Esas No: 1992/15
Karar No: 1992/18
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 1992/15 Esas 1992/18 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Bölümü 1992/15 E., 1992/18 K.
"İçtihat Metni"
OLAY : TC. Merkez Bankasında memur olan davacı, sicil amirlerinin kendisine kin, garez ve kötüniyetle sicil verdiklerini, sicilde yazılı ifadelerin hakaret teşkil ettiğini ve suç isnadı anlamı taşıdığını ileri sürerek tazminata mahkum edilmeleri istemiyle adli yargı yerinde 4.9.1991 günlü dilekçe ile manevi tazminat davası açmıştır.
Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesi; 26.12.1991 gün ve 611-768 sayıyla; davalı ve davacının Merkez Bankası personeli olduğu, personelin özel statüsünün Merkez Bankası Kanunu ile düzenlendiği, bu Kanunda ayrı bir düzenleme olmaması halinde Devlet Personel Kanunu hükümlerinin uygulanacağı görüşüyle, davalıların sicil amiri olarak özel kasıtla da olsa kötü sicil vermelerinin idari tasarruf olduğu ve idari tasarrufun denetiminin de idari yargı yerinde tam yargı davası olarak incelenebileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı, aynı istek ve iddialarla 11.2.1992 tarihinde davalılara karşı idare mahkemesinde dava açmıştır.
Kayseri İdare Mahkemesi; 14.2.1992 gün ve 108-107 sayıyla: İdari işlemler nedeniyle açılacak iptal ve tazminat davalarının uyuşmazlığa yol açan işlemi tesis eden ve yürüten icra birimine veya onun en yüksek makamına yöneltilmesi gerektiği, davada ise sicil amirlerinin hasım gösterildiği, davacının gerçek kişiler aleyhine açtığı davanın Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`
`nun 20.,21. ve Borçlar Kanunu`
`nun 41. ve devam eden maddeleri uyarınca adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş bu karar da temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı, 2.3.1992 günlü dilekçeyle Uyuşmazlık Mahkemesi`
`ne başvurarak adli ve idari yargı yerleri arasında meydana gelen olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesini istemiştir.
Böylece, 2247 sayılı Kanun`
`un 14. Maddesinde öngörüldüğü biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE: Türk Milleti adına karar veren Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, Mustafa Şahin`
`in Başkanlığında, Şükrü Kaya Erol, Ekrem Serim, Feridun Taşkın, Ahmet Çolakoğlu, İrfan Erdinç ve İlhami Uğuryılmaz`
`ın katılmaları ile yaptığı 22.6.1992 günlü toplantıda raportör Hakim Ayten Anıl`
`ın raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; toplantıya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yerine katılan Savcı İsmet Gökalp`
`in İdari ve Danıştay Başsavcısı yerine katılan Savcı M. İlhan Dinç`
`in davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği yolundaki sözlü ve yazılı düşünceleri alındıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, kendisine olumsuz sicil veren amirlerinin kin, garez ve kötüniyetle sicil doldurduklarını, sicil kağıdında yazılı ifadelerin hakaret ve iftira niteliği taşıdığını ileri sürerek davalıların manevi tazminata mahkum edilmeleri istemiyle açılmış bulunmaktadır.
Davacı ve davalılar TC. Merkez Bankası personelidir. Görevli yargı yerinin tayin edilebilmesi için öncelikle TC. Merkez Bankasının ve memurlarının kamu kuruluşları arasındaki yerinin ve statüsünün belirlenmesi gerekmektedir.
TC. Merkez Bankası 14.1.1970 gün ve 1211 sayılı Kanun ile Türkiye`
`de banknot ihracı imtiyazına münhasıran sahip ve bu Kanunda yazılı görev ve yetkileri haiz olmak üzere kurulmuş, kendine özgü bir kamu tüzel kişisidir. Banka, bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tabidir.
1211 sayılı Kanun`
`un 32. maddesinde, banka personelinin statüsü belirlenmiştir. Söz konusu maddede: "... (Banka memuru) deyimi, banka hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlere, devamlı vazife görmek üzere atanan kişileri ifade eder... Banka personeli, bu kanun ile Banka Meclisince düzenlenecek statü hükümlerine tabidir..." denilmektedir. Banka Memurları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu`
`nun 257/d. maddesinin; "1211 sayılı TC. Merkez Bankası Kanunu hükümleri saklıdır." şeklinde yaptığı yollama nedeniyle 1211 sayılı Kanun`
`un 32/IV. maddesine dayanılarak çıkarılmış bulunan "Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Memurları Yönetmeliği" hükümlerine tabi bulunmaktadır. Bu hükümlerden ve devam eden "ücret rejimi" ne ilişkin hükümlerden Merkez Bankası Memurlarının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olmayıp, 1211 sayılı Kanun`
`un verdiği yetkiyle Banka Meclisince düzenlenen personel rejimine göre çalıştırdıkları anlaşılmaktadır.
Bankanın 1211 sayılı Kanunda saklı tutulan hallerde özel hukuk hükümlerine tabi olduğu 35. maddenin son fıkrasında da: Banka mensuplarının görevleri ile ilgili olarak bankaya verdikleri zararlardan dolayı Borçlar Kanunu`
`nun haksız fiil hükümlerine tabi oldukları belirtilmektedir. Bu hüküm, idarenin günlük işlerinde ve üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde personelin bankaya karşı olan haksız fiillerini kapsamaktadır. Olayda davacı ve davalılar üçüncü kişi olmayıp bankanın personel rejimine göre atama tasarrufu ile işe alınan kamu görevlileridir. Dava konusu edilen husus da davacının özlük hakkını ilgilendirmekte ve davalıların ifa ettikleri kamu görevleriyle ilgili idari işleme ilişkin bulunmaktadır.
Anayasa`
`nın 129/5. maddesi; "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir." hükmünü içermektedir. Anayasa`
`nın bu kuralının kabul amacı, memur veya diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken yaptıkları işlerden dolayı, haklı haksız yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan görülmesini sağlamak ve aynı zamanda mağdur olan kişiye de kamu görevlisine nazaran ödeme gücü daha yüksek bir sorumluyu muhatap kılarak kamu düzenini korumaktır.
Burada sözkonusu edilen kusur hiç kuşkusuz, hizmetten ayrılması mümkün olmayan kusurdur, yoksa kamu personelinin görevi ve yetkilerinden, kullandığı araç ve gereçlerden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemleri, Anayasal korumanın dışında ve dolayısıyla personelin doğrudan doğruya kişisel sorumluluğunu gerektiren hukuk alanı içindedir. Sicil amirleri, amiri oldukları kişiler hakkında sicil düzenlerken ön önemli olan yetkilerinden birini kullanırlar. Bu nedenle, emri altındaki personele sicil verirken sicil belgelerindeki niteliklere tam bir tarafsızlık, adalet ve vicdani kanaatle not takdir etmek zorundadır.
Önemi son derece büyük sicil verme işlemi, görev kusuru olarak değerlendirilebildiği takdirde, kişisel kusura dayanılarak sicil üstleri haklarında adli yargı yerinde doğrudan doğruya dava açılmasına Anayasal açıdan imkan yoktur. Bu nedenle, adli yargı yerinde kişiler aleyhine açılan davanın hzmet kusuru ya da hizmet kusuru ile kişisel kusurun tedahülü durumunda reddi, aksi halde davalılar yönünden bir karara bağlanması gerekirken görevsizlik kararı verilmiştir.
İdari yargı düzeninde, ancak Devlete veya diğer kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir. Kamu ajanı da olsa gerçek kişiler kural olarak idari yargı önünde davalı mevkiinde bulunamazlar.
Adliye Mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı merciinde yeniden açılan dava kamu tüzel kişilerinden herhangi birisi aleyhine değil de doğrudan doğruya kamu ajanları aleyhine açıldığına göre, idarenin bütünlüğü esasına istinaden 2577 sayılı Yasanın 15/c bendi uyarınca gerçek hasma tebligat suretiyle eksikliğin giderilmesi olanağı da yoktur. Bu durum karşısında davanın reddi gerekirken görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.
Açıklanan nedenlerle, Kayseri İdare Mahkemesi`
`nin 14.2.1992 gün ve 107-108 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Anlaşmazlığın, niteliğine göre davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğine, bu nedenle Kayseri İdare Mahkemesi`
`nin 14.2.1992 gün, 108-107 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, 18.5.1992 gününde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.