Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ...ada 1 parsel sayılı taşınmazda palmiye sitesi inşa ettiklerini, malzeme temini amacıyla davalı ... Tic. A.Ş. ile sözleşme imzaladıklarını, daha sonra ek bir protokol daha yapıp inşa ettikleri 18 parça taşınmazı diğer davalılara satış suretiyle temlik ettiklerini, davalıların satış bedelinin bir kısmını barter çeki ile ödediklerini, anılan çekleri kullanıp malzeme temininin ve işçilik ödemelerinin söz konusu olmadığını, kandırıldıklarını ileri sürüp, tapu kayıtlarının iptali ile davacı A. adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı H. H. dava konusu taşınmazlardan 52 nolu bağımsız bölümü davacı A.dan satış suretiyle, diğer taşınmazları ise dava dışı kooperatiften tahsis suretiyle edindiğini, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılara, usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.
Mahkemece, davacıların kesin süre içinde eksik harcı ikmal etmedikleri gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Bilindiği ve HUMK.nun 409. maddesinde düzenlendiği üzere işlemden kaldırılmış ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakıldığında HUMK.nun 409/5. maddesi hükmü gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği tabidir.
Ayraca, Hukuk Genel Kurulunun bir çok ilamında da açıkça vurgulandığı üzere, mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur.
Öte yandan, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun l59. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun
tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda ise, mahkemece taşınmazların gerçek değeri olarak kabul edilen meblağ üzerinden 07.05.2009 tarihli oturumda, eksik harcın ikmali bakımından davacı tarafa kesin önel verilmiş ise de, anılan dava değerinin neden ibaret olduğu ve buna terettüp eden harcın miktarı (yatırılması gereken harç) belirtilmemiştir.
Bu durumda; açıklanan ilkelere uygun olmayan kesin önel esas alınarak HUMK.nun 409/5. maddesinden söz edilerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez.
Ayrıca; davacı vekili 28.07.2009 tarihli oturumda, yatırılması istenen harç temin edilinceye kadar davayı atiye terk etmek istediğini bildirdiği halde, bu isteğinde mahkemece değerlendirilmemiş ve karşılanmamış olması da isabetsizdir.
Öyleyse, davacıların anılan hususlara ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.