Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, S.B. maliki olduğu 4 parça taşınmazının davalı oğlu A.tarafından hileli yolarla alınan vekaletname ile danışıklı olarak diğer davalıya satıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuş yargılama aşamasında ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edilmiştir.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasçılar A.N.ve N.yönünden davanın HUMK.’nun 409.maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına, diğer mirasçılar A.ve S.yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacılar ve davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.10.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat M.K.ile temyiz edenler S.B.A. B.N.B. Ç.N.B.Şarlıyan, A.B. S. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, kayıt maliki tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden davalılardan Ali’nin kayıt maliki olan babası Sabri Bozdemir’in hastanede yattığı sırada temin ettiği vekaletname ile çekişmeli 4 adet taşınmazı tarafları tanıdığı belirlenen diğer davalı M.satış suretiyle temlik ettiği; satış tarihi itibariyle akitte gösterilen değer ile taşınmazların gerçek değerleri arasında açık ve aşırı fark bulunduğu; davacı Sabri’nin ölünceye kadar burada oturduğu, aynı zamanda oğlu A.de oturduğu evlerinde bulunduğu; taşınmazları satması için makul ve inandırıcı bir neden bulunmadığı, esasen satın alan davalı M.davacı ve oğlu A.oturdukları binaları tahliye etmeleri konusunda uyarmadığı gözetildiğinde davacı S.B. iradesine uygun olmayacak biçimde ve hile ile alınan vekaletnamenin kötüye kullanılması suretiyle temliklerinin sağlandığı belirlenerek davanın kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları kural olarak yerinde değildir.Reddine.
Ne varki, yargılama aşamasında davacı S.B.vefatı ile davalı A.dışındaki tüm mirasçıları davaya bizzat katılarak davaya muvafakat ederek taşınmazların tapuların iptali ve tescili gerektiğini bildirmişlerdir.Mirasçı olan A.de davalı safında yer almıştır.
Bilindiği üzere, yargılama sırasında ölen S.B.terekesi Türk Medeni Kanununun 701 ila 703 maddelerinde öngörülen elbirliği mülkiyetine tabidir.Böylesi bir mülkiyet durumunda miras şirketini oluşturan fertlerinin müstakil ve münferiden o şey üzerinde bağımsız bir hakları olmayıp hak sahibi olan mirasçıların oluşturduğu ortaklıktır.
Diğer taraftan, dava eski kayıt maliki S.tarafından bizzat açılmış ölümü nedeniyle tüm mirasçılar davaya katılmışlardır.Bu şekilde davada taraf teşkili sağlanarak davanın görülebilirlik koşulu yerine getirilmiştir.Sonradan bir kısım mirasçıların davayı takip etmemiş olmaları bu durumu ortadan kaldırmayacağı gibi tereke elbirliği mülkiyetine tabi olduğundan mirasçılardan herhangi birisinin yaptığı bir işlem (somut olayda davanın takibi) tüm tereke lehine sonuçlar doğurur.Diğer bir deyişle diğer mirasçılarda bu işlemden yararlanır. Zira, aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece davanın tümden kabulü ile çekişmeli taşınmazın tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesi gerekirken taşınmazların elbirliği mülkiyetine tabi olduğu düşünülmeksizin bir kısım mirasçılar hakkında HUMK.’nun 409.maddesi hükmünün uygulanması suretiyle davayı takip eden mirasçılar yönünden davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Öte yandan, taşınmazın temliki davalılardan A.vekalet görevini kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği sabit olup, esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Hemen belirtilmelidir ki, bir kimsenin kendi haksız eyleminden dolayı hak elde etmesine olanak yoktur. Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olup bir hakkında açıkça kötüye kullanılmasına hukuk düzeni korumaz, öyleyse T.M.K."nun 2.maddesi hükmü gözetilerek vekil A.kendi işleminden dolayı bir hak (miras payı) verilip verilmeyeceğinin mahkemece değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken bu hususunda gözardı edilmiş olması isabetsizdir.
Davacıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.