Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden malik olduğu . ada 13 parsel sayılı taşınmazın üzerinde bulunan eski evde davalının hiçbir haklı dayanağı olmaksızın 2000 yılından bu yana oturduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalıya ait taşınmazın imar uygulaması sonucunda davacı taşınmazına taşkın duruma geldiği gerekçesiyle belirlenen kaim değer karşılığında elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, imar parseline el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; dava konusu ..parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması sonucu oluştuğu, imar uygulaması öncesi 107 ada 7 sayılı kadastral parsel paydaşı olan davalının miras bırakanı tarafından anılan parsel üzerine dava konusu yapının inşa edildiği ve imar şuyulandırması sonucu bu yapının davacının imar parseline taşkın duruma geldiği de anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Ne var ki mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin bu konuda yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Zira dava konusu yapının bulunduğu kadastral parsel malikinin davalının miras bırakanı olduğu, ölümü nedeniyle mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı doğduğu bu nedenle de tüm mirasçılara davanın yöneltilmesi gerektiği açıktır. Diğer taraftan davacının karardan sonra vefat ettiği de sabittir. Bu nedenle tüm bu durumlar değerlendirilerek, öncelikle davacı vekiline davacının mirasçılarından vekalet alması açısından önel verilmesi, vekalet verildiği veya bizzat mirasçıları tarafından dava takip edildiği takdirde davaya devam olunması ve davalı parsellerin tüm maliklerine ya da mirasçılarına davanın yöneltilmesi ve ondan sonra 3194 sayılı yasanın 18. maddesi çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması zorunludur.
Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,27.09.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.