Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 4564 ada 13 parsel sayılı taşınmazına, komşu 12 parsel maliki tarafından taşkın bina yapılarak müdahale edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunulmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuş, savunma yoluyla binanın taşkın olması durumunda taşkın kısmın bedeli karşılığı adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, davacının elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin reddine, davalının temliken tescil isteğinin kabulü ile taşkın kısmın bedeli karşılığı davalı adına tesciline karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve savunma yoluyla temliken tescil isteklerine ilişkindir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, dava konusu 4564 ada 13 nolu imar parselinin kayden davacıya, komşu 4564 ada 12 nolu imar parselinin ise davalıya ait olduğu görülmektedir. Eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen bilgi ve belgelerden dava konusu taşınmazların imar öncesi 790 ada 69 nolu kadastral parselden geldiği, imar öncesi davacının ve davalının bayiinin kadastral parselde paylarının bulunduğu görülmektedir.
Davacı, komşu parsel maliki davalının parseline yapmış olduğu taşkın bina nedeniyle elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğiyle eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, her ne kadar davalının yapmış olduğu binanın davacı parseline tecavüzlü ise de, bina değerinin arsa değerinden fazla olduğu ve davacının tecavüze zımnen rıza gösterdiği gerekçeleriyle elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin reddine, davalının savunma yoluyla talep ettiği temliken tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Ne varki, yapılan soruşturmanın hüküm vermeye yeterli olduğu söylenemez.
Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l Sayılı Yasanın, 3290 Sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Bu durumda, kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapının bir kısmı veya tamamının imar uygulaması sonucu davacı parselinde kalan davalının Medeni Kanununun genel hükümlerine göre ( 722 -725 maddeleri ) dayanarak açtığı temliken tescil davası dinlenemez. Zira bu gibi olaylarda öncelikle anılan madde koşulları bulunmamaktadır. Yapı sahibi kendi levazımı ile başkasının arazisini değil kendi arazisine yapı yapmıştır. Öte yandan davalının yapısının davacı taşınmazında kalması özel bir kanun olan İmar Kanunu uygulamasından doğmuştur. Böyle olaylarda ne yapılması gerekeceği önceki 6785 sayılı İmar Kanununun 42 / c,yürürlükte bulunan 3194 Sayılı İmar Kanununun 18, 2981 sayılı İmar Affı Kanununun 10 / c maddesi ile düzenlenmiştir. Bu özel hüküm dururken genel hükümlerin uygulanmasına usul kuralları engel teşkil eder. Esasen söz konusu maddelerde açıklandığı üzere bu yapıların kural olarak korunması değil, yıkılması gerekmektedir.
Öte yandan, taşkınlığın imar uygulaması sonucu meydana geldiğinin anlaşılması halinde davanın 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesine göre, aksi halde TMK’nun 724. maddesinde öngörülen ilkeler dikkate alınarak çözümlenmesi gerekir.Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da temliken tescile karar verilecek kısmın Belediye Encümen Kararına dayalı olarak ifrazının mümkün olup olmadığının saptanmasıdır.
Hal böyle olunca, taşkınlığın imar öncesi mi yoksa imar sonrası mı oluştuğunun saptanarak yukarıda değinilen ilke ve olgular dikkate alınarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.