Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2010/9515
Karar No: 2010/9729
Karar Tarihi: 04.10.2010

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/9515 Esas 2010/9729 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2010/9515 E.  ,  2010/9729 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ÇAYELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 26/01/2010
    NUMARASI : 2009/239-2010/8

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, miras bırakanı babası M.maliki olduğu İncesırt ve Latifli köyündeki taşınmazlarını, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak annesi ayrı olan kardeşi S.ye temlik ettiğini, temliklerin geçersiz olduğunu, murisin asıl amacının bağış olduğunu ileri sürerek, davalıya yapılan temlikler nedeniyle oluşan tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, davayı kabul etmediğini belirtmiştir.
    Mahkemece, davalının iktisap tarihi ile dava tarihi arasında Türk Medeni Kanununun 712 ve Kadastro Kanununun 12/3. maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürelerin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve mirasçılar adına tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği ve Türk Medeni Kanununun 712. maddesinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların miras bırakanı M.maliki olduğu 529, 866, 975, 205, 210 ve 670 parsel sayılı çaplı taşınmazları 04.08.1999 tarihinde satış suretiyle davalı S. temlik ettiği ve miras bırakanın 29.11.1999 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, muris muvazaası iddiasına dayalı davaların, terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğini taşıdığından herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği tartışmasızdır. Başka bir anlatımla muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hale gelmez. 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi davacı miras bırakanın ardılı olarak değil, miras hakkının çiğnenmesinden ötürü zarara uğrayan kişi olarak ve kendi miras hakkına dayanarak dava açmaktadır. Dava hakkı da miras bırakanın ölümü ile doğmaktadır. Ne varki; muris muvazaasının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuralının istisnası miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi halidir. Zira, Türk Medeni Kanununun 599.maddesi hükmü uyarınca ölüm ile mirasçılar tereke üzerinde hak sahibi olurlar. Ölümün kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde mirasçılar tarafından açılacak davanın kadastro tespitinin kesinleşmesi tarihinden itibaren 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması zorunludur.
    Somut olayda, miras bırakan taşınmazların geometrik ve hukuksal durumunu belirleyen tespitten sonra öldüğüne göre 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde ifadesini bulan “kadastrodan önceki hukuki neden” olgusunun gerçekleştiği söylenemez. Ayrıca, Türk Medeni Kanununun 712. maddesinin uygulanma koşulları da mevcut değildir.
    Bununla beraber, davanın terekeye iade istekli olarak açıldığı ve dava dışı mirasçıların bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
    Türk Medeni Kanununun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, Türk Medeni Kanununun 701. maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
    Türk Medeni Kanununun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
    Davada, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortaklar bulunmaktadır.
    Hal böyle olunca, öncelikle davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi, davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirilmesi, ondan sonra taşınmazların temlik ve miras bırakanın ölüm tarihi gözetilerek, tarafların iddiaları ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi