Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, D.işlerinin takibi ve ..ada .parsel sayılı ev ve arsa nitelikli taşınmazı ile ilgili satış vaadi sözleşmesi yapılması için davalı H.vekil tayin etmek üzere notere gittiğini, okuma yazma bilmemesi, cahilliğinden, tecrübesizliğinden yararlanılarak içeriği kendisine okunmadan gerçek iradesine aykırı olarak hileli yollarla satış yetkisi içeren vekaletname alındığını vekaletnamenin özünde ve yetki kısmında esaslı hata oluştuğunu, vekilin vekalet yetkisini kötüye kullanarak taşınmazı el ve işbirliği içinde hareket eden davalı H.çok düşük bir bedelle devrettiğini, bu vekaletin hatalı bir şekilde düzenlenmesine noterin yardımcı olduğunu ileri sürüp, vekaletnamenin esasta hata nedeniyle iptaline, tapu kaydının iptali ile taşınmazın adına tescilini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddialarını kanıtlayamadığı gerekçesi ile davacı D. tarafından açılan davanın reddine,takip edilmediği gerekçesiyle davacı H. açtığı davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Karar, davacı D. K.tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.9.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Y.S. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden H. H. ile temyiz edilenler gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Asıl ve birleşen dava, tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı D.tarafından açılan davaların reddine, davacı H. davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacı D.K.n satış yetkisini içerir şekilde birleşen davanın davalısı H.H.‘i Denizli 2.Noterliğinin 6.3.2008 tarihli özel vekaletnamesi ile vekil tayin ettiği,vekilin davacı Durdu adına kayıtlı . ada . parsel sayılı taşınmazı 20.03.2008 tarihinde asıl davanın davalısı H. İ.satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
İddianın ileri sürülüş biçimine ve dava dilekçesinin içeriğine göre her iki davada da vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.Hemen belirtilmelidir ki, vekaletnamenin hile ile alındığı iddiası aynı zamanda vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerir.Oysa mahkemece bu konuda hükme elverişli olacak yeterli bir araştırma yapılmaksızın davaların reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, özellikle yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması bilirkişi incelemesi yapılarak taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeri ile akitteki değeri arasında bir karşılaştırma yapılması, hükme elverişli olacak şekilde, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, satışın vekalet görevi kötüye kullanılarak yapılıp yapılmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı Durdu Karataş’ın temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.