Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/844
Karar No: 2021/1395
Karar Tarihi: 11.11.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/844 Esas 2021/1395 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/844 E.  ,  2021/1395 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili; aleyhine başlatılan Nazilli 2. İcra Müdürlüğünün 2013/4181 sayılı dosyasında takibin kesinleşmesi sonrası haciz baskısı altında ödeme taahhüdünde bulunan müvekkilinin gerçekte borçlu olmadığını, takipte taraflar arasındaki harici ve geçersiz satış sözleşmesine dayanıldığını ve davalının müvekkilinin başlattığı Nazilli 1. İcra Dairesinin 2013/1577 sayılı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip nedeniyle ödediği 22.700TL senet bedelinin, senet ile sözleşme arasında ilişki kurularak eldeki davaya konu icra takibiyle geri alınmak istendiğini, oysa kambiyo senedinin illetten mücerret olduğunu, bunun yanında senet bedelinin sözleşme bedelini tutmaması, bedelinin nakden alındığının yazılmış olması, tanzim tarihinin 25.02.2012 iken 25.12.2012 yapıldığı gözetildiğinde ödenen senet ile sözleşme arasında bağlantı olmadığının açıkça belli olduğu, davalının senet borcunu hiçbir itirazda bulunmadan ödediğini, bunun yanı sıra geçersiz sözleşmeye dayanılarak cayma bedeli istenmesinde de hukuka uygunluk bulunmadığını ileri sürerek 2013/4181 sayılı takip yönünden müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında taşınmaz alım satımı konusunda imzalanan 25.12.2012 tarihli sözleşme gereği müvekkilinin 2.000TL kaparo verdiğini, kalan satış bedelinin ise devir sırasında ödeneceğinin kararlaştırıldığını ve karşılığında 25.02.2013 tarihli senedin imzalanarak davacıya verildiğini, davacının teminat olarak verilen senedi takibe koyduğunu ve müvekkilinden 27.000TL tahsil ettiğini, bedeli bu suretle ödenen taşınmazın devredilmesi aksi hâlde ödenen bedelin ve gecikme cezasının talep edileceği yönündeki ihtardan sonuç alamayan müvekkilinin eldeki davaya konu icra takibini başlattığını ve davacının bu takipte dosya borcunu kabul ederek ödeme taahhüdünde bulunduğunu, davanın senedin illeten mücerret olduğu iddialarının haksız olduğunu zira davacıyla aralarında tek bir ilişki ve bu ilişkiye dayalı verilen tek bir senet olduğunu, aksi iddia ediliyorsa senedin başka bir hukukî ilişkiden kaynaklandığının davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini, sözleşme geçersiz olsa bile bu sözleşmeye dayalı olarak bedel tahsil eden davacının sebepsiz zenginleştiğini, haczedilen hiçbir mal bulunmadan davacının borcu kabul ederek ödeme taahhüdünde bulunduğu gözetildiğinde haciz baskından da söz edilmeyeceğini ve davacının kötü niyetli olduğunu belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararı:
    6. Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.11.2014 tarihli ve 2014/20 E., 2014/594 K. sayılı kararı ile; davacının aleyhine başlatılan takipte ödeme taahhüdünde bulunduğu, bu nedenle ancak takip borcunu ödediğini ispat edebilmesi kaydıyla menfi tespit kararı verilebileceği, bunun ispatlanmadığı gibi hukukî sebebin geçersizliğine dayanıldığı gerekçesiyle davanın reddine, 4.540TL icra inkar tazminatının davacıdan tahsiliyle davalıya ödenmesine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay (kapanan) 13. Hukuk Dairesinin 21.01.2016 tarihli ve 2015/27025 E., 2016/1124 K. sayılı karar ile; “…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, temyiz eden davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-Davacı, eldeki davada, kesinleşen Nazilli 2. İcra Müdürlüğü"nün 2013/4181 sayılı takip dosyasında borçlu olmadığının tespitini istemiş; davalı, davanın reddini dilemiş; mahkeme ise, davacının İcra Müdürlüğü huzurunda 27.12.2013 de borcu kabul ederek, ödeme taahhüdünde bulunduğunu, davacının ödeme taahhüdünden sonra borcu olmadığını ancak yapılan ödeme kanıtlayabileceğini, bunu da ispat edemediğini benimseyerek, davanın reddine karar vermiştir. Her ne kadar, davacı 27.12.2013 tarihli haciz tutanağında, borcu kabul ederek, ödeme taahhüdünde bulunmuş ise de bu taahhüdün haciz baskısı altında yapıldığı açık olduğundan ayrıca 25.12.2012 tarihli noterde düzenlenmeyen emlak alım-satım sözleşmesinin ve tabii olarak ferilerinin geçersiz oluşu, Nazilli 1. İcra Müdürlüğü"nün 2013/1577E. sayılı dosyasında davacının yaptığı tahsilatın ilgili emlak alım-satım sözleşmesi ile bağının kurulamaması nedeniyle, davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Mahkemece 13.11.2017 tarihli ve 2017/261 E., 2017/549 K. sayılı karar ile; menfi tespit istemine konu takipte talep edilen, geçersiz sözleşmeye dayalı 20.000TL tutarındaki cayma tazminatı yönünden bozmaya uyulmuş, ödenen senet bedeli yönünden ise davalının ödediği senedin taraflar arasındaki geçersiz taşınmaz satış sözleşmesiyle ilgili olduğu, taşınmazın devredilmemesi nedeniyle davalı alıcının senet bedelini ödememek yönündeki şahsi def’îni kambiyo senedindeki temel ilişkiye dayalı olarak davacıya karşı ileri sürebileceği, sözleşmede senet düzenlendiği belirtilerek dava konusu senet ve sözleşme arasında kuvvetli bir ilişki kurulduğu, senet üzerinde bedelinin nakden alındığı yazılı ise de sözleşme ile aksinin ortaya konulduğu, davalının asıl borç ilişkisi ortadan kalktığından devralmadığı bir taşınmaz için bedel ödemesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, Özel Dairenin davacının icra tehdidi altında verdiği ödeme taahhüdünü geçerli saymadığı oysa bu hâlde aynı korumanın söz konusu senedi yine icra tehdidi altında ödemek durumunda kalan davalı yönünden de gözetilmesi gerekeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiş ve cayma tazminatı dışında davanın reddine hükmedilmiş, icra inkar tazminatı hakkında herhangi bir hüküm tesis edilmemiştir.

    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki harici taşınmaz satış sözleşmesinde bakiye satış bedeli için senet verileceği düzenlemesinin yer aldığı olayda, dava konusu senedin geçersiz sözleşme çerçevesinde verilen senet olduğunun kabul edilip edilemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre, davalının davacı tarafından aleyhine başlatılan icra takibinde ödediği söz konusu senet bedelini, temel ilişkinin geçersizliğinden bahisle geri almak yönünde başlattığı icra takibi yönünden, haciz sırasında ödeme taahhüdünde bulunan davacı borçlunun senet bedelini iade borcu bulunmadığını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunmasının haklı ve yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle, direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

    IV. GEREKÇE
    13. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
    14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/3 maddesinde ise “Hükmün tefhimi herhâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu durum yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
    15. Diğer taraftan, Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
    16. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3 maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
    17. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
    18. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429. maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme, tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra da ilk karardan farklı bir karar veremez. Gerekçe genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir. Başka bir deyişle direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de kararı değiştirmemelidir.
    19. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
    20. Nihayet direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
    21. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince; mahkemece ilk kararda, eldeki davaya konu takipteki senet bedeli üzerinden, davacının menfi tespit talebinin reddedilmesi sonucuna bağlı olarak icra inkar tazminatına hükmedilmişken, direnme adı altında verilen kararda direnme noktasıyla bağlantılı bu yöne ilişkin hiçbir hüküm tesis edilmemiştir. Oysa direnme kararı verildikten sonra mahkemece yapılması gereken, uyulan bozma nedenleri dışında 6100 sayılı HMK"nın 294 ve 297. maddelerine uygun şekilde, verilen ilk karar gibi hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.
    22. Bu şekilde hem HMK’nın 297. maddesine aykırı şekilde tarafların talepleri hakkında açık hüküm sonucu oluşturulmadığı gibi ilk karardan farklı hüküm tesis edildiği anlaşıldığından usule uygun bir direnme kararının varlığından bahsedilemez. Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapılabilmesi için öncelikle usulüne uygun şekilde tesis edilmiş bir direnme kararının varlığı şarttır. Nitekim re’sen gözetilmesi gereken bu husus davalı vekilinin temyiz dilekçesinde de dile getirilmiştir.
    23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde icra inkar tazminatının Kurul önüne gelen uyuşmazlık dışında kaldığı, bu yöndeki incelemenin Özel Dairece yapılacağı, bu nedenle ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    24. Ayrıca dava tarihi 10.01.2014 olduğu hâlde direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 12.04.2017 olarak yazılmış olması mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata olarak niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
    25. Sonuç olarak ön sorunun varlığı nedeniyle direnme kararının usul yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

    V. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
    Bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.11.2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi