Taraflar arasında görülen davada; Davacı, davalı Döne"nin eşi olan torunu olduğunu Döne ve eşinin kendisini kandırmak suretiyle 5 parsel sayılı taşınmazının davalı A.satış yoluyla temlikini sağladıklarını davalı A.de davalı Döne"ye devrettiğini, satış işlemleri karşılığında bir bedel ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı Döne vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mülkiyeti öncesinde davacıya ait bulunan çekişme konusu 5 parsel sayılı taşınmazın davacı tarafından 27.6.2007 tarihinde satış suretiyle davalı A A tarafından da 18.1.2008 tarihinde yine satış yoluyla diğer davalı Döne"ye temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı, dava dışı torunu A.eşi olan davalı Döne"nin eşiyle birlikte hareket ederek, iş kurmak amacıyla bankadan kredi çekeceklerini bunun için taşınmazın öncelikle üçüncü kişiye devri gerektiğini söyleyerek kendisini kandırmak suretiyle dava konusu 5 parsel sayılı taşınmazın yakın tanıdıkları davalı A.temlikini sağladıklarını, sonrada davalı A.n taşınmazı davalı D. devrettiğini, davalı D. kendisine çekişme konusu taşınmazdan çıkartmak istemesi üzerine hile ile taşınmazının elinden alındığını öğrendiğini, yapılan satış işlemleri sırasında bir bedel ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, HUMK"nun 74. ve 76.maddeleri hükümlerine göre olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hakime aittir. Somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimine ve içeriğine göre mahkemece, hükme esas alınan bir muvazaalı işlemin bulunmadığı gibi,böylesi bir iddiaya da dayanılmadığı aksine davacının yapmış olduğu temlikin iradi olduğu bir başka ifadeyle iradeyi fesada uğratan hukuki sebeplerden hiç biriyle iletli bulunmadığı dosya kapsamıyla sabittir. Davacının ileri sürdüğü olaylara göre iddiası hukuki bakımdan hile kabul edilse bile Borçlar Kanununun 31.maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu da tartışmasızdır. Bir bakıma hukuki nitelemeyi “muvazaa” olarak benimseyen mahkemenin kabulüne değer verilse bile bir kimsenin kendi muvazaalı işlemine dayalı olarak hak aramasına ve hak elde etmesine yasal açıdan cevaz bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalı D. temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.