Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/91
Karar No: 2018/249

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/91 Esas 2018/249 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/91 E.  ,  2018/249 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Sulh Ceza

    Sanık ..."ın kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan TCK"nun 125/1, 125/3-a, 125/5 delaletiyle 43/2, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Sivas (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.01.2011 gün ve 24-84 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.05.2014 gün ve 3989-15318 sayı ile;
    "...Sanığın Sivas Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu sırada, kendisine verilen disiplin cezasının kaldırılması için yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine ... Başkanlığına hitaben yazdığı dilekçesinde "adaletin alnına kara leke sürdünüz. Yalan mı? Bu kararınızı da ben tiksinerek kabul etmek zorunda kalacağım. Eğer ki infaz etmeme rağmen verilen haksız ve onursuzca cezalandırmayı despotça uygulattıran sizler bu kararı yok sayacak şekilde karar verirseniz açık ceza evine çıkabileceğim. Aksi halde PKK"lı teröristten daha teröristi kendi ellerinizle yetiştirmiş olacaksınız" şeklindeki sözleri, bir bütün halinde değerlendirildiğinde, yargı otoritesini sarsma veya tarafsızlığını bertaraf etme ya da muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide etme maksadıyla söylenmeyip, sanığın uğradığını düşündüğü haksızlığı dile getirme ve ağır eleştiri niteliğinde olduğu, şikâyet hakkı kapsamında
    kaldığı ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkûmiyet kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.06.2014 gün ve 245198 sayı ile;
    “...Hünkar Taştan"ın Ünye M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olduğu, Sivas E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığınca sanığın kamu görevlisine hakaret etmesi nedeni ile 14.11.2008 gün ve 2008/354 karar sayı ile 5275 sayılı CGTİHK"nun 44. maddesinin 2. fıkrasının (j) bendi uyarınca beş gün hücre hapis cezası verildiği, ancak sanık hakkında Ünye Devlet Hastanesince verilen sağlık raporuna göre beş gün hücre hapis cezasını yerine getirmesinin sakıncalı olduğunun tespit edildiğinden sanığın almış olduğu hücre hapis cezasının anılan Kanunun 48. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi uyarınca on gün ziyaretçi kabulünden men cezasına çevrildiği, sanığın almış olduğu ziyaretçi kabul cezasının kaldırılması için Ünye M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığına itirazda bulunduğu, ancak disiplin kurulunca cezanın yasal kaldırılma süresi tamamlanmadığından cezanın kaldırılmamasına karar verilerek itirazın reddedildiği, sanığın Sivas 2. Ağır Ceza Mahkemesine 17.08.2009 tarihli dilekçe ile mahkeme heyetine hitaben, almış olduğu disiplin cezasının onanmasını kastederek "adaletin alnına kara leke sürdünüz, yalan mı? Bu kararınızı da ben tiksinerek kabul etmek zorunda kalacağım. Eğer ki infaz etmeme rağmen verilen haksız ve onursuzca cezalandırmayı despotca uygulattıran sizler bu kararı yok sayacak şekilde karar verirseniz açık ceza evine çıkabileceğim, aksi halde PKK"lı teröristten daha teröristi kendi ellerinizle yetiştirmiş olacaksınız" şeklindeki sözlerin, yargı otoritesini sarsma, küçük düşürme ve itibarsızlaştırma anlamına gelecek nitelikte olduğu ve sanığın sarf ettiği sözlerin yargı görevlilerini hiçe sayan ve görev yapamaz duruma getiren otorite zaafiyeti yaratacak nitelikte bulunduğu gözetilerek sanığın dilekçesinde yazılı sözlerin hakaret suçunu oluşturduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 04.12.2014 gün ve 30060-35075 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle, kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan açılan davada, kendilerine hakaret edildiği iddia edilen görevlilerin, suçun mağduru olup katılan sıfatını alabilecek durumda olmalarına rağmen davadan haberdar edilmemeleri ve yokluklarında hüküm kurulması hâlinde, gerekçeli kararın bu kişilere tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sivas Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ile; olay tarihinde Ünye M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan sanığın, Sivas E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığınca hakkında verilen on gün süreyle ziyaretçi kabulünden men kararına yönelik itirazının reddedilmesi üzerine, ret kararını veren Sivas 2. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı dilekçe ile mahkeme heyetine hakaret ettiği iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sırasında bahse konu kararı veren mahkeme başkanı ve üyeleri olan Bekir Akkale, Hasan Ulaş ve Hakan Mavi"nin davadan haberdar edilmedikleri, yokluklarında hüküm kurulduğu ve gerekçeli kararın bu kişilere tebliğ edilmediği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için hakaret suçu, Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
    “1- Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
    2- Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
    3- Hakaret suçunun;
    a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
    b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
    c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
    İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
    (4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
    (5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Bu suçun mağduru kendisine karşı hakaret eylemi gerçekleştirilen kişi veya kişilerdir.
    Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanunun 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
    Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarih ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir. (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl: 2006, S. 3, s. 4-10) Bu bakımdan içerdiği sav unsuru nedeniyle davaya katılma hakkı, hak arama hürriyeti ile yakından ilgilidir.
    5271 sayılı CMK’nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
    “1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
    2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”,
    “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
    “1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
    2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
    3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
    5271 sayılı CMK"nun 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
    5271 sayılı CMK"nun “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması” başlıklı 233. maddesinin 1. fıkrası; “Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca mağdur ve şikâyetçinin, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise mahkeme başkanı veya hâkim tarafından usulüne uygun olarak çağrılıp dinlenmesi gerekmektedir. Katılma hakkı olan gerçek veya tüzel kişinin şikâyet hakkının da olduğu, diğer bir deyişle katılma hakkının şikâyet hakkını da içerdiği hususunda hiçbir kuşku yoktur.
    5271 sayılı CMK"nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen "Mağdur ile şikâyetçinin hakları" başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;
    "Kovuşturma evresinde;
    1. Duruşmadan haberdar edilme,
    2. Kamu davasına katılma,
    3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
    4. Tanıkların davetini isteme,
    5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
    6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma" şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
    Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, duruşmadan haberdar edilme kanun koyucu tarafından, mağdur ve şikâyetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur ve şikâyetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan "duruşmadan haberdar edilme" hakkının kullandırıldığından bahsetmek mümkün değildir. CMK"nun 234. maddesi uyarınca bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırılık oluşturacaktır.
    5271 sayılı CMK"nun kanun yollarına başvurma hakkını düzenleyen 260. maddesinin birinci fıkrası ise;
    "(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır" şeklinde olup, buna göre; duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nun 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenecek, ancak katılma hakkının kanundan doğmuş olması halinde CMK"nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyebilecektir.
    Konumuzla ilgisi bakımından temyiz talebi ve süresi üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.
    5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 310. maddesi; "Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir" şeklindedir.
    Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. Temyiz davasının açılabilmesi için de aranan iki şartın birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlardan ilki süre, ikincisi ise istek şartıdır.
    Anılan maddede temyiz süresinin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhimi ile, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğle başlayacağı, bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye veya bir başka yer mahkemesine verilecek dilekçe ile ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla temyiz talebinin gerçekleştirilebileceği, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime onaylatılacağı belirtilmiştir.
    Görüldüğü gibi temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir mecburiyet olup, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmüne yer verilmiştir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen uygulamalara göre; yoklukta kurulan hükmün temyiz hakkı olanlara usulüne uygun tebliğ edilmediği hallerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu kabul edilmektedir. Temyiz etme ihtimali tüketilmeden temyiz incelemesi yapılamayacağı, inceleme yapılıp onama kararı verilmesi halinde temyiz edilme ihtimali bulunduğundan hükmün kesinleşmesinden söz edilemeyeceği, onama kararının kendisine bağlanan hukuki sonucu doğuramayacağı, bu haliyle de hukuki değer ifade etmeyeceği gözetilmelidir.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Olay tarihinde Ünye M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan sanığın, Sivas E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığınca hakkında verilen on gün süreyle ziyaretçi kabulünden men kararına yönelik itirazının Sivas 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.12.2008 gün ve 2008/705 sayı ile reddedilmesi üzerine kararı veren mahkeme heyetine yönelik kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işlediğinin iddia edildiği, mahkeme başkan ve üyeleri olan Bekir Akkale, Hasan Ulaş ve Hakan Mavi’nin davadan haberdar edilmedikleri, yokluklarında hüküm kurulduğu ve gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmediği anlaşılmakla; Anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyetinin sağlanması amacına uygun olarak CMK"nun 234/1. maddesi uyarınca, sanık hakkında açılan kamu davasına katılma hakkı bulunan mahkeme başkan ve üyelerinin mağdur olarak davadan haberdar edilmeleri zorunluluğunun bulunduğu, bu zorunluluğun hüküm verilinceye kadar yerine getirilmemesi durumunda ise CMK"nun 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan mağdurlara gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği, ancak somut olayda adı geçen mağdurlara bu kanuni imkânların tanınmadığı anlaşıldığından, yargılamanın başında davadan haberdar edilmesi gereken, temyiz aşamasına kadar bu hakları kullandırılmayan ve haklarını korumanın başka bir yolu da bulunmayan mağdurların kamu davasına katılma imkânını kullanabilmeleri amacıyla Özel Dairece öncelikle tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekçeli kararın mağdurlara tebliğinin sağlanarak yedi günlük temyiz süresinin başlatılması, kararın mağdurlar tarafından temyiz edilmemesi durumunda temyiz davasının sadece sanığın temyiziyle sınırlı olarak sonuçlandırılması; mağdur veya mağdurlarlar tarafından temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi sağlanıp, CMK"nun 260. maddesi uyarınca mağdur veya mağdurların davaya katılan olarak kabulüne karar verildikten sonra temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir. Ancak bu aşamada mağdurların sanık hakkında açılan kamu davasından haberdar edilmemeleri suretiyle katılma ve diğer haklarını kullanma imkânının kısıtlandığı gerekçesiyle, hükmün bozulmasına karar verilmesi mümkün görülmemiştir.
    Bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
    2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 06.05.2014 gün ve 3989-15318 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, Sivas (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.01.2011 gün ve 24-84 sayılı kararının, mahkeme başkan ve üyeleri olan mağdurlar Bekir Akkale, Hasan Ulaş ve Hakan Mavi’ye tebliğinin sağlanması için tevdi kararı verilmesi amacıyla Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.05.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi