Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, kayden paydaşı oldukları 1577 parsel sayılı taşınmazı davalıların haklı ve geçerli bir nedenleri olmaksızın kullandıklarını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi, birleşen dava ile de ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, taşınmazı yarıcılık sistemine göre uzun yıllardır kullandıklarını, imar ihya ettiklerini bildirip, davanın reddini savunmuşlar, karşı dava ile tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davalarının kabulüne karşılık davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı Malik ve A.vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.10.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat İ. B.ile temyiz edilenler vekili Avukat Ş.G.geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Asıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, birleşen dava ecrimisil, karşı dava ise tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, asıl dava ve birleşen davanın kabulüne, karşılık davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacılar ile davalılardan A.çekişmeli taşınmazda paydaş oldukları, davalı A. diğer davalılar ile birlikte uzun süreden beri dava konusu taşınmazı narenciye ve sebze bahçesi olarak tasarruf ettikleri anlaşılmaktadır.
Davalılar savunmalarında 50 yıldan beri yarıcılık yöntemiyle kullandıklarını savunmuşlar. Davacılar ise yarıcılığın söz konusu olmadığını 10 yıldan beri davalıların işgalci konumunda olduklarını öne sürmüşlerdir.
Hemen belirtilmelidir ki; Borçlar Kanununun 270/1. Fıkrası hükmü hasılat kirasını tarif ederken, maddenin 2.fıkrası ise kira bedelinin para olabileceği gibi devşirilecek semere veya hasılatın bir hissesi de olabileceğini öngörmüştür. Bilindiği üzere, bedelin semere veya hasılat olması halinde taraflar arasındaki hukuki ilişki iştirakli kiradır. (HGK."nun 13.1.1982 tarih 1979/2-66 E, 1982/1.S.K, 4.H.D. 19.12.1958 T. 3237 E, 8250 sayılı Kararları) Memleketimizde bunun muhtelif çeşitlerinin bulunduğu sabittir. Trakya ve Marmara"da Yarıcılık, Orta Anadolu"da Ortakçılık, Yervacılık, Doğu Anadolu"da ise marabacılık ( Turgut Uygur Borçlar Kanunu Sh. 6256,
Tandoğan Age. S.14 vd. Atıf) olarak nitelendirilmektedir. Türkiye"de ençok geçeni ise yarıcılıktır. Yarıcılıkta kural olarak tarla sahibi tarlasını ve tohumunu yarıcı denilen kiracıya verir, yarıcı da çiftini ve emeğini kullanarak tarlayı sürer, tohumu eker, tarlanın bakımı da ona ait olur. Elde edilen mahsul ise anlaşmaya veya mahalli adetlere uygun olarak aralarında pay edilir. Nitekim, bu hususa yukarıda değinilen 4.Hukuk Dairesinin kararında yer verilmiş olup, aynı kararda kiralayanın kâra ve zarara karışmayacağına ve ancak kararlaştırılan orantıda kardan pay alacağına ilişkin kira aktinin hasılat kirası niteliğinde olduğu ve bununda iştirakli kira olduğuna değinilmiştir. Böylesine bir kira sözleşmesinin yazılı veya sözlü yazılması olanaklıdır.
Somut olayda yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde taraflar arasında düzenlenmiş bir hukuki ilişkinin varlığı kanıtlanmış değildir.
O halde, mahkemece, davalılardan Malik ve S.hakkında mutlak surette, davalı A. hakkında da pay oranında elatmanın önlenme ve karşı davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Temyiz eden davalıların bu yöne değinen itirazları yerinde değildir. Reddine;
Ancak, davalıların savunmaları ve davacıların iddialarına göre taşınmazların en az on yıldan beri davalıların tasarrufunda bulunduğu, bu süre içerisinde hiçbir itiraz, dava ve ihtarda bulunulmadığı, diğer bir değişle kullanıma ses çıkarılmadığı anlaşıldığına göre bu kullanımın onaya dayalı olduğu, dava açılmakla onayın geri alındığı gözetildiğinde davalılara ecrimisil yüklenilmesi doğru değildir. Ne varki davalılardan S. hükmü temyiz etmediğinden bu davalı yönünden bozma nedeni yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, davalılar M.ve A. ecrimisilden sorumlu tutulmamaları gerekirken aksine düşüncelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalılar Malik ve A.bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedene hasren HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 05.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.