
Esas No: 2010/13770
Karar No: 2012/4179
Karar Tarihi: 15.03.2012
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2010/13770 Esas 2012/4179 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 19/06/2009 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 13/07/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraflar vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, kararı taraflar temyiz etmişlerdir.
Davacı savcı olduğunu, bağ evi yapımı işini dava dışı müteahhide verdiğini, müteahhidin ev yapımı işinde kullanılmak üzere kumu davalıdan aldığını, kumun parasını alamayan davalının, kendisini ve müteahhidi kum bedelini ödemeyerek dolandırdıkları iddiasıyla savcılığa şikayet ettiğini böylece asılsı iddialarla iftira ettiğini belirterek manevi tazminat istemiştir.
Davalı taraf yasal şikayet hakkını kullandığını, davacının bağ evi inşaatına kum verdiğini, bedelin inşaat sahibi davacı ve müteahhit tarafından istenmesine rağmen ödenmediğini, davacı ile müteahhit arasındaki sözleşmeyi bilemeyeceğini, kumu davacıya verdiğini bildiğini ve kum bedelini alabilmek için şikayette bulunduğunu savunmuştur.
Yerel mahkeme, davalının delil olmadan şikayette bulunduğunu, davacının dolandırıcılık suçunu işlemediğini bildiği halde şikayet ettiğini gerekçe göstererek davayı kısmen kabul etmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda, davacının bağ evi yapımı için dava dışı Ali Özer ile anlaştığı, bu kişinin davacının inşaatında kullanmak için davalıdan kum istediği, davalının davacı hakkında araştırma yaptıktan sonra piyasa fiyatının altında bir bedelden ..."e kum verdiği, sonrasında bu kişinin davalıya kum bedelini ödemeyip davacı savcının ödemediğini gerekçe gösterdiği, davalının bu kez davacı savcıya giderek kum bedelini istediği ve davacının paranın müteahhide ödendiğini, bu nedenle bu kişiden ödemesini istemesini söylediği, tekrar müteahhitten parayı isteyen davalıya "müteahhidin davacının para ödemediğini, zarara ihtiyacı olduğunu söylediği ve aradan uzun zaman geçmesine rağmen parasını alamayan davalının bu hareketler karşısında aldatıldığı düşüncesiyle davacı ve müteahhidi savcılığa şikayet ettiği hazırlık evrakı ve dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Davalının parasının ödenmemesi üzerine bir çare bulmak için bu yola başvurduğu ve "dolandırıcılık"ifadesini de suçun adı olarak kullandığı olayların gelişim biçimi ile şikayette emareler bulunduğu sabit olduğundan davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/03/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.