Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, maliki oldukları 21 ada 2 ve 5 sayılı kadastral parsellerin yenileme çalışmaları sonucu 141 ada 16 ve 12; davalı köy tüzel kişiliğine ait eski 1 nolu parselin 15, diğer davalıların paydaş bulundukları eski 16 nolu parselin 14 parsel sayılı taşınmazlar olarak tescil edildiklerini,ancak gerek genel kadastro sırasında gerekse yenileme çalışmalarında fiili sınırların dikkate alınmadığını, kadastral paftada ne şekilde ve nezaman çizildiği belli olmayan kurşun kalem ile belirlenmiş sınıra itibar edilerek yenileme paftalarının düzenlendiğini, hatalı ve usulsüz ölçümler sonucu yolsuz tesciller yapıldığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı ( birleşen dosya davacısı-karşı davalı ) N.iddiaların doğru olmadığını belirtip asıl davanın reddini savunmuş, birleşen davasında paydaşı olduğu 14 parsel sayılı taşınmaza vaki elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuş, karşı davanın da reddi gerektiğini beyan etmiştir.
Asıl dosya davacısı ve birleşen elatmanın önlenmesi, yıkım dosyasında davalı (karşı davacı) İ. Ç. Türk Medeni Kanununun 725. maddesi gereğince taşkın yapıları nedeniyle temliken tescil talep etmiştir.
Asıl dosya davalısı köy tüzel kişiliği ile birleşen iptal- tescil dosyasının davalıları yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, yenileme çalışmaları ile mülkiyet ve sınır değişikliği yapılmadığı,İ.Ç. ve mirasçılarının 14 sayılı parsele haksız olarak müdahale ettikleri gerekçesiyle; asıl davada davalı N. yönünden davanın reddine, birleşen iptal ve tescil davasının reddine, birleşen elatmanın önlenmesi ve yıkım davasının kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Asıl ve ikinci birleşen dava, tapu iptali ve tescil; birinci birleşen dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım ve bu davada açılan karşı dava ise, temliken tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davada davalı N. yönünden davanın reddine, birleşen tapu iptal ve tescil davasının reddine, elatmanın önlenmesi ve yıkım davasının kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 21 ada 2 ve 5 sayılı kadastral parseller 11.11.1938 tarihinde kadastro ile H. Ç.adına kayıtlı iken, 5 parsel sayılı taşınmazda 11.10.1996 tarihinde intikal işlemi yapılıp, bilahare taksim ile aynı gün davacı(bir.dos.davalı-karşı davacı) İ. adına tescilinden sonra taşınmazların yenilemeye tabi tutuldukları ve 03.03.2004 tarihinde, 5 sayılı parselin 141 ada 12 parsel, 2 sayılı parselin 141 ada 16 parsel olarak tescil edildikleri; komşu 21 ada 1 parsel sayılı ve 11.11.1938 tarihinde kadastro ile davalı D.H.Köyü tüzel kişiliği adına kayıtlı taşınmazın da yenileme ile 141 ada 15 sayılı parsel olduğu; yine komşu 21 ada 16 sayılı kadastral parselin yenileme ile 141 ada 14 sayılı parsel olup, asıl dosya davalısı N.T. ile, birleşen iptal ve tescil davası davalıları adlarına kayıtlı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 141 ada 16 sayılı parsel 04.02.1979 tarihinde vefat eden H. Ç.adına kayıtlı olup, terekesi iştirak halinde bulunduğuna ve anılan parsel lehine tescil istendiğine göre, tüm mirasçılarının davada yer alması gerektiği kuşkusuzdur. Nevarki, H. Ç. mirasçılarından 21.6.2005 tarihinde ölen kızı H.’nin kızlarından 1953 doğumlu R.S. davacılar arasında yer alırken, diğer kızı 1957 doğumlu R.Ö.tarafından dava açılmamıştır.
O halde, öncelikle davaya katılmayan R. Ö. olurunun alınması yada miras şirketine M.K.nun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.
Öte yandan; iptal ve tescil davacıları, gerek genel kadastro gerekse yenileme çalışmalarında fili sınırların dikkate alınmadığını, hatalı ve usulsüz ölçümler sonucu yolsuz tesciller yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
Bilindiği üzere; tapulama ve kadastro çalışmaları sırasında taşınmazların hukuksal ve geometrik durumlarını tesbit eden görevlilerin, ölçü hesaplama ve çizimlerde hata yaptıkları, kadastral kroki ve paftaların her zaman mülkiyet durumunu doğru olarak yansıtmadığı uygulamada bilinen bir gerçektir. Zamanımızda, kadastral ölçü ve hesaplamalarda kullanılan araç, gereç ve cihazların çok gelişmiş olmasına rağmen bu tür hatalara yine rastlanılmaktadır. İşte bu hataların düzeltilmesi zorunluluğu karşısında daha önce bazı yasal düzenlemeler yapılmışsa da; yetersiz kaldığından 25.6.1983 tarihinde 2859 Sayılı Tapulama ve Kadastro paftalarının yenilenmesi hakkındaki yasa yürürlüğe konulmuştur.
Söz konusu yasanın 1. maddesinde belirtildiği üzere “teknik nedenlerle yetersiz kalan uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen ve en az bir mevki ya da ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları...” yenilenir.
Yenilemenin yapılış biçimi uygulanacak teknik yöntemler uygulanması gereken usul ve kurallar ise bu yasanın 6. maddesi hükmü uyarınca çıkarılan yönetmelikte daha detaylı olarak açıklanmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki; yenileme işlemi, önceki kadastro ile saptanan mülkiyet ve geometrik durumu yok sayan veya tamamen hükümsüz kılan yeni bir kadastro çalışması değil mümkün olduğu ölçüde aslına sadık kalınarak onun eksikliklerini tamamlayan sınırlarında ve yüzölçümlerinde görülen yanlışlıkları “orantı” ve “dengeleme” kurallarına göre düzelten bir önceki kadastroya ek bir işlemdir.
Zorunlu sebepler (parsel köşe noktalarının kaybolması, röperlerin bozulması gibi) sonucu ortaya çıkan sınır değişiklikleri, her zaman mülkiyet değişikliği niteliğinde değildir. İlk kadastronun aslına bağlı kalınmakla beraber kimi yasa ve yönetmelikte gösterilen bilimsel ve teknik verilere uygun olarak yapılan ölçümlere rağmen elde olmayan zorunlu sebepler sonucu ortaya çıkan değişiklik ve buna bağlı geometrik durumun kabulünde zaruret vardır.
Ayrıca, ilk kadastro ile yenileme sonucu üretilen paftalar ve buna bağlı parseller ya da parsel topluluğu arasındaki fark yada farklar tecviz dışı ise parsel yüzölçümlerinin yukarıda değinildiği şekilde dengeleme ve orantı yoluyla düzeltileceği, bu suretle meydana gelen haksızlıkların da önlenebileceği kuşkusuzdur.
Bu durumda, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle sınırların değişip değişmediğinin belirlenmesi zorunludur. Zira, sınırların değişmesi halinde uygulanacak hükümle, değişmemesi halinde uygulanacak hükümleri birbirinden farklıdır.
Eğer sınırlarda bir değişiklik yoksa eski sınırlara itibar edileceği, sınırlarında ve yüzölçümlerinde bir yanlışlık ve eksiklik bulunmayan parsellerin yenileme dışı bırakılacağı tabiidir.
Sınırlarda değişiklik mevcut ise, tapulama haritaları ile yenileme haritalarının çakıştırılıp uygulanması, bu uygulamada özellikle parsel köşelerinin hesaplanacak koordinatlarına göre tersim edilmesi, sınırların tespit edilememesi halinde sabit noktalardan (sınırlardan) yararlanılması, tüm bulguların arz üzerinde işaretlenip rapor edilmesi ve gerekçelerin gösterilmesi asıldır.
Diğer bir nokta ise, taşınmazda kadastro çalışmalarındaki hatalı tespitler dışında fiili kullanım sonucu ortaya çıkan yeni oluşum, yeni bir mülkiyet değişikliği niteliğinde olup, yenileme paftalarında nazara alınmaz.
Somut olayda; hükme esas alınan raporda kadastral pafta ile yenileme paftası çakıştırılmamış, yukarıdaki ilkelere uygun şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca; öncelikle davaya katılmayan R.Ö.olurunun alınması yada miras şirketine M.K.nun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi; bilahare, iptal ve tescil davaları sonucunda mülkiyet değişikliği söz konusu olursa, elatmanın önlenmesi ve yıkım ile temliken tescil davalarını etkileyeceğinden öncelikle yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde hükme yeterli soruşturma, araştırma ve inceleme yapılarak iptal ve tescil davasındaki iddianın açıklığa kavuşturulması ve ondan sonra elatmanın önlenmesi, yıkım ve temliken tescil istekleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Kabule göre de; bilindiği gibi, yıkım istekli davalar ile tescil davaları kayıt maliklerine karşı yöneltilir.
Oysa, birleşen yıkım isteğine ilişkin dava, sadece davalı İ. karşı yöneltilmiş olup, yapılan keşif ile hem İ...’in müstakilen malik olduğu 12 sayılı parselden taşkınlık, hem de İsmail’in irsen paydaş olduğu 16 parsel sayılı taşınmazdan taşkınlık saptandığı halde, 16 sayılı parselin diğer maliklerine davanın yöneltilmemiş olması isabetsiz olduğu gibi, İsmail tarafından açılan temliken tescile ilişkin karşı davanın da sadece N.aleyhine açılıp, 14 sayılı parselin diğer maliklerine husumet yöneltilmemiş olması da doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.