12. Ceza Dairesi 2016/5211 E. , 2016/9368 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Sulh Ceza Hakimliği
Karar Tarihi : 15/10/2015
Taksirle öldürme ve görevi kötüye kullanma suçlarından şüpheliler ... ... ve diğerleri hakkında ... Cumuriyet Başsavcılığınca verilen 05/06/2015 tarihli ve 2015/1179 soruşturma, 2015/47113 kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin ... Sulh Ceza Hakimliğinin 15/10/2015 tarih ve 2015/1833 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre; 5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müteveffanın soruşturmaya konu hastalığının tedavisine ilk olarak başlandığı Amerikan Hastanesinde muayene sonrası yapılan tetkikler sonucu 02/03/2010 tarihli radyoloji raporuna göre, sol akciğer posterobazalinde diaframa komşuluğunda yaklaşık 2,5x2,9 cm çapında konsolidatif lezyon tespit edilmesine karşın bu hususa ilişkin her hangi bir tedavi uygulanmayarak müteveffa çocuğun kadın doğum, ortopedi ve gastroenteroloji gibi birimlere yönlendirildiği, Amerikan Hastanesinin 17/05/2010 yatış çıkış tarihli Epikriz formuna göre de, çocuğun son 3 ay içinde 3 kez şiddetli karın ağrısı nedeniyle aynı hastaneye başvurduğu, yapılan tüm tetkiklere rağmen kesin bir tanının konulamadığının belirtildiği ve hastanın psikiyatri servisine yönlendirilerek yeniden yatışının sağlandığı, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. ..."ın yazılı ifadesinde beyan ettiği üzere çocuk cerrahının "akciğerde pulmoner sekestrasyonun karın ağrısına neden olmayacağı ve çocuk cerrahisini ilgilendiren acil cerrahi bir patoloji düşünülmediği" yönündeki beyanı doğrultusunda akciğerdeki lezyonun tespit edilmesine rağmen onunla ilgili bir tedavi uygulanmadığı, lezyondan parça alınarak patalojiye gönderilmediği veya tüm akciğer tomografisinin çekilmediğinin anlaşıldığı, ayrıca Dr. ..."ın, hastanın annesine "hastada sol akciğerde lezyon tespit edildiğini, ciddi komplikasyonlara yol açabileceğini, cerrahi müdahale gerekebileceğini ve 2 ay sonra çocuk cerrahisi tarafından tekrar değerlendirilmesi gerektiğini söylediği" yönündeki beyanının aksine, hastanın yatış çıkışları üzerine düzenlenen 04/03/2010 ve 17/05/2010 tarihli Epikriz raporlarında kansere neden olan lezyonla ilgili hastanın bilgilendirildiğine ve 2 ay sonra tekrar takip edilmesi gerektiğine dair bir yazı olmadığı gibi hastanın bu konuda bilgilendirildiğine dair imzalı bilgi formunun da olmadığının anlaşıldığı, öyle ki bu bilgilendirme üzerine, şiddetli karın ağrısı nedeni ile 3 ay içinde 3 kez hastaneye başvuran ailenin, çocuğunun kanser olduğunu öğrendikten sonra gerekli tedavisi için uğraşmamasının hayatın olağan akışına da aykırı olduğunun anlaşılması karşısında, sonrasında müteveffanın hastalığının gelişerek kansere dönüştüğü ve bu sebeple öldüğü dikkate alındığında, delillerin kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu, söz konusu hastalığın uygun şekilde teşhis ve tedavisi hususunda sorumluların kusur durumlarının ve delillerin mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 03.03.2016 gün ve 94660652-105-34-13541-2015-kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrakı tevdi kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
31.07.2013 tarihli Adli Tıp Kurumunun raporunda “04.03.2010 tarihinde ..."in taburcu edilmesine kadar ki süreçte doktorlara atfedilecek kusur bulunmadığının belirtilmesi üzerine ilgili Cumhuriyet savcılığınca 18.11.2013 tarihinde takipsizlik kararı verilmesi üzerine, müşteki vekilinin itiraz etmesi nedeniyle itirazı değerlendiren ... Ağır Ceza Mahkemesinin 28.12.2013 karar tarihli 2013/1760 değişik iş sayılı kararına kanun yararına bozma yoluna gidilmesi sebebiyle Dairemizin 30.10.2014 tarihli ilamı ile “kusur durumunun tespiti açısından Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınması gerektiği” gerekçesiyle talebin kabulüne karar verildiği, bu doğrultuda mahalli Cumhuriyet savcılığı tarafından Adli Tıp Genel Kurulundan rapor aldırıldığı, 19.03.2015 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu raporunda “ ..."in 02/03/2010 tarihinde Amerikan Hastanesine karın ağrısı ve bel ağrısı şikayetleri ile müracaat ettiği, şikayetlerine yönelik muayenesinin yapıldığı, laboratuvar tetkiklerinin ve radyolojik görüntüleme tetkiklerinin yapıldığı, genel cerrahi, çocuk cerrahisi, çocuk hastalıkları radyoloji, ortopedi ve kadın doğum konsültasyonları ile hastanın değerlendirildiği, acil müşahede ve gözleminden sonra hastanın gastroenteroloji servisine yatırılarak endoskopik ve kolonoskopik tetkikler yapıldığı, işlem sırasında biyopsi alındığı ve patoloji sonuçlarına göre uygun tedavilerin verilmiş olduğu, hastanın acil gözlem sırasında çekilen tomografisi sırasında sol akciğerde fark edilen pulmoner (akciğer) sekestrasyon ile uyumlu bir lezyonun hastayı muayene eden ve acilde takibini yapan hekim çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. ... ... tarafından çocuk cerrahları ile yaptığı görüşmede bu lezyonun takip edilmesi hususunda bilgi edinildiği hususunda aileye bilgilendirildiği şeklinde beyanda bulunduğunun adli dosya kapsamından anlaşıldığı, 04/03/2010 tarihinde hastanın taburcu edilmesine kadar olan süreç ile ilgili olarak gastroenteroloji uzmanı Dr. ..., çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. ... ..., genel cerrahi uzmanı Dr. ..., ortopedi uzmanı Dr. ..., kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. ..., radyoloji uzmanı Dr. ..."a atfı kabil kusur bulunmadığı,
Amerikan Hastanesi Doktorları Kanser Bölüm Başkanı Prof Dr. ..."ın hastaya kanser tanısı konulmasında ve tanının konulmasından itibaren uygun medikal, cerrahi, kemoterapi, radyoterapi tedavilerinin uygulanmasına yönelik tedavi protokolünü yürütmüş olması nedeniyle Prof Dr. ..."a atfı kabil kusur bulunmadığı, sekestrasyonun konjenital bir anomali olduğu, bu konjenital anomalinin ne zaman (ne kadar sürede) malign transformasyona dönüşme zamanının bilinemeyeceği ve dolayısı ile pulmoner sekresyonun ilk tanısının konulduğu andan itibaren takip önerilmesinin tıbben doğru bir yaklaşım olduğu, Primitif nöroektodermal tümörlerin (PNET) süt çocuklarında ve çocuklarda nadir görülen torasik tümörlerden olduğu, tümörün histogenezi belirsizliğini korumakla birlikte ınterkostal sinirlerden köken aldığı düşünüldüğü, sıklıkla, bu antite göğüs duvarında kitle olarak ortaya çıktığı ve hızla büyüyerek plevrayı tutabildiği, kızlarda daha sık ortaya çıkma eğiliminde olduğu, akciğer yerleşimli PNET (Primitif Nöro Ektodermal Tümör) son derece nadir ve çok habis bir sarkom türü olduğu, çocukluk çağı tümörlerinden olmakla beraber, genç erişkinlerde ve daha ileri yaşlardaki hastalarda da görülebildiği, tedavisinde, cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi gibi tüm yöntemler kullanılmasına rağmen tıp literatüründe, erken tanı konan hastalarda bile, hastalığın kötü seyirli olduğu bilinmekte olduğundan zamanında tanı konulmuş olsa dahi kurtulmasının kesin olmadığının belirtilmesi karşısında, meydana gelen olayda şüphelilere cezai anlamda atfedilecek kusur bulunmadığı anlaşılmakla,
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05.06.2015 tarihli ve 2015/1179 soruşturma, 2015/47113 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddine ilişkin mercii ... Sulh Ceza Hâkimliğinin 15.10.2015 tarihli ve 2015/1833 değişik iş sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma talebinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.