Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar,1658 ada 1 parsel sayılı taşınmaz için zilyetliğe dayanarak açtıkları davada adlarına tescil kararı verilmişse de taşınmazın imar ıslah çalışmaları sonucu tapu kaydının 10095 ada 7 parsel olarak kayıtlanması nedeniyle kesinleşen kararın infaz edilemediğini,bunun üzerine 10095 ada 7 parsel için yeniden açtıkları tescil davasının da kabul edildiğini,önceki kayıt malikinin mirasçısı olan davalı A.T.’nun ve vekili sıfatıyla hareket eden davalı A.Ç.!in o davada müdahil olduklarını,infaz aşamasında taşınmazın A. T.’na intikalinin sağlanarak aynı gün A.Ç.’e satıldığını öğrendiklerini ileri sürüp tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı A.tapu kaydına güvenerek taşınmaz satın alan iyi niyetli 3.kişi olduğunu bildirip davanın reddini savunmuş,diğer davalı A.yanıt vermemiştir.
Mahkemece,tapu iptal ve tescil hükmünün davacılar ile davalı A. için kesin hüküm niteliğinde olduğu,A.nın verdiği vekaletnameye göre A.’in davadan haberdar olduğu,iyi niyetli 3.kişi olarak değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davalı A.T.hakkındaki davanın husümetten reddine,davalı A.Ç. hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı A. Ç.vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.7.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat B.K. ile temyiz edilen vekili Avukat M. B. geldiler,duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava,yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup,mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden;1658 ada 1 sayılı kadastral parselin genel kadastro sırasında malik hanesinin açık bırakılmak suretiyle tespitinin yapıldığı ve buna karşı M.Y. ve F.N.nin taşınmazın kendilerine ait olduğu yolunda İstanbul 15.Asliye Hukuk Mahkemesinde Kadastro Mahkemesi sıfatıyla açmış oldukları davanın 24.6.1960 tarih,1959/25 E,1960/137 sayılı kararı ile kısmen kabul edilerek sicil kaydının bu kişiler adına 1658 ada 9 parsel olarak hükmen oluştuğu,daha sonra 1996 tarihinde M. F. Ö.ve arkadaşlarının Hazine ve Şişli Belediyesine husumeti yönelterek 4721 sayılı TMK’nun 713/2. md. (743 sayılı Medeni Kanunun 639/2 mad.) gereğince tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiğinden bahisle açtıkları davanın Şişli 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin (Kadastro Mahkemesi Sıfatıyla ) 15.12.1998 tarih, 1996/464 esas, 1998/1058 sayılı kararı ile kabulle sonuçlanarak Yargıtay incelemesinden de geçmek suretiyle 28.09.1999 tarihinde kesinleştiği, ne var ki, anılan bu kararın infazının söz konusu parselde 2981/3290 sayılı İmar Affı Kanununun 10/c maddesi hükmü uyarınca işlem yapıldığı ve 10095 ada 7 nolu parsel olarak yeni imar parselinin oluşması sebebiyle infaz edilememesi üzerine davacıların bu defa kayıt malikleri olan M.Y.ve F.N.ile birlikte Hazine ile Şişli Belediyesi aleyhine aynı nedene dayanarak dava açtıkları ve Şişli 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.06.2007 tarih, 2002/272 esas, 2007/263 sayılı kararı ile de anılan davanın kabulle sonuçlandığı ve 25.06.2008 tarihinde kesinleştiği, ancak bu arada A.T.nun M.Y. ve F. N.nin mirasçısı olması sebebiyle aldığı veraset ilamına göre 13.09.2006 tarihinde taşınmaz kaydının adına intikalini sağladığı ve aynı tarihte de diğer davalı A. Ç.’e satış suretiyle temlik ettiği, bu sefer davacıların lehlerinde sonuçlanan iki tescil hükmünü ileri sürmek suretiyle eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davacıların 1996 tarihinde açtıkları 1996/464 esas sayılı davada kayıt malikleri olan M.Y. ve F. N.yer almamış ve husumet kendilerine tevcih edilmemiştir. Oysa tapunun hukuki kıymetini kaybettiği ve zilyetlikle tescil koşulları oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kayıt malikleri davada yer almadıklarına göre elde edilen hükmün bu kişileri ve mirasçısını bağlamayacağı açıktır. Diğer taraftan 28.02.2002 tarihinde açılan Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/272 esas sayılı kararında da her ne kadar husumet kayıt maliklerine yöneltilmiş ve bu şekilde davacıların lehinde iptal ve tescil hükmü verilmişse de anılan davanın açılış tarihinde kayıt malikleri olan M.Y.ve F.’un ölü oldukları kayden ve dosya kapsamı ile sabittir.
Bilindiği üzere; 04.05.1978 tarih ve 4/5 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca ölü kişi veya kişiler aleyhine dava açılamayacağı gibi sonradan mirasçılarının davaya girmeleri de onlara taraf sıfatını kazandırmaz. Ayrıca ıslah yoluyla dahi olsa hasım değiştirilmesine olanak yoktur. Bu ilke ve düzenleme karşısında dava tarihinde ölü olduğu saptanan kayıt malikleri aleyhine kurulan hükme hukuki netice bağlanamayacağı ve kayıt maliklerinin mirasçılarını da ilzam etmeyeceği açıktır.
O halde, yukarıda değinilen ilkeler ve somut olgular gözetildiğinde, özellikle, davacıların lehinde olan iptal-tescil hükümlerinin davalılar aleyhine hukuki netice doğurmayacağı bu sebeple davacıların açtığı davada haklı olduklarını kabul etmek olanaklı değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı A.in temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 13.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.