20. Hukuk Dairesi 2014/7626 E. , 2015/358 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki kesinleşen orman sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescil, elatmanın önlenmesi, kal ve beyanlar hanesindeki şerhlerin silinmesi istemlerine ilişkin davadan dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükme yönelik temyiz itirazları hakkında; Dairemizin 02/06/2014 gün ve 2014/3622 - 2014/5911 sayılı ilâmıyla onama-bozma kararı verilmiş, süresi içinde davalı ... tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi, dava konusu taşınmazların kesinleşmiş orman tahdidi içinde kaldığını ileri sürerek tapunun iptali isteğinde bulunmuş, davanın kabulüne dair verilen karar, Dairece tapu iptal ve tescil kararları yönünden onanmıştır.
Davalı ... yerel mahkeme kararına dayanak bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığı, tazminat talebinin değerlendirilmediği ve tapunun iptaline yönelik karar verilmekle yetinildiğini ve tapu kaydının iptali ile Anayasa, T.M.K ve A.İ.H.S. ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına zarar verildiği iddialarıyla kararın düzeltilmesini istenmiştir.
Bilindiği üzere; mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve kanunlarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır (Anayasa Md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medenî Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır.
Ancak, mülkiyet hakkı, mutlak bir hak olmayıp kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir; bu sınırlandırmanın ölçülü ve orantılı olması gerekir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hem kıyılar hem de ormanlarla ilgili kararlarında kadastro tesbiti ya da satın alma yoluyla tapulu taşınmazları edinen kişilerin tapularının, kıyı kenar çizgisi ya da orman alanı içinde kaldığı gerekçesiyle ve herhangi bir tazminat ödenmeksizin iptal edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1. protokolün 1. maddesinin ihlali olarak nitelendirmiştir. A.İ.H.M, bu kararlarında, çevrenin korunmasına ilişkin kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasında makul bir dengenin bulunması gerektiğini belirterek, karşılığı ödenmeksizin mülkiyet hakkına müdahale edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
Kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır. Bu nedenle, yolsuz tescil niteliğinde olsa bile Devlet tarafından verilen geçerli kayda dayalı tapu ile sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Aksi düşünce tarzının,
devletin verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, Devletin saygınlığını zedeler nitelikte bir tutum olacaktır.
Anayasanın 169. maddesi gözönüne alınarak, kesinleşmiş orman tahdidi ile Devlet Ormanı niteliğinde olduğu belirlenen yer içinde kalan taşınmazların tapu kayıtlarının iptal edilmesinde kamu yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Ancak, kişinin mülkiyet hakkı sona erdirilirken karşılıklı hak dengesinin sağlanması için mülkiyet hakkı sahibine tazmini nitelikte bir bedelin ödenmesi gerektiği de kuşkusuzdur.
Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda somut olay incelendiğinde, kesinleşen orman tahdidi içinde kalan davalılara ait tapu kayıtlarının kısmen ve tamamen iptal edilerek taşınmazların tahdit içindeki bölümlerinin orman niteliğiyle tapuya tescil edilmesinde hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır. Tapu sahibinin mülkünden yoksun kalması nedeniyle iptal edilen tapu kaydının bedelini tazminat davası ile idareden talep etmesi mümkündür. Ancak, somut davada davalı gerçek kişiler tarafından tazminata yönelik bir dava veya karşı dava açılmamıştır. Böyle bir dava açılması halinde ancak tazminat hususu incelenebileceğinden Daire kararı usûl ve kanuna uygundur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle ve (6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla) HUMK’nun 440. maddesinde yer alan sebeplerden hiçbirine uymayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE, aynı Kanunun 442. maddesi uyarınca takdiren 248.00.- TL. para cezasının düzeltme isteyenden alınmasına 22/01/2015 gününde oy birliği ile karar verildi.