10. Hukuk Dairesi 2014/21884 E. , 2016/2722 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 13.6.2003 tarihli trafik - iş kazası sonucu sürekli iş görmezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerden oluşan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26/2. maddesidir.
506 sayılı Kanunun 26/2. maddesine göre, işkazası veya meslek hastalığı 3. bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3. kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir. Anılan madde kast/kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, hükme dayanak alınan kusur oran ve aidiyetlerinin maddi olayla uyum içinde olması gerekir. Buna göre maddi olguyu tespit etmek hakime ait bir görev olup, öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğu dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak, varsa, çelişkiler ve eksiklikler giderilerek belirlenmeli ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda kusur oran ve aidiyeti konusunda bilirkişi incelemesine gidilmelidir.
Somut olayda, sadece sigorta şirketine karşı açılan ve temyiz edilmeksizin kesileştiği anlaşılan ilgili tazminat dosyasında, kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamayan ceza davasında davalıyı 6/8, sigortalıyı 2/8 oranında kusurlu bulan kusur raporu ile tazminat dosyasında alınan ve sürücü davalıyı asli, sigortalıyı tali kusurlu bulan kusur raporundan hareketle davalı sürücünün 6/8, kazalanan sigortalının 2/8 oranlarında kusurlu kabul edildikleri, işbu dosyada ise ayrı bir kusur raporu alınmayıp, davalının 6/8 oranında kusurlu kabul edildiği hesap raporu ile Kurum zararının belirlenmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanunu"nun Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasındaki Münasebet başlığını taşıyan 53. maddesindeki, "Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." hükmü ve benzer nitelikteki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 74. maddesindeki "Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz." hükmü çerçevesinde; hukuk hakiminin, kesinleşmiş ceza kararına konu maddi olgularla bağlı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bu yasal çerçevede somut olayda; eldeki davaya ilişkin olarak açılan ceza davasında hukuk hakimi yönünden bağlayıcı hal almış bulunan maddi olgular olup olmadığı tespit edildikten sonra, aynı olay nedeniyle tarafların kusur oran ve aidiyetleri bakımından çelişkili kararların verilmesi olasılığının ortadan kalkması, hak ve adalet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaması, yargıya olan güvenin sarsılmaması gerekçeleri ile tazminat dosyasının akibetinin belirlenmesi gerekmekte ise de, rücu davalarının, sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan basit rücu hakkına dayalı olup; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporuyla ulaşılan sonuçların, rücu davasında bağlayıcı nitelikte bulunmamakla birlikte; 506 sayılı Yasanın 26. maddesi çerçevesinde, ayrıntılı irdeleme içermesi halinde, güçlü delil olarak kabul edilebilmekte olduğu (Hukuk Genel Kurulu 17.01.2010 tarih 2010/10-10 Esas, 2010/14 Karar sayılı Kararı) gözetilerek, kusur raporu alınması gerekir.
Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraflar avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 08.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.