Davacı, 3201 sayılı Yasa gereği borçlanma isteminin kabulü ile aksi yöndeki kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 1.7.1982-31.1.1983 tarihleri arasında Libya’da ve 6.1.1985- 7.7.1987 tarihleri arasında Suudi Arabistan’da geçen çalışma sürelerini 3201 sayılı Yasa uyarınca borçlanabileceğinin tesbitini istemiştir.
Mahkemece davanın istek gibi kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuca eksik inceleme ve araştırma ile gidilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 3201 sayılı Yasa’nın 3.maddesinde yurda kesin dönüş yapanların kesin dönüş tarihinden itibaren en geç 2 yıl içinde borçlanma talebinde bulunmaları şartını aranmakta idi. Anayasa Mahkemesinin 12.12.2002 gün ve 2000/36-2002/198 sayılı Kararı ile anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan “... Yurda kesin dönüş yapanlar kesin dönüş ...” sözcükleri ile aynı maddede uygulama alanı kalmayan “... tarihinden itibaren” sözcükleri iptal edilmiştir. Bu iptal kararı, 25.4.2003 günü 25089 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 29.7.2003 tarihinde ise 4958 sayılı yasanın 56.maddesiyle yapılan değişiklik gereğince 3201 sayılı Yasa’nın 3.maddesinde başvuru için herhangi bir süre aranmamaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlık: 4958 sayılı yasa ile getirilen bu değişikliğin, davacı yönünden uygulama alanı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosya içerisindeki belgelerden davacının 7.7. 1987 tarihinde kesin dönüş yaptığı ve ilk kez 29.11.2005 tarihine davalı kuruma müracaat ederek borçlanma talebinde bulunduğu ve talebinin red edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uyuşmazlık bu tarihte ortaya çıkmıştır ve anılan tarihte 4958 sayılı yasanın 56.maddesinde yapılan değişiklik yürürlüktedir.
Öte yandan; bir çok Yargıtay kararlarında da açıkça vurguladığı üzere bu tür yeni yasaların ünlü hukukçu Roubier’in açıkladığı üzere yürürlüğe girmeleri ile görülmekte olan tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği başka bir anlatımla yeni yasanın yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal tesirini göstereceği tartışmasızdır. Bu gibi durumlarda kanunların geriye yürümesinden değil, zaman içerisindeki ani etkileri söz konusu olmaktadır. Esasen HUMK 578 maddesi nedeniyle Yargıtay’ın 7.12.1964 günlü Tevhidi İçtihadı ile Hukuk Genel Kurulunun 9.3.1988 gün 1987/860 Esas, 1988/232 karar sayılı kararında da bu görüşe yer verilmiştir.
Diğer yandan HUMK"nun 296. maddesinde dış ülkede usulüne uygun yetkili memurları tarafından düzenlenen ve onaylanan resmi senetlerin o ülkede yürürlükte bulanan yasalara uygun ve o ülkedeki T.C. Başkonsolosluğu veya konsolosluk görevini yürüten T.C. Siyasi Memuru tarafından onaylanması halinde resmi senet hüküm ve kuvvetinde sayılacağı bu şekilde onaylanmamış senetlerin delil teşkil edip etmeyeceğinin mahkemece takdir olunacağı bildirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti 5.10.1961 tarihli Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Lahey Sözleşmesi’ni 3028 sayılı Kanun ile onaylamış ve bu sözleşme Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti; “Bazı İşlem ve Belgelerin Tasdikten Muaf Tutulması” hakkındaki çok taraflı uluslararası sözleşmeyi de onaylamış ve 16.1.1987 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır. Ancak Sözleşme şartları oluşmadıkça belge davanın kabulüne yeterli delil olarak kabul edilemez. Söz konusu hizmet belgesini doğrulayan başkaca bir delil ve emare de dosya ekinde bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kanunlarının uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklar kamu düzeni ile ilgili olduğundan Mahkemenin ibraz edilen belgelerin yasal ve gerçeğe uygun olup olmadığının re’sen incelenip gözönünde bulundurması gerekir. Ancak; resmi nitelik kazandırılmış belgelere itibar edilerek sonuca gidilebilir.
Mahkemece yapılacak iş;davacıya ibraz ettiği hizmet belgesini HUMK’nun 296. madde uygulaması gereğince T.C. yetkili Sosyal Güvenlik Kurumlarının karşılığı olan Libya ve Suudi Arabistan yetkili sosyal güvenlik kurumlarından davacının çalıştığı günleri gösteren işyerine ait hizmet belgesi, işe giriş çıkış tarihleri,Libya ve Suudi Arabistan iş karnesi, iş güvence karnesi, hizmet cetveli gibi bilgi ve belgeler elde edilip, bu bilgi ve belgelerin o yöredeki Türk Libya ve Suudi Arabistan Elçiliğince veya Başkonsolosluğunca tercümesi yapılarak doğruluğu tastik ettirilip, resmi senet özelliğine kavuşturulduktan sonra eldeki yargılama dosyası içerisine getirtilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Mahkemece yukarıda belirtildiği şekilde davacının çalışma sürelerinin kuşku duyulmayacak biçimde saptanması halinde bu sürelerle sınırlı olmak üzere 3201 sayılı kanunun 3. ve devamı maddeleri gereği borçlandırma hakkından yararlandırılması gerektiği düşünülmelidir.
Mahkemece,bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.07.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.