Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/5342
Karar No: 2021/7150
Karar Tarihi: 24.06.2021

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/5342 Esas 2021/7150 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2020/5342 E.  ,  2021/7150 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki hizmet akdinden kaynaklanan alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; davalıya ait at çiftliğinde 01.11.2004 – 13.06.2009 tarihleri arasında at bakıcısı, seyis olarak çalıştığını, anlaşmasında olmadığı halde sonradan 22 dönüm arazinin bakımını ve gece bekçiliğini de yaptığını, 2009 yılının nisan ayında emeklilik için müracaatını yaptıktan sonra da işine devam ettiğini, ancak davalının 13.06.2009 tarihinde iş sözleşmesini hiçbir haklı sebep yokken feshettiğini, 2008 yılının haziran ayından sözleşmenin feshine kadar ücretlerini alamadığını, işçilik alacaklarının ödenmediğini bildirerek her bir alacağı yönünden 100’er TL’dan kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta ve genel tatil ile ücret alacakları toplamı 600 TL’nin davalıdan tahsilini istemiş, 12.12.2017’de harcını yatırarak dava değerini ıslah etmek için sunduğu 13.01.2015 tarihli dilekçesiyle ihbar tazminatı alacağını 277,67 TL’na, ücret alacağını 7.573,33 TL’na çıkarmıştır.
    Davalı; dava dilekçesinde 22 dönümlük arazi bakımı ve gece bekçiliği yapıldığı iddiasının asılsız olduğunu, davacıya ahırlarla bitişik aynı yapı içerisinde bulunan ev tahsis edildiğini, yakacak ve temel gıda maddelerinin tedarik edildiğini, günlük mesaisini kendisinin belirlediğini, davacının 2009 yılı nisan ayında emekliliğe hak kazanmasından sonra işlerini yerine getirmediği için kendisiyle çalışmaya devam edilmeyeceğinin bildirildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
    İş Mahkemesince; davacı tarafın kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai ücreti ve genel tatil ücreti taleplerinin reddine, 100,00 TL ücret alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte, 100,00 TL ihbar tazminatı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasına dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine; Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin, 12.06.2014 tarihli, 2013/14082 esas, 2014/17129 karar sayılı ilamıyla "Davacının işyerinde yaptığı işin ne olduğu, işyerinin 4857 sayılı Kanun"un 4/b. maddesi kapsamında kalıp kalmadığı, dolayısı ile iş mahkemesinin görevli olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Mahkemece bu yön üzerinde durularak yukarıda açıklanan ilkelere göre araştırma yapılarak davacının işyerinde yaptığı iş tam olarak belirlenmeli, yapılan işe ve işyerinin niteliklerine göre iş mahkemesinin görevli olup olmadığı kesin olarak açıklığa kavuşturularak sonucuna göre bir karar verilmelidir." gerekçesi ile bozulmuştur.
    Mahkemece; bozmaya uyularak, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş.
    Görevli Mahkemece; davacı tarafın kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, resmi ve genel tatil ücret alacağı taleplerinin reddine, ücret ve ihbar tazminatı alacakları talebinin kısmen kabulü ile 100 TL ücret alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte, 100TL ihbar tazminatı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.
    1-Davalı tarafın temyiz isteminin incelenmesinde;
    5219 ve 5236 sayılı yasalar ile HUMK"nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01.01.2018 tarihinden itibaren 2.590 TL"ye çıkarılmıştır. Temyiz incelemesi talebinde bulunan davalının temyiz ettiği miktar; 200 TL olup, miktarı itibariyle karar tarihinde kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı uyarınca Yargıtay"ca da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden davalının temyiz isteminin reddi gerekir.
    2-Davacı tarafın temyiz isteminin incelenmesinde;
    a-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine.
    b-Davacı, davalının at çiftliğinde 01.11.2004 – 13.06.2009 tarihleri arasında çalıştığını iddia ederek, haklı bir neden olmadan sona erdirilen hizmet akdinden doğan kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, genel tatil ve ücret alacaklarını talep etmiştir. Davalı ise, davacının SGK hizmet cetvelinde belirtilen sürelerde yanında çalıştığını, görevlerini yerine getirmemesi nedeniyle işine son verildiğini ve alacağı olmadığını savunmuştur. Bu durumda iddia ve savunma karşısında mahkemece öncelikle taraflar arasındaki hizmet süresine ilişkin itilaf giderilmelidir. Dinlenen tanıklardan ... ve ...’in beyanlarına göre davacının hizmet süresi yönünden iddiaları ispatlanmış olup davacının 01.11.2004 – 13.06.2009 arasında çalıştığı kabul edilerek alacaklarının belirlenmesi gerekir.
    c-Mahkemece taraflar arasındaki hizmet akdinin feshedildiği tarih itibariyle 818 Sayılı BK uygulanmalıdır yönündeki kanaati yerinde olmuşsa da, Borçlar Kanunu kapsamında kıdem tazminatına atıf yapılmadığı gerekçesiyle bu talebin reddi hatalıdır. Zira taraflar arasındaki uyuşmazlık BK’nda düzenlenen hizmet akdinden kaynaklanmaktadır. Uyuşmazlığa ilişkin 818 Sayılı BK’nun 344. maddesi’nde, "muhik sebeplerden dolayı gerek işçi gerekse iş sahibi, bir ihbara lüzum olmaksızın her vakit akdi feshedebilir. Ezcümle, ahlaka müteallik sebeplerden dolayı yahut hüsnüniyet kaideleri noktasından iki taraftan birini artık akdi icra etmemekte haklı gösteren her hal, muhik bir sebep teşkil eder. Bu gibi hallerin mevcudiyetini hakim takdir eder. Fakat işçinin kendi kusuru olmaksızın duçar olduğu nispeten kısa bir hastalığı yahut kısa müddetli bir askeri mükellefiyeti ifa etmesi, muhik sebep olarak kabul edilemez." hükmü, yine BK.’nun 345/1. maddesi’nde ise, "Muhik sebepler bir tarafın akte riayet etmemesinden ibaret olduğu taktirde, bir taraf diğer tarafa onun akit ile müstehak iken mahrum kaldığı feri menfaatler de nazara alınmak üzere, tam bir tazminat itasıyla mükellef olur." hükmü ve yine anılan maddenin 2. fıkrasında ise, "bundan başka hakim vaktinden evvel feshin mali neticelerini, hali ve mahalli adeti gözönünde tutarak taktir eder." hükmü düzenlenmiştir.
    Somut olaya dönülecek olursa; maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava hizmet akdinin haksız olarak davalı tarafından feshedilmesi nedeniyle hak kazanılan işçilik alacakları isteğine ilişkindir. Davalı, davacının hizmet akdini haklı nedenle feshettiğini savunmuşsa da, bu iddialarını ispatlar delil sunamadığından, davacının hizmet akdinin davalı tarafından haklı bir neden olmadan feshedildiği anlaşılmıştır. Bu durumda davacı BK madde 345’de yer alan tazminata hak kazanmıştır.
    d-Dava konusu uyuşmazlığa ilişkin 818 sayılı BK’nun fazla iş için ücret başlıklı 329. maddesinde; “Akit ile tayin edilen yahut adet mucibince icabeden iş miktarından ziyade bir işin ifasına zaruret hasıl olupta işçi, bunu yapmağa muktedir olur ve imtinaıda hüsnü niyet kaidelerine muhalif bulunursa cebrolunur. İşçi, bu ziyade iş için fazla bir ücrete müstahak olur ve bu, mukavele edilen ücretle mütenasip bir suretle hususi haller nazara alınmak şartiyle takdir edilir.” ve istirahat zamanları başlıklı 334. maddesinde: “İş sahibi işçinin istirahati için mutat olan saat ve günlerde müsaade vermekle mükelleftir. İş sahibi, mukavelenin feshi ihbar olunduktan sonra başka bir iş araması için işçiye münasip bir zaman vermek mecburiyetindedir. Her halde mümkün olduğu kadar iş sahibinin menfaati gözetilmek lazımdır.” hükümleri yer almaktadır.
    Yukarıda bahsi geçen Borçlar Kanunu hükümlerine göre davacının yıllık izin, hafta tatili ve genel tatil kullanma hakkı bulunmaktadır. Zira bu süreler işçi için istirahati kullanılması gereken mutat günlerdendir. Davacının çalıştığı süre içerisinde yıllık izinlerini kullandığı davalı tarafından yazılı bir belge ile ispat edilemediği gibi tanık beyanlarına göre de hafta tatili, genel tatil ve fazla çalışma yaptığı dönemler olduğu tespit edilmiştir. Tanık anlatımlarına rağmen davacının bu çalışmalarına yönelik ücret taleplerinin ve yıllık izin ücreti alacağının reddedilmesi hatalı olmuştur.Mahkemece yapılması gereken davacının çalışma saatlerine ilişkin tanık beyanlarına göre gerekirse uzman bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta ve genel tatil ücreti alacaklarının belirlenerek bu talepler hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
    e-Türk Medeni Usul Hukukuna yön veren en önemli ilkelerden biri teksif ilkesidir. Teksif ilkesi tarafların bütün iddia ve savunma sebeplerini belli bir usul kesitine kadar mahkemeye sunmalarını öngörmektedir. Bu ilke uyarınca taraflar dava malzemelerini yargılamanın herhangi bir aşamasında değil, ancak kanunca öngörülen süre dâhilinde mahkemeye hasredeceklerdir. Teksif ilkesiyle davaların gereksiz ve kötü niyetli olarak uzamasının önlenmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Teksif ilkesi hem tarafları hem de Hâkimleri kanunda belirtilen süreye uymaya zorlayarak yargılanmanın hızlanmasını sağladığından usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Teksif ilkesinin yargılamadaki en önemli yansıması iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağıdır. 6100 Sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK’nın 144/2.maddesinde belirtilmiştir. Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek enstrüman olacaktır.
    Islah, iddia ve savunma yasağının kapsamına giren taraf usul işlemlerini tamamen veya kısmen düzeltmeye yarayan bir hukukî imkândır. Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilirler. Yine, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde taraflar yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Teksif ilkesinin sert bir biçimde uygulanması ve belli bir zaman kesitinden sonra taraflara iddia ve savunmada değişiklik yapma imkânının tanınmaması halinde, şekilcilik esası engeller hale gelir ve yargılamanın adaletli bir karar ile sonuçlanmama tehlikesi doğabilir. Bu noktada ıslah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra tarafların kendi usul işlemlerini kısmen ya da tamamen değiştirmelerine imkân tanımak suretiyle, Medeni Usul Hukukunun katı şekilciliğini yumuşatan ve adaletli bir yargılamanın tesis edilmesini sağlayan bir kurum olarak Hukukumuzda ön plana çıkmaktadır. Kanundaki koşullara riayet edilmesi durumunda ıslahın sonuç doğurması için tek taraflı irade beyanı yeterli olacak, mahkemenin veya karşı tarafın rızası aranmayacaktır. HMK’da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK’nın 177/1.maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. Islahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı meselesi ile doğrudan alakalıdır. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını daha net ortaya koymak için tahkikat kavramının ve tahkikatın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin üzerinde durmak uygun olacaktır.
    Tahkikat, yazılı yargılama usulünde de basit yargılama usulünde de ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlamaktadır. HMK’nın 147.maddesinde ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tarafların tahkikat için duruşmaya davet edileceği düzenlenmiştir. Tarafların duruşmaya çağrılmasıyla tahkikat başlayacaktır.
    Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, Hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “Tahkikatın Sona Ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir.
    Bu bağlamda, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2.maddesinde; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir.
    Bu noktada aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK"da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
    Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa"nın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
    Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (...nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Zira usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
    Bu açıklamalar ışığında, iş mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin ilk kararın mahkemenin görevli olup olmadığının araştırılması yönünden Yargıtay 22. Hukuk Dairesince bozulduğu; bozma ilamına uyulmak sureti ile davanın görevli mahkemeye gönderildiği ve görevli mahkemece tahkikata dair işlemler tesis edildiği, bu doğrultuda davacı vekilinin talebini 13.01.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile arttırdığı ancak mahkemece bozma sonrası ıslaha itibar edilemeyeceğine karar verildiği görülmüştür. 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2.maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, yukarıda açıklandığı üzere usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekliliği hasıl olmuştur. Açıklanan nedenlerle, mahkemece davacı tarafın 13.01.2015 tarihli ıslah dilekçesinin dikkate alınması gerektiği fakat davalının süresinde ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunmuş olmasının da değerlendirilmesi gerektiğinden kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin miktar itibariyle REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24/06/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi