
Esas No: 2014/406
Karar No: 2018/260
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/406 Esas 2018/260 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sanık ..."un hırsızlık suçundan TCK"nun 144/1-b, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası; konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan aynı Kanunun 116/1, 62, 50 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.01.2011 gün ve 397-34 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 31.03.2014 gün ve 2714-11728 sayı ile;
"818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 267. maddesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 336. maddesinin birinci fıkrasına göre, taşınmazını kiraya veren kiralayanın, taşınmaz içerisinde bulunan kiracıya ait bir kısım taşınır eşyalar üzerinde kira bedelinin güvencesi olarak hapis hakkı bulunduğu göz önüne alınarak sanığın, katılan ile aralarındaki kira sözlemesinden doğan kira alacağı, elektrik ve su gibi kullanım giderlerinin ödenmemesi üzerine kendisi tarafından ödenmiş miktarlar gereğince katılana ait eşyaları alıp apartmanın bodrumuna götürmesinin yasadan doğan hapis hakkının kullanımı kapsamında kaldığı, yararlanma kastı olmadığı anlaşılmakla atılı hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.04.2014 gün ve 120960 sayı ile;
"...Borçlar Kanunu"nun "Kiraya verenin hapis hakkı" başlıklı 336. maddesinde;
"Taşınmaz kiralarında kiraya veren, işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan altı aylık kira bedelinin güvencesi olmak üzere, kiralananda bulunan ve kiralananın döşenmesine veya kullanılmasına yarayan taşınırlar üzerinde hapis hakkına sahiptir.
Kiraya verenin hapis hakkı, alt kiracının asıl kiracıya olan kira borcunu aşmamak üzere, alt kiracının kiralanana getirdiği aynı nitelikteki taşınırları da kapsar.
Hapis hakkı, kiracının haczedilemeyen malları üzerinde kullanılamaz." düzenlemesi yer almaktadır.
Bu madde metnine göre; kiralayan, işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan altı aylık kira bedelinin güvencesi olarak eşyalar üzerinde hapis hakkına sahip ise de bunun yasal sınırlamalarının olması ve bu hakkın uygulanmasının diğer yasalardaki normları ihlal etmemesi gereklidir. Zaten maddenin son fıkrasında "hapis hakkı kiracının haczedilemeyen malları üzerinde kullanılamaz" ibaresi yazılarak bir sınırlama getirilmiştir. Ancak olayımızda sanık buna uymadığı gibi kıyafetler dâhil olmak üzere evdeki eşyaların tamamını götürmüştür. Sanık Borçlar Kanunundaki sınırlamalara uymamakla kalmamış, Türk Ceza Kanunu"nun da birden fazla maddesini ihlal etmiştir. Alacağın tahsili yani mülkiyet hakkının korunması amacıyla yapılan hareket sonucunda yine mülkiyet hakkının ihlaline yol açan hırsızlık suçu işlenmiş ve ayrıca Anayasa"nın 21. maddesinde teminat altına alınmış olan "kişinin huzurlu, güvenli ve sakin bir ortamda dilediği gibi hareket etme ve yaşama özgürlüğüne" müdahale edilmiştir. Herhâlde Borçlar Kanunu"nun 336. maddesinin va"zı sırasında kanun koyucunun amacı bu değildir. Çünkü kira alacağını alamayan her ev sahibi herhangi bir usul ve sınırlama gözetmeden bu yola başvurur ve cezasız kalırsa kiracıların her an evlerine girilme ve tüm eşyalarına el konulma riski ortaya çıkacaktır. Bu sebeplerle hükmün onanması gerekmektedir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 12.05.2014 gün ve 20410-17067 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında mala zarar verme suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarının unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu konunun değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan ..."in, ikametgâhından hırsızlık yapıldığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
22.11.2009 tarihli olay yeri inceleme tutanağında; katılanın evinin kapısında herhangi bir zorlama izi bulunmadığının, salonun ahşap penceresinin açık vaziyette olduğunun, içerisinde herhangi bir eşya bulunmayan evin giriş kapısı kilidinin değiştirilmiş olduğunun tespit edildiği,
28.10.2008 tarihli kira sözleşmesinde; Ankara ili, Keçiören ilçesi, Aktepe Mahallesinde bulunan dairenin sanık ... tarafından konut olarak kullanılmak üzere katılan ..."e aylık 330 TL karşılığında bir yıllığına kiraya verildiği, katılanın sanığa teminat olarak 100 Amerikan Doları verdiği, sözleşmenin sona ermesinden bir ay önce tarafların yazılı olarak ihtarda bulunmamaları hâlinde kira sözleşmesinin bir yıl daha uzamış sayılacağı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ...; ev sahibi olan sanık tarafından eşyalarının götürüldüğünü öğrenmesi üzerine eve geldiğini, ancak kapı kilidinin değiştirilmesi nedeniyle evine giremediğini, yaptığı araştırmada beyaz eşyalarının, çocuğunun beşiğinin, eşine ve kendisine ait kıyafetlerin binanın garajına konulduğunu gördüğünü, ayrıca sanığın, yatak odası mobilyalarını, salon oturma grubunu, yemek takımını, halılarını, elektrik süpürgesini, televizyonunu, müzik setini, bir adet vestiyer ve üç adet yorganını da götürmüş olduğunu tespit ettiğini, eşyanın değerinin yaklaşık 18.000 TL olduğunu, sanığa kira borcu bulunduğunu, ancak eşyalarının alınması yönünde herhangi bir talimat vermediğini, sanığa evin anahtarını vermediğini, sanık tarafından evine izinsiz girildiğini, alınan eşyalarının iade edilmediğini,
Tanık ...; katılanın kardeşi olduğunu, olay günü katılanın eşyasının dışarıya çıkarıldığını çocuklardan öğrenmesi üzerine katılanın ikamet ettiği eve geldiğini, sanığa “Kime sordunuz da eşyaları çıkartıyorsunuz” diye sorduğunda sanığın “Ben size çıkın dedim, çıkmadınız, bu yüzden böyle yaptım” dediğini,
Tanık ...; katılanın eşi olduğunu, katılan ile aralarındaki problem nedeniyle bir süre ayrı yaşadıklarını, sanığın iş yerine gelerek “Eşin senden boşanıyormuş, evdeki eşyaları da bana sattı, sende anahtar varsa bana ver, eşyaları alacağım, bunun için de imza atacaksın, eşinin bana kira borcu var, bu borca karşılık eşyaları aldım” dediğini, anahtarın kendisinde olmadığını söylemesi üzerine sanığın iş yerinden ayrıldığını, sanığa anahtar vermediği gibi evdeki eşyayı alması için onay da vermediğini, daha sonra eşi olan katılan ile barıştıklarını, sanığın kendilerinden izinsiz olarak evlerine girip eşyalarını götürdüğünü,
Tanık ...; katılanın kirayı ödememesi nedeniyle ağabeyi olan sanığın mağdur olduğunu, sanığın bir gün yanına gelerek katılanın evdeki mobilyaları kira bedeli olarak kendisine verdiğini, katılanın eşinden de evin anahtarını aldığını söylediğini, daha sonra katılanın bir kısım eşyasını evin garajına taşıdığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ...; katılanın kiracısı olduğunu, dokuz ay boyunca kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle katılana, “Toplam kira borcu olan 2.800 TL"yi istemiyorum, nakliye kamyonu ve işçi tutayım, sen evinin eşyalarını al götür” dediğini, katılanın da bu durumu kabul ettiğini, katılanın eşi olan tanık Yasemin"in, evde bulunan eşyayı satacağını söyleyerek kendisinden yardım isteyip evin anahtarlarını verdiğini, bunun üzerine ikinci el eşya alım satımı yapan birisini katılanın evine götürdüğünü, bu kişinin eşyanın 900 TL edebileceğini söylediğini, bu durumu katılana bildirdiğini, hatta ona “Kira borcunu da istemiyorum, yeter ki evimden çık” dediğini, katılanın ise, eşinden ayrıldığını, parasının olmadığını, kiralık ev tutamayacağını, eşyayı satmak istediğini söylediğini, kendisinin de kira borcu karşılığında eşyayı alabileceğini teklif etmesi üzerine katılanın bunu kabul ettiğini, bu olaydan sonra tanık Yasemin"in çalıştığı iş yerine giderek ona katılanın evdeki eşyayı kendisine satacağını, buna dair tutanak düzenleyeceğini söylediğini, tanık Yasemin"in de tutanağı imzalamayı kabul ettiğini, sonrasında katılanın evindeki eşyayı tek tek tutanağa yazdığını ancak katılan ve eşine ulaşamadığı için onların imzalarını alamadığını, eşyanın hâlen evinin garajında olduğunu, kira alacağının ödenmesi durumunda eşyayı vereceğini, tanık Yasemin"in iş yerindeki arkadaşlarının dinlenmesi hâlinde evin anahtarının adı geçen tarafından kendisine verildiğini ispat edebileceğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından konut dokunulmazlığının ihlâli ve nitelikli hırsızlık suçları üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunu"nun "Konut dokunulmazlığının ihlâli" başlıklı 116. maddesi;
“1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinde; “Madde, Anayasa"nın 21. maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür” biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.
Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere, konut dokunulmazlığının ihlâli ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır.
TCK"nun 141/1. maddesinde yer alan "Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir." şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış; aynı Kanun"un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.
TCK"nun "Nitelikli hırsızlık" başlıklı 142. maddesinin birinci fıkrasının uyuşmazlık konusuyla ilgili hükmü suç ve karar tarihi itibarıyla;
"(1) Hırsızlık suçunun;
...
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
...
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur..." şeklinde iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 62. maddesiyle 5237 sayılı TCK"nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış, ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin ikinci fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş ve ikinci fıkradaki “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım ise “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.
İlk bakışta bu düzenlemenin "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" kuralının istisnası olduğu, yani bileşik suç tanımına uyduğu söylenebilir ise de, kanun koyucu bu madde ile hırsızlık suçunun "bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya" hakkında işlenmiş olmasını nitelikli hâl olarak düzenlemiş, bina veya eklentiye girmeyi suçun oluşumu açısından unsur olarak aramamıştır. Buna göre, hırsızlık suçunun bu nitelikli hâlinin, "bina veya eklentileri içerisinde muhafaza altına alınmış eşya" hakkında, bina ya da eklentilerine girilerek işlenmesi mümkün bulunduğu gibi, bina veyahut eklentiye girilmeden de işlenebilmesi mümkün olup her iki durumda da anılan maddenin uygulanması gerekecektir. Bir başka ifadeyle, maddedeki düzenleme ile bina veya eklentilerine girilip girilmemesi değil, çalınan eşyanın bina veya eklentileri içerisinde muhafaza altına alınmış olması nitelikli hâl açısından önemsenmiştir. Kanun koyucu bu suç tipini bileşik suç olarak hüküm altına almak isteseydi, maddeyi 765 sayılı Kanunda olduğu gibi "bina veya eklentilerine girilmek suretiyle işlenirse" şeklinde düzenlerdi. Bu nedenle hırsızlık suçunun bu nitelikli hâlinin işlenmesi sırasında bina veya iş yerine ya da eklentilerine girilmesi hâlinde hırsızlık suçunun yanında ayrıca konut dokunulmazlığının ihlâli suçu da oluşmakta, buna bağlı olarak failin bu suçtan da cezalandırılması gerekmektedir.
Öte yandan, Türk Ceza Kanunu"nun "Daha az cezayı gerektiren hâller" başlıklı 144. maddesinin uyuşmazlık konumuzu ilgilendiren (b) bendi ise; "Hırsızlık suçunun; bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla, işlenmesi hâlinde, şikâyet üzerine, fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile hırsızlık suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nda, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesindeki "kendiliğinden hak alma" suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi hâlinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hâl olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca özel hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
Hukuki ilişki kavramı, hukuk düzeni tarafından korunan, geçerli kabul edilen ve hukuka uygun ilişkileri ifade eder. Bu nitelikli hâlin uygulanması için fail, hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla devlet organlarına başvurmayıp borçlunun malını onun rızası dışında bulunduğu yerden almalıdır. Burada failin amacı, alacağı tahsil olmalıdır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından Borçlar Kanunu"nda düzenlenen “kiraya verenin hapis hakkı" ve “kiraya verenin hapis hakkını nasıl kullanacağı” hususlarının da irdelenmesi gerekmektedir.
Suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun "mucirin hapis hakkı" başlıklı 267. maddesi ile, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun "Kiraya verenin hapis hakkı" başlıklı 336. maddesine göre, taşınmaz malını kiraya veren kiralayan, kiralananda bulunan kiracıya ait bir kısım taşınır mallar üzerinde kira bedelinin güvencesi olarak hapis hakkına sahiptir. Hapis hakkını kapsayan mallar, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 267. maddesinde "mecurun tefrişatına (döşenmesine), tezyinatına (süslenmesine) ve ondan intifa teminine (yararlanılmasına) mahsus iken, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda kiralananın süslenmesine ilişkin mallar hapis hakkı dışına çıkarılmış, kiralanan taşınmazda bulunan ve kiralananın döşenmesine ve kullanılmasına yarayan taşınır eşya üzerinde hapis hakkının kullanılabileceği hüküm altına alınmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 336. maddesinin gerekçesinde, metinde yapılan sadeleştirme dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanunu"na göre esaslı bir değişiklik olmadığı ifade edilmiştir.
Kiraya verenin hapis hakkını nasıl kullanacağı ise 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 269. maddesinde;
“Müstecir mecurdan çıkmak yahut mecur dâhilinde bulunan şeyleri alıp götürmek teşebbüsünde bulunduğu takdirde; mucir, hapis hakkına istinaden kiraların teminine muktazi miktarda eşyayı, Sulh Hâkimi marifetiyle hapsedebilir.
Bu eşya, gizli ve yahut cebir ile nakledildikleri surette; götürüldükleri tarihten itibaren on gün içinde polis kuvveti ile yeniden mecure iade olunabilirler” şeklinde iken,
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 338. maddesinde;
“Kiracı, taşınmak veya kiralananda bulunan taşınırları başka bir yere taşımak istediği takdirde, kiraya veren, alacağını güvence altına almasını sağlayacak miktardaki taşınırı, sulh hâkiminin veya icra müdürünün kararıyla alıkoyabilir.
Alıkoyma kararının konusu olan eşya, gizlice veya zorla götürülürse, götürülmelerinden başlayarak on gün içinde kolluk gücünün yardımıyla kiralanana geri getirilir.” şeklinde düzenlenmiş, hapis hakkının uygulanmasında sulh hâkimi yanında icra müdürünün kararına da yer verilmek suretiyle kiraya verene, sulh hâkiminden veya icra müdüründen alacağı kararı uygulatarak, hapis hakkını kullanması konusunda seçim hakkı tanınmıştır.
Buna göre kiraya veren, kanun maddesi gereği seçimlik haklardan icra müdürlüğü vasıtasıyla kiracıya ait taşınırlar üzerinde hapis hakkını kullanmak isterse, icra müdürü, İcra İflas Kanunu"nun 270. maddesi gereğince, hapis hakkı bulunan eşyanın bir defterini yapacak ve rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip talebinde bulunması için kiralayana on beş günü geçmemek üzere uygun bir süre verecektir. Kiraya veren, süresi içerisinde rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yaparsa takip sonucunda hapis konusu eşya üzerinden alacağını tahsil etme imkânına sahip olacaktır.
Yine, Borçlar Kanunu"nun 338. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, alıkoyma kararına konu olan taşınır eşya, bir başka ifadeyle, hapis hakkına konu olan eşya, kiralanan taşınmazdan gizlice ya da zorla götürülürse, götürülmesinden itibaren on gün içinde kolluk gücünün yardımıyla kiralanana geri getirilebilecektir.
Görüldüğü gibi, kiraya verenin hapis hakkını kullanabilmesi için, kendisine kira bedeli borcu bulunan kiracının, taşınması veya kiralananda bulunan taşınırları başka bir yere taşıma teşebbüsünde bulunması gerekir. Böyle bir durumda kiraya veren, Borçlar Kanunu"nun ilgili hükmü gereğince, kira bedeli alacağının güvence altına alınmasına yetecek miktardaki taşınır eşyanın alıkonulmasını sulh hukuk hâkimi veya icra müdüründen talep edebilecektir. Hapis hakkına tabi eşyanın, kiralanan taşınmazdan çıkarılmasına derhâl engel olunması gereken bir durumda ise, doğrudan kolluk gücüne müracaat edebilir.
765 sayılı TCK"nun yürürlükte olduğu dönemde hapis hakkının kanundan kaynaklanan bir hak olması nedeniyle ancak kanunda belirtilen şartlarda ve usulde bu hakkın kullanılabileceği, kiralayanın hapis hakkını bizzat veya yakınları vasıtasıyla kiracının mallarına el koymak suretiyle değil, kanunda yazılı usule göre defter tutturarak ve rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak suretiyle kullanılabileceği, kiralayanın hapis hakkını kullandığından bahisle kiralanana kiracının rızası olmaksızın girmesi ve bazı eşyaya el koymasının “ihkak-ı hak” suçunu oluşturduğu kabul edilmekteydi. Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 05.02.1947 gün ve 30-13 sayılı kararı ile, kiracısını evinden çıkarmak amacıyla eve girerek içerdeki eşyayı çıkarıp yerleşmek şeklindeki eylemin kendiliğinden hak alma suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşmıştır.
“İhkak-ı hak” suçunun bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenmediği 5237 sayılı TCK"nda, hırsızlık (144. madde), yağma (150. madde), dolandırıcılık (159. madde) suçlarının bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi hâlinde, ilgili suçların cezalarında indirime gidileceği ya da suç vasfının değişeceği düzenlenerek, kendiliğinden hak alma olarak değerlendirilebilecek eylemler, TCK"nun ilgili maddelerinde ayrı ayrı suçlar olarak düzenlenmiştir. Başka bir anlatımla, 5237 sayılı TCK"nun yürürlüğe girmesinden sonra işlenen kendiliğinden hak almaya yönelik bir fiil, hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. madde kapsamında kalıyorsa, bu fiillere, işlenilen asıl suça göre belirtilen maddelerdeki hükümler uygulanacaktır. Söz konusu fiiller eğer belirtilen maddelerin kapsamı dışında kalıyorsa, bu durumda bu fiillerin TCK bakımından başka bir suç tipini ihlal edip etmediği tespit edilecektir. İşlenen fiiller TCK"nda düzenlenen bir suç tipini oluşturuyorsa bu suç hükümlerine göre cezalandırma yoluna gidilecektir. Örneğin; fail alacağını tahsil amacıyla hırsızlık suçunu işlediği esnada bir başka suçu da işlediğinde iki ayrı suçtan sorumlu olacaktır. Bu bakımından hırsızlık yapmak amacıyla başkasının evine kapı veya pencere kırılarak girilmesi hâlinde, hırsızlık suçunun yanında konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarının da oluştuğu kabul edilecektir.
Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konularının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.
1- Sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
Kiralanan evde oturan ve taşınma ya da eşyayı götürme hususunda bir girişimde bulunmayan katılanın, ikametine izinsiz girildiğini ve sanığa anahtar vermediğini beyan etmesi, katılanın suç tarihinde ayrı yaşadığı eşi tanık Yasemin"in de sanığa anahtar vermediğini, eşyayı alması için onayının da bulunmadığını söylemesi, söz konusu eşyanın sanık tarafından götürülmesinden sonra eve girilmesini engellemek amacıyla sanığın evin giriş kapısı kilidini değiştirdiğinin de tespit edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın savunmasında bahsi geçen tanık Yasemin"in çalıştığı iş yerindeki ismini bilmediği arkadaşlarının, anahtarın tanık Yasemin tarafından sanığa verilip verilmediğine ilişkin tanık olarak ifadelerinin alınmamasının, sanığın eyleminin sübutuna bir etkisinin olmayacağının anlaşılması karşısında, bu hususta ayrıca bir araştırma yapılmasına gerek bulunmadığı ve eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"Dosya muhtevasına göre; olayda, Türk Borçlar Kanunu"nun 336. maddesinde düzenlenen hapis hakkının kullanılmasına ilişkin aynı Kanun"un 338. maddesinde düzenlenen şartların oluşmadığı ve bu nedenle TCK’nın 26. maddesinde düzenlenen hakkın kullanılmasına ilişkin koşulların gerçekleşmediğinde bir duraksama yoktur.
Ancak dosya muhtevasında anahtarın sanık tarafından nasıl elde edildiği konusu tereddüde mahal bırakmayacak şekilde netleşmiş değildir. Sanık, soruşturma aşamasında kolluk tarafından alınan beyanında katılan ve eşinin kendisine evin anahtarlarını vermek suretiyle eve girmesine ve ev eşyasının bilinen bir yere konulmasına müsade ettiklerini ifade etmiştir. Katılan ise sanığın elinde bulunan yedek anahtar ile eve girdiğini, duruşmada bilgisine başvurulan katılanın eşi Yasemin ise sanığa anahtar vermediğini dile getirmişlerdir.
Kovuşturma aşamasında yemini tahtında beyanı alınan savunma tanığı Nesibe ise anahtarın Yasemin tarafından sanığa verildiğine dair duyumu bulunduğunu söylemiştir.
Yerel mahkeme ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, suçun oluşmasında asli önemi haiz olan bu konuyu yeterince irdelemeden ve "her nasılsa elde edilen anahtar" olarak nitelendirilerek, sübutun en önemli argümanı olan bu husustaki müphemliği zımni olarak kabul etmişlerdir.
Anahtarın alınma şekli konusunda Yasemin’in iki iş arkadaşının bilgisi olduğu sanık tarafından söylenmesine rağmen bu konu herhangi bir şekilde araştırma mevzuu yapılmamıştır. Dosya bu haliyle eksiktir.
Kanaatimizce bu konu, en azından dinlenemeyen iki tanığın beyanına müracaat edilmek suretiyle, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmaya muhtaçtır.
Sanık aslında bu eylemi evini tekrar kiraya verebilmek için gerçekleştirdiğini bütün aşamalarda açık bir şekilde ifade etmektedir. Eylemin gündüz vakti herkesin görebileceği bir zaman diliminde ifa edilmesi, evde bulunan eşyanın tamamının boşaltılması, evden alınan eşyanın belirli bir yerde muhafaza altına alınmış olması, kapı kilit göbeğinin değiştirilerek sonraki kullanılmaya hazır hale getirilmeye çalışılması gibi hususlar hukuka aykırı bir eylemin ifasından ziyade meşru bir hakkın kullanılıyor olması izlenimini de vermektedir. Bu nedenle olayda sanığın hukuka uygunluk sebeplerinde yanılmış olma ihtimalinin de irdelenmesi gerektiği" açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
2- Ön sorunun bu şekilde çözümlenmesinden sonra mevcut delillere göre sanığa atılı hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarının unsurlarının oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu ele alındığında;
Kira alacağını tahsil amacına yönelik olarak katılana kiraladığı konuta rıza olmaksızın girip haczedilemez eşya da dâhil olmak üzere bütün eşyayı götüren sanığın, kira bedeli alacağını güvence altına almak amacıyla katılana ait taşınır eşya üzerinde kanundan kaynaklanan hapis hakkını kullanabilmesi için öncelikle, katılanın, konuttan taşınma ya da burada bulunan eşyayı başka bir yere götürme teşebbüsünde bulunması ve sanığın da suç tarihi itibarıyla bu konuda sulh hâkiminden bir karar alması gerekmesine karşın, sanığın, söz konusu konutta oturan ve taşınma konusunda herhangi bir irade göstermeyen katılanın evine girerek bu hususta yetkili mercilerden karar almaksızın söz konusu eşyayı yararlanma kastı ile alıp götürmesinde, hapis hakkını kullandığından söz edilemeyeceği cihetle, sanığa atılı bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarının unsurlarının oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Uygulamanın denetimi Özel Dairece yapılacağından bu aşamada TCK"nun 144. maddesinde düzenlenen daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlin oluşup oluşmadığı ve bu bağlamda kira alacağı ile götürülen eşyanın değerleri arasında kabul edilebilir bir orantının bulunup bulunmadığı tartışılmamıştır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükümlerinin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 31.03.2014 gün ve 2714-11728 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi amacıyla Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oy çokluğuyla, ikinci uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.
.