, komisyonca bu yerin boz ve hâli mahallerden olduğu belirtilerek Hazine adına tesciline karar verildiği görülmüştür. Tespite yapılan itiraz neticesinde de, 13.01.1958 tarihli komisyon kararında, bilirkişilerin 317 vergi kaydındaki hudutlara ilişkin ademi malumat beyan verdikleri ve taşınmazın 40 seneden bu yana itiraz edenlerin muris ve varisleri tarafından tasarruf edilmediğini ifade ettikleri, ayrıca... ve... tarafından ibraz edilen tapu kaydının da bu mahale ait olmadığının tanzim edilen rapor tetkikinden anlaşıldığı açıklanarak itirazın reddine karar verilmiştir.
29. Davacılar... mirasçıları ve... vekili tarafından tapu kaydına dayalı olarak komisyon kararına karşı dava açılmış, ...ve arkadaşlarının bu davaya müdahale taleplerinin reddine karar verilmesi üzerine, davacılar... ve arkadaşları vekili tarafından 1317 tarihli ve 155/4789 numaralı vergi kaydına, davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından ise 1937 tarihli ve 433 numaralı vergi kaydına dayalı olarak kadastro tespitine itiraz davası açılmıştır. Davacılar ... ve... mirasçıları tarafından açılan davada, yargılama aşamasında çekişme konusu 2104 ada 31 parsel ve diğer bir kısım taşınmazlara ilişkin taleplerden feragat edilmiştir.
30. Dosya kapsamından, davacılar... ve arkadaşlarının dayandığı 1317 tarihli ve 155/4789 numaralı vergi kaydının Ormankaşı mevkii, hudutlarının tarafeyni karasal oğlu, tepe ve uzun dere ve miktarının 50 dönüm olduğu, davacılar ... ve arkadaşlarının dayandığı 1937 tarihli ve 433 numaralı vergi kaydının da Ormankaşı mevkii, 5 hektar miktarında, hudutlarının d: şafak, k.:...ve Naci, b.: Necmettin, g.: ... şeklinde olduğu, 1956 yılında yapılan kadastro çalışmalarında bilirkişilerden 1317 yılına ait 4789 numaralı vergi kaydının sınırlarının sorulduğu, bilirkişilerin Küçük ..."yı ve hudutlarını bilmediklerini ve bu yerin eskiden beri tasarruf edilmediğini beyan ettikleri, yine mahkemece 09.11.1998 tarihinde yapılan keşifte anılan vergi kayıtlarının hudutlarının mahalli bilirkişilerden sorulduğu, herhangi bir sınır gösterilmeksizin vergi kaydının çekişme konusu taşınmazı kapsadığını beyan ettikleri anlaşılmıştır. Mahkemece, Özel Daire (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi) bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılamada, 18.06.2004, 06.07.2006 ve 16.09.2010 tarihlerinde keşif yapıldığı, davacılar tarafından dayanılan vergi kayıtları ve komşu parsel tutanakları mahalli bilirkişi ve tanıklardan sorularak uygulanmaya çalışıldığı, mahalli bilirkişilerce vergi kayıtlarında belirtilen bir kısım sınırların tahmini olarak gösterildiği, bu suretle anılan kayıtlardaki sınırlarının tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespit edilemediği gibi davacıların zilyet ve tasarrufunda bulunduğu iddia edilen arazinin sınırlarının da belirlenemediği görülmüştür.
31. Öte yandan 04.12.1997 tarihinde yapılan keşifte dinlenilen tanık ..."un beyanında, 1949 tarihinde davacının babası ...... ile birlikte pulluk vasıtasıyla çekişme konusu taşınmazın sınırlarını tespit ettiklerini, anılan taşınmazı bir iki sene ortak ektiklerini, sonrasında ise eken olmadığını, aynı tarihte dinlenen... ve..."in beyanlarında, dava konusu yerde ..."lerin tarım yaptığını görmediklerini, 31.05.2000 tarihinde yapılan keşifte dinlenen tanık ...’in beyanında, taşınmazın 1945 yılından 1950 yılına kadar ekildiğini bildiğini, 1945 yılından önce taşınmazda bir şey olmadığını, 18.06.2004 tarihinde yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişilerden ...’ın beyanında, taşınmazın 1946 yılından 1951 yılına kadar ekildiğini, 1946 yılı öncesini bilmediğini, 1951 yılından sonra ekip biçme olmadığını, aynı keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ...’in beyanında, bölgeye 1948-50 yıllarında geldiğini, öncesini ve evveliyatını bilmediğini ifade ettikleri, 16.07.2006 tarihinde yapılan keşifte dinlenen tanıklar ... ve ... ...’in beyanlarının ise görgüye dayalı olmadığı, duyuma dayalı olduğu hususunun Mahkemece tutanak altına alındığı anlaşılmıştır.
32. Her ne kadar, Mahkemece hükme esas alınan 1925 doğumlu tanık ... ile 1332 (1916) doğumlu...’un beyanlarında, köye geldiklerinde 18-19 yaşlarında olduklarını, o tarihlerde dava konusu yerin ...... ve ... tarafından ekildiğini gördüklerini ifade etmiş iseler de, çekişme konusu taşınmaza ilişkin kadastro tutanağının beyanname sütununda yer alan davacı ...’ün 05.02.1955 tarihli beyanında, dava konusu yeri babası ..."in sağlığında sürmekte iken sonradan ... tarafından sürüldüğünden kimseye sürdürülmediğini ve bu nedenle bu yeri tasarruf etmediklerini, vergisini verdiklerini ifade etmesi karşısında, davacının kendi kabulü dışında olan bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceği açıktır (HGK 20.06.1973 tarih, 513 K.).
33. Yukarıda da ifade edildiği üzere; (§. 20-26) davacının çekişme konusu taşınmazın tespit tarihi olan 1956 tarihinden önce kazanmayı sağlayan çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla 20 yıllık zilyetliği kanıtlaması gerekir. Açıklanan hususlar birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece yapılan keşiflerde dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarının davacıların çekişme konusu taşınmazda 1956 tarihinden önce çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla 20 yıllık zilyetlikleri bulunduğunu doğrulayamadıkları, yine davacıların dayandıkları ve zilyetlikle birleşmeyen vergi kayıtlarına hukuken değer verilemeyeceği nazara alındığında, davacıların davalarını ispatladıklarını kabule olanak bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, Mahkemece, murisin ölümünden sonra davacılar tarafından çekişme konusu taşınmazın kamu otoritesinden kaynaklanan güç kullanımı nedeniyle sürülemediği ve bu durumun nizasız ve fasılasız şartını engellemeyeceği belirtilmiş ise de, dosya kapsamından, davacıların çekişme konusu taşınmazdaki tasarruflarını korumak amacıyla, taşınmazı kullanmalarını engelleyen kurum veya kişiler aleyhine adli veya idari merciilere başvurduklarına dair bilgi ve belgeye rastlanılmadığı, bu şekilde davacıların dava konusu taşınmaza yönelik tasarruf haklarının kamu gücü kullanılmak suretiyle engellendiğinin soyut beyandan ibaret olduğu anlaşılmıştır.
34. O hâlde dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
35. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalılar Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü vekillerinin temyiz istemlerinin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE (III/12-13), istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
2- Müdahil davacı... vekilinin (III/14-16) ve davalı Hazine vekilinin (III/17 ve devamı) temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.01.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.