Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 222 parsel sayılı taşınmazı satış suretiyle torunu davalıya devretmek isterken hulus ve saffetinden yararlanılarak 367 parsel sayılı taşınmazın devrinin sağlandığını, hataya düşürüldüğünü ileri sürüp tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığını, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının muvazaa iddiasını yazılı delille ispat edemediği, çekişme konusu taşınmazın davalıya devrinin hata sonucu olduğu iddiasının sabit bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 367 parsel sayılı taşınmazı 21.06.2006 tarihli akitle torunu davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, torunu davalıya 222 parsel sayılı taşınmazı bedelsiz devretmek isterken kendisinin hulus ve saffetinden yararlanarak 367 parsel sayılı taşınmazın temlikini sağladığını, cahil ve kimsesiz olduğunu ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle hata ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı görülmektedir. Bu durumda, yazılı delille iddianın ispat edilmediği gerekçesiyle, davanın reddedilmesinin isabetli olduğu söylenenez.
Dava konusu taşınmazın temliki 21.06.2006 tarihinde yapılmış olup eldeki dava ise 25.06.2008 tarihinde açılmıştır. Bilindiği üzere, hata ve hile hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davalarda Borçlar Yasasının 31. maddesi hükmü gereği, hata veya hilenin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür.
Somut olayda, davacı elatmanın önlenmesi için dava açma aşamasında tapuya gittiğinde temliki öğrendiğini dava dilekçesinde açıklamıştır. Bu iddianın doğru olduğunun kabulü halinde davanın süresinde açılmış sayılacağı kuşkusuzdur.
Ne varki, mahkemece bu hususlarda hiçbir araştırma yapılmadan sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca; dava dilekçesinde yer alan davacı iddiaları bakımından gerekli
araştırma ve soruşturmanın yapılması, davanın süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açıldığının saptanması halinde, işin esası yönünden toplanan ve toplanacak delillerin incelenip, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru olmadığı gibi, kabule göre de, dava dilekçesinde belirtilen dava değeri üzerinden avukatlık parasına hükmedilmesi gerekirken keşfen belirlenen ve yargılama aşamasında harcı tamamlanmayan değer gözetilerek yüksek vekalet ücretine karar verilmiş olması da doğru değildir.
Davacının, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.