Esas No: 2017/2024
Karar No: 2018/775
Karar Tarihi: 11.04.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2024 Esas 2018/775 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.11.2012 gün ve 2011/470 E., 2012/431 K. sayılı karar, davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne izafeten İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30.05.2013 gün ve 2013/5888 E., 2013/11274 K. sayılı kararı ile;
"…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak zeminin metrekare birim fiyatının belirlenmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1) 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 46. maddesinin son fıkrası (ana gayrimenkulün arsası ile birlikte kamulaştırılması halinde her bağımsız bölümün kamulaştırma bedeli bağlantılı bulunduğu arsa payı ile eklentileri de göz önünde tutularak ayrı ayrı takdir olunacağı) hükmünü koymuştur. Böyle olunca ana yapının arsasına 2942 sayılı Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi göz önünde tutularak kamulaştırma gününden önce özel amacı olmayan emsal satışlara göre, üzerindeki yapılara aynı maddenin (h) bendi gereğince değerlendirme tarihindeki resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesapları gösterilip yıpranma payı düşülmek suretiyle ve ayrıca (i) bendi hükmü uyarınca bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler de dikkate alınarak kamulaştırma karşılığının yasal biçimde belirlenmesi gerekir. Buna göre yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda arsa değeri ve tüm yapının (ortak yerleri içerir biçimde) değeri hesaplandıktan sonra arsa payına düşen miktarına göre bağımsız bölümün karşılığı tesbit edilir. Şayet o bağımsız bölüm yapısında değeri etkileyecek özellik ve nitelikte ekstra ilaveler varsa bunlar da göz önünde tutulmak gerekir.
Yukarıda açıklanan esaslar dairesinde değer biçilmesi için bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz rapora itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
2) Yapı değeri tespit edilirken Çevre ve Şehircilik Bakanlığının değerlendirme yılına ait Yapı Yaklaşık Birim Maliyet Fiyatlarına göre bulunan m² bedellerinin bir sonraki yıl m² birim fiyatlarını geçmeyecek şekilde değerlendirme tarihine eskale edilmesi gerekir ise de; dava konusu 5. sınıf D grubu niteliğindeki yapının 2012 yılı için belirlenen birim fiyatının, 2011 yılından daha düşük olması nedeniyle yapı değerleri eskale edilmeden hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden fazla bedele hükmedilmesi,
Doğru görülmemiştir..."
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı idare vekili İstanbul Fatih (Eminönü) Süleymaniye Mahallesinde bulunan ve Sultan Süleyman Han Vakfı adına kayıtlı olan Süleymaniye Cami ve Külliyesinin bütünlüğünün sağlanabilmesi amacıyla adalar üzerinde şahıslar adına kayıtlı parsellerin koruma alanına dahil edilerek 2863 sayılı Yasanın 15/B maddesi uyarınca kamulaştırılmasına karar verildiğini, kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazlardan 379 ada 16 parsel sayılı arsa vasfındaki taşınmaz üzerinde kat irtifakından oluşan 2 kat 8/100 arsa paylı 4 bağımsız bölüm numaralı mesken niteliğindeki taşınmazın Süleymaniye Vakfı adına kayıtlı bulunduğu, bu arsa ve bina için toplam 87.300 TL bedel takdir edildiğini, ancak davalı vakıf ile uzlaşma sağlanamadığını ileri sürerek, 4 bağımsız bölüm numaralı mesken vasfındaki taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Süleymaniye Vakfı vekili kamulaştırma bedeline ve bu bedelin belirlenme şekline itirazlarının bulunduğunu, belirlenen bedelin taşınmazın gerçek değerinin çok altında olduğunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ve Yönetmeliklere uygun olarak arsa niteliğindeki taşınmazın ve bu taşınmaz üzerindeki bağımsız bölüm ile ağaçların değerinin yeniden belirlenmesinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece dava konusu taşınmazın tüm özelliklerinin emsallerine göre incelendiği, taşınmazın konumu, çevrenin oluşumu, taşınmazın bulunduğu bölgeye olan arz ve talep faktörleri, imar durumu ile çevrenin yapılaşma durumu, kamulaştırma yapılmasındaki amaç, taşınmazın özelikleri, civarda yapılan araştırma, serbest alım-satım rayiç fiyatları, taşınmazın niteliği ile değerine etki eden tüm faktörlerinin birlikte değerlendirildiği ve taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi amacıyla iki keşif yapılarak iki ayrı bilirkişi raporu alındığı, alınan raporlar arasında %100’ü aşan bir fark bulunmadığı, raporlarda dava konusu arsa vasfındaki taşınmazın bedelinin ve bina bedelinin ayrı ayrı hesaplandığı, mahkemece iki bilirkişi raporunun incelenmesi neticesinde ayrıntılı ve denetime açık, bilimsel verilere uygun olan, kamulaştırma kriterlerine uyan, bu yönüyle hüküm kurmaya elverişli bulunan ikinci rapora itibar edildiği gerekçesiyle taşınmazın kamulaştırma bedelinin 274.617,00 TL olduğunun tespitine ve kat irtifakından oluşan 2 kat 8/100 arsa paylı 4 bağımsız bölüm numaralı taşınmazın tapu kaydının iptali ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmiştir.
Davacı idare vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece Özel Daire bozma kararında belirtilen bina değerinin hesaplanması sırasında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın yapı yaklaşık birim maliyet cetvellerinde yer alan fiyatlardan istifade edilerek hesaplama yapıldığı, 16.07.1995 tarih 85/9707 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi uyarınca bütün hizmet dalları için yaklaşık maliyetlerin hesabında kullanılacak olan birim maliyeti tablosundan kamulaştırmaya konu yapının özellikleri de değerlendirilerek yapı sınıfının ve metrekare değerinin alındığı, bu miktarın değerlendirme tarihinin endekslendiği ve m2 birim fiyatının da buna göre belirlendiği, 2012 yılı birim fiyatlarına itibar edilmediği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Davacı Vakıflar Genel Müdürlüğüne izafeten İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü vekili dosya içerisine ibraz ettiği 02.04.2014 harç tarihli temyiz dilekçesi ile özetle; mahkemece tespit edilen bedelin çok yüksek olduğunu, bedele konu rapordaki taşınmazın m2 birim değerinin gerçek ve rayiç bedellerin çok üzerinde olduğunu, davacı idarece yapılan kamulaştırma işleminin temel amacının kamu menfaatine yönelik olduğunu, ticari bir amacın bulunmadığını, Süleymaniye Külliyesi’nin bulunduğu bölgenin sadece turizm açısından geçerliliğini korumakta olduğunu, iş ve ticari merkez olma özelliğini yitirdiğini, ancak bilirkişi raporunda bu hususların gözetilmediğini belirterek, yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiğini beyan etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık:
Eldeki davada 16.07.2012 havale tarihli ikinci bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre taşınmazın değerinin belirlenmesi amacıyla ek rapor alınmasının gerekip gerekmediği,
Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden (5. sınıf D grubu) bilirkişi kurulunca tespit edilen yapı değerinin eskale (endeks) edilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce:
1) UYAP ortamında kayıtlı bulunan ve elektronik imza ile imzalanan direnme kararının hüküm kısmını içermeyip sadece gerekçe kısmının mevcut olmasına karşın, dosya içerisinde yer alan ve ıslak imza ile imzalanan direnme kararının gerekçe yanında hüküm fıkrası da içerdiği dikkate alındığında, bu durumun çelişki oluşturup oluşturmadığı,
Gerekçeli kararların çelişki oluşturmadığının kabulü durumunda;
2) Özel Daire bozma kararından sonra verilen direnme kararının gerekçe kısmının bir bölümünde “…Yargıtay 5 Hukuk Dairesi Başkanlığının 2013/5888-2013/11274 sayı ve 30.05.2013 tarihli ilamına uyulmasına,…” şeklinde bir ifadeye yer verilmesine karşın aynı gerekçeli kararın bir başka bölümünde “Yargıtay bozma ilamında bu hususun gözden geçirilerek mahkemece verilen 2011/470 esas 2012/431 Karar sayılı ilamın bozulma gerekçesi yerinde olmayıp, mahkemece verilen 2011/470 ve 2012/431 Karar sayılı ilama aynen uyulmasına,…” yönünde bir açıklamanın yer aldığı dikkate alındığında, bu hususun maddi hataya dayalı olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı,
3) Mahkemenin kısa kararında “…kamulaştırma bedelinin 274.617,00 TL olarak tespitine karar verilmesi konusundaki mahkemece verilen karara aynen uyulmasına karar verilmiş olup, söz konusu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yolu,…” şeklinde hüküm oluşturulduğu hâlde, 28.01.2014 tarihli ıslak imzalı gerekçeli kararda “…Kamulaştırma bedelinin 274.617,00 TL olarak tesbitine, davacı idarece Vakıflar Bankası Taksim/Istanbul şubesine yatırılan bu bedelin davalıya ödenmesine, tapu kütüğünde vakıf icaresi, ipotek, haciz, satış vaadi vs. gibi herhangi bir ayni hak ve takyidat mevcut ise bunların da bedele yansıtılmasına”, “Dava konusu İstanbul, Fatih, (Eminönü) Hocagıyaseddin Mahallesi, Şifahane sokak 379 ada, 16 parsel sayılı 295,00 M2 yüzölçümlü arsa vasıflı taşınmaz üzerinde kat irtifakından oluşan 2 kat 8/100 arsa paylı 4 bağımsız bölüm numaralı taşınmazın, Davalı adına kayıtlı tapu kayıtlarının iptali ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıt ve tesciline” ve “Karar örneğinin Fatih Tapu Sicil Müdürlüğüne ve Vakıflar Bankası Taksim/İstanbul Şubesine gönderilmesine,…” şeklinde hüküm kurulduğu anlaşılmakla, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılıp, değerlendirilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenleme irdelenmelidir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesi: “Hüküm Türk Milleti Adına verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklinde düzenleme getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, hükümler davayı esastan hâlleden ve taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardır (HMK, m. 294).
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141’inci maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Hâkim, hükmün gerekçesini hazırlarken yargısal içtihat ve bilimsel görüşlerden yararlanabilir. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bulmalı ve hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve nedenlerini gerekçede açıklamalıdır. Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar (Kuru, B./ Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 2011, 22. Bası, s. 472).
Diğer taraftan, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), HMK"nın “elektronik işlemler” başlıklı 445’inci maddesinin birinci fıkrasında “adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir” şeklinde tanımlandıktan sonra “dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır” denilmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde, UYAP kapsamındaki tüm birimlerde her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetlerinin bu sistemle elektronik ortamda yürütüleceği belirtilmiştir.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin "UYAP"ın kullanılması" başlıklı 5. maddesi:
“(1) Mahkemeler ve hukuk dairelerinin iş süreçlerindeki her türlü veri, bilgi ve belge akışı ile dokümantasyon işlemleri, bu işlemlere ilişkin her türlü kayıt, dosyalama, saklama ve arşivleme işlemleri ile uyum ve işbirliği sağlanmış dış birimlerle yapılacak her türlü işlemler UYAP ortamında gerçekleştirilir.
(2) Daire başkanı, hâkim, üye, yazı işleri müdürü ve diğer personel iş listesini günlük olarak kontrol etmek ve yargılamanın bulunduğu aşamanın gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Mahkemelere ve hukuk dairelerine fizikî olarak verilen ve gönderilen her türlü evrak, elektronik ortama aktarılarak UYAP"a kaydedilir ve ilgili birime gönderilir.
(4) Taraf ve vekilleri ile diğer ilgililer güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla mahkemeler veya hukuk dairelerine elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilirler.
(5) Gelen evraktan sorumlu personel, UYAP üzerinden mahkeme veya hukuk dairelerine gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhal ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktarır. Hâkimin onayını gerektiren evrak hâkimin iş listesine yönlendirilir.
(6) Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve gerekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır. Elektronik ortamda düzenlenen ve güvenli elektronik imza ile imzalanan evrak UYAP kapsamındaki birimlere elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca fizikî olarak gönderilmez.
(7) Teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararlar, engelin ortadan kalkmasından sonra derhal elektronik ortama aktarılır, yetkili kişilerce güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP"a kaydedilir ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları mahallinde saklanır, ayrıca fizikî olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hâller saklıdır. Elektronik ortama aktarılması imkânsız olan belgeler ise fiziki ortamda saklanır ve gerektiğinde fizikî olarak gönderilir.
(8) UYAP üzerinden hazırlanmış ve güvenli elektronik imza ile imzalanmış evrakın dış birimlere elektronik ortamda gönderilememesi halinde; belge veya kararın fizikî örneği alınır, güvenli elektronik imza ile imzalanmış aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanmak sureti ile gönderilir
(9) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter. Elektronik ortamda yapılacak işlemlerin, ertesi güne sarkmaması açısından saat 00:00"a kadar yapılması zorunludur.
(10) Fizikî ortamda yapılan işlemlerde süre mesai saati sonunda biter.”
Hükmünü içermektedir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğini yürürlükten kaldıran ve halen yürürlükte olan 06.08.2015 gün ve 29437 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 5’inci maddesinde de aynı yönde düzenlemeler yer almaktadır.
Tüm bu düzenlemeler açık bir biçimde göstermektedir ki, mahkemelerce dava ve yargılama işlemlerine ilişkin olarak fiziki ortamda yapılan tüm işlemler elektronik ortamda UYAP kullanılarak gerçekleştirilir ve elektronik veriler UYAP"a kaydedilerek burada saklanır. Elektronik ortamdan fiziki olarak örnek çıkartılması gereken hâllerde ise tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir (HMK"nın 445/3).
Somut olayda UYAP sisteminde kayıtlı bulunan e-imzalı direnme kararında gerekçeye yer verilmesine karşın, bu gerekçenin hüküm kısmını içermediği; buna karşılık dava dosyasında fiziki olarak hazırlanıp, elle imzalanan direnme kararında ise gerekçe yanında hüküm fıkrasının da bulunduğu, böylece her iki kararın birbirinden farklı olduğu görülmüştür. Bu durumda, yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, direnme kararının gerekçe kısmının bir bölümünde “…Yargıtay 5 Hukuk Dairesi Başkanlığının 2013/5888-2013/11274 sayı ve 30.05.2013 tarihli ilamına uyulmasına,…” şeklinde bir ifadeye yer verilmesine karşın, aynı gerekçeli kararın bir başka bölümünde “Yargıtay bozma ilamında bu hususun gözden geçirilerek mahkemece verilen 2011/470 esas 2012/431 Karar sayılı ilamın bozulma gerekçesi yerinde olmayıp mahkemece verilen 2011/470 ve 2012/431 Karar sayılı ilama aynen uyulmasına,…” yönünde bir açıklamanın yer aldığı anlaşılmıştır.
Buna göre direnme kararı bütün olarak ele alındığında, gerekçenin bozma kararına uyulmasına yönelik kısmının, gerekçenin Özel Daire bozmasının yerinde olmadığını belirtir nitelikteki diğer bölümleriyle uyum içermediği, bu hususun ise maddi hata olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı, dolayısıyla usulüne uygun bir direnme kararının varlığından söz edilemeyeceği açıktır.
Bununla birlikte, mahkemenin kısa kararı ile 28.01.2014 tarihli ıslak imzalı gerekçeli kararı arasında farklı nitelikte hüküm kurulduğu belirlenmiştir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, hükmün tefhiminin hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olacağı ve mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK"da açıkça belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Nitekim Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yönde olup, Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2014 gün ve 2013/9-595 E.- 2014/82 K.: 09.03.2014 gün ve 2013/9-594 E.- 2014/378 K. ile 01.11.2017 gün ve 2017/9-2848 E.- 2017/1262 K. sayılı kararlarında da bu görüş benimsenmiştir.
Diğer taraftan, kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup, hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozma kararının niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde olmalıdır.
Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E.-2008/254 K.; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 E.- 2009/453 K.; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 E.- 2014/626 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu genel açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; mahkemenin kısa kararında “…kamulaştırma bedelinin 274.617,00 TL olarak tespitine, karar verilmesi konusundaki mahkemece verilen karara aynen uyulmasına karar verilmiş olup, söz konusu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yolu,…” şeklinde hüküm oluşturulduğu hâlde, 28.01.2014 tarihli ıslak imzalı gerekçeli kararda “…Kamulaştırma bedelinin 274.617,00 TL olarak tesbitine, davacı idarece Vakıflar Bankası Taksim/Istanbul şubesine yatırılan bu bedelin davalıya ödenmesine, tapu kütüğünde vakıf icaresi, ipotek, haciz, satış vaadi vs. gibi her hangi bir ayni hak ve takyidat mevcut ise bunların da bedele yansıtılmasına”, “Dava konusu İstanbul, Fatih, (Eminönü) Hocagıyaseddin Mahallesi, Şifahane sokak 379 ada, 16 parsel sayılı 295,00 M2 yüzölçümlü arsa vasıflı taşınmaz üzerinde kat irtifakından oluşan 2 kat 8/100 arsa paylı 4 bağımsız bölüm numaralı taşınmazın, Davalı adına kayıtlı tapu kayıtlarının iptali ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıt ve tesciline” ve “Karar örneğinin Fatih Tapu Sicil Müdürlüğüne ve Vakıflar Bankası Taksim/İstanbul Şubesine gönderilmesine,…” şeklinde hüküm kurulduğu, bu durumun ise kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturduğu tartışmasızdır.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturmak olmalıdır.
Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 445’inci maddesi ile HMK’nın Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğe aykırı ve belgelendirmeyi bozucu nitelikte bulunan, usulüne uygun direnme kararı oluşturulmayan ve tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunan direnme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre davacı idare vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen usulü nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.