Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan A. mal kaçırmak amacıyla 101 ve 311 (eski 102) parsel sayılı taşınmazlarını oğlu davalıya ölünceye kadar bakma koşuluyla temlik ettiğini, bakım ihtiyacının bulunmadığını, yurt dışında yaşamakta olan davalının bakım ödevini yerine getirmediğini ileri sürüp, muvazaa nedeniyle tapu kayıtları ile ipotek kayıtlarının miras payları oranında iptali ile ipoteksiz olarak adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, murisin dava konusu taşınmazları bakım ihtiyacını güvence altına almak için temlik ettiğini, bakım ödevini yerine getirdiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıya temlikinin muvazaalı olduğu, davalının akitten doğan bakım borcunu yerine getirmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu 101 ve 311 (eski 102) parsel sayılı taşınmazları 26.08.1977 tarihli akitle ölünceye kadar bakma koşuluyla oğlu davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan temlikin mal kaçırmak amacıyla yapıldığını, bakım ödevinin yerine getirilmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bireylerin yaşlanma ve yaşlılıkta yalnız kalma korkuları ölünceye kadar bakma sözleşmesinin doğumuna yol açmıştır. Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı sözleşme türlerinden olup nitelik itibariyle güvence sağlayan akitlerdendir.
Bu tür akitlerin hedefi maddi bir destek elde etmek değil, bakım alacaklısının sosyal durumuna uygun bir bakım elde etmektir.
Borçlar Yasasının 511. maddesi bakımından alacaklıları yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörülmemiştir. Bakım alacaklılarının akit sırasında özel bakıma muhtaç olmasını aramak yasada yer almayan bir unsuru ilave etmek olur. Bu ihtiyacın akitten sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş olması da akdin geçerliliğine etkili olmaz.
Öte yandan, her ne kadar evladın gücünün elverdiğince ebeveynine yardımcı olması özel bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda yasal bir görev olabileceği düşünülebilirse de, bu yardım ve bakım genelde yasal zorunluluk olmaksızın daha çok insancıl yönü ağır basan, belki de evrensel bir ahlak kuralıdır.
Tüm bu açıklamalara karşın kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı temliklerin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi mümkündür.
Somut olaya yukarıdaki ilkeler uyarınca baktığımızda, ölünceye kadar bakma akdinin yapıldığı 26.08.1977 tarihinde murisin 66 yaşında olduğu, 1994 yılına kadar eşi ile birlikte yaşadığı, yurtdışında çalışan davalının yurda geldiğinde murisin bakımı ile ilgilendiği, gibi 1998 yılında ölümüne kadar davalının bakım görevinin yerine getirmediği iddiasıyla murisin bir dava açmadığı da gözetildiğinde artık davalı tarafından bakım borcunun yerine getirildiğinin kabulü zorunludur.
Öte yandan, bakılmadığı iddiası bakım alacaklısına ait bir hak olup mirasçılar tarafından ileri sürülmesine de yasal olanak yoktur.
Tüm bu nedenlerle, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, dolayısıyla muvazaalı olmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.