Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/8750
Karar No: 2015/93

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2014/8750 Esas 2015/93 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2014/8750 E.  ,  2015/93 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan 21.05.2014 günlü hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili Av. ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 20.01.2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden vekili Av. ... geldi, diğer taraftan Hazine vekili Av.... ve Orman Yönetimi vekili Av.... geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü;
    K A R A R
    Davacı vekili 24.08.2011 havale tarihli dilekçe ile,... İlçesi,...Köyünde kain 102 ada 1 parsel sayılı taşınmazın müvekkili tarafından 1990 yılında ...isimli kişiden satın alındığı, ancak orman tahdidi içinde kaldığı gerekçesiyle Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı karar ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle tesciline karar verilmesine rağmen hükmün hâlen tapu sicilinde infazının yapılmadığından yeniden müvekkili davacı adına tesciline, aksi takdirde taşınmazın rayiç bedeli kadar tazminatın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000.- TL"lik kısmının en yüksek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemi ile ... Bakanlığı İl Müdürlüğüne husumet yönelterek dava açmıştır.
    Davacı vekili 25.04.2013 havale tarihli dilekçe ile, bilirkişi raporlarına göre tazminat istemlerini 394.604,00.- TL olarak ıslah etmiştir.
    Davalı idare vekili, çekişmeli taşınmazın mülkiyetinin hükmen orman olduğu ve 17.02.2001 tarihli yazı ile tescil için istemde bulunulduğu, tazminata ilişkin de hukukî sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, çekişmeli taşınmazın Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı karar ile tapu kaydının iptaline karar verildiği, hükmün 22.09.1995 tarihinde kesinleştiği, orman alanlarında kalan taşınmazın zilyetlik yoluyla iktisap edilemeyeceği gerekçesiyle mülkiyete ve tazminata ilişkin davanın reddine, harç ve yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 1320.- TL ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk dairesi tarafından bozulmuştur.
    Dairece 24.12.2013 gün 2013/8758-12152 sayılı bozma kararında özetle “...davacı tarafından açılan davanın, dava konusu 102 ada 1 parselin Asliye 2. Hukuk Mahkemesi"nin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı kararı ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle tesciline karar verildiği, ancak hâlen tapu sicilinde infazının yapılmadığı belirtilerek yeniden adına tescili, aksi takdirde Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulması nedeniyle devletin hukukî sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemli olarak terditli dava açıldığı, taşınmazın mülkiyetinin, Türk Medenî Kanununun 705. maddesi uyarınca kesinleşen mahkeme kararı sonucunda tapu sicilinden önce kazanılması nedeniyle kuru mülkiyeti Hazine, kullanım hakkı Orman Yönetimine geçtiği, tapu sicilinin tutulmasından dolayı Devletin objektif sorumluluğunun bulunduğundan, Orman Yönetimi ve Hazineye husumet yaygınlaştırılarak taraf teşkili sağlandıktan sonra, tarafların delilleri toplanarak uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekir...” denilmiştir.
    Mahkemece, bozma kararına uyulduktan ve taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiştir.
    Dava, tapu iptal ve tescil ile Medenî Kanunun 1007 maddesi uyarınca açılan tazminata ilişkindir.
    Yörede, 3116 sayılı Kanuna göre 1939 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu vardır. Daha sonra 1985 yılında 2896 sayılı Kanuna göre yapılan ancak ilân edilmeyen aplikasyon, orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosu ve 2/B madde uygulaması ile 1987 yılında 3373 ve 3302 sayılı kanunlara göre yapılıp kesinleşen aplikasyon, orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosu ve 2/B madde uygulaması vardır.
    1) Davacı vekilinin tapu iptal ve tescil davasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;
    İncelenen dosya kapsamına göre, dava konusu 102 parsel sayılı taşınmaz, hâlen davacı adına tapu sicilinde kayıtlıdır, ancak Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı karar ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle tesciline karar verilmiş ve hüküm kesinleşmekle, eldeki dava yönünden tarafları ve konusu aynı olan kesin hüküm oluşmuştur. Kesin hüküm dava şartı olup, istek olmasa bile mahkemece re"sen nazara alınır. Bu nedenle davanın reddine ilişkin verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından, temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2) Davacı vekilinin, tazminat istemine ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
    İncelenen dosya kapsamına göre, dava terditli dava olarak açılmıştır. Terditli davaya ilişkin olarak, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunda herhangi bir hüküm bulunmamakta olup, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanununun 111. maddesinde, davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik-ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebileceği belirtilmek suretiyle düzenlenmiştir. Mahkemece, davacı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası istemi reddedildikten sonra, terditli olarak açılan tazminat davasının da zamanaşımı süresinin dolduğu nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, Medeni Kanunun 1007. maddesine istinaden açılan tazminat davalarında zamanaşımı süresinin ne olduğu ve ne zaman başlayacağının tartışılması gerekmektedir.
    Mülkiyet hakkı, Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Kanun ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ... VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, Köktepe - Türkiye davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının, 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1.maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; Tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan T.M.K. m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Anılan Kanun maddesinde düzenlenen sorumluluk, objektif (kusursuz) sorumluluk olup, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 41. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 72. maddesindeki (818 sayılı yasanın 66.maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esas olup, busüre Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün 1994/38-443 sayılı ilâmının kesinleşmesinden sonra tapu sicilinin terkin edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Çünkü, terkin tarihine kadar davacı tapu maliki olup, zararın da terkin ile gerçekleştiği dikkate alındığında, zamanaşımının tapunun terkin tarihinden itibaren başlatılması gerekmektedir. Bu hale göre, tapu kaydının halen terkin edilmediği, bu nedenle davada zamanaşımı süresi başlamadığı anlaşıldığından, davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken Medenî Kanunun 1007. maddesi uyarınca, Devletin objektif sorumluluğuna dayalı olarak açılan temyize konu davada, BK"nın 146. maddesinde düzenlenen 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
    SONUÇ: 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tapu iptal ve tescil davasına ilişkin temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz incemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
    2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tazminat davasına ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile, MK 1007. maddesi uyarınca açılan tazminat davasına ilişkin olarak kurulan hükmün BOZULMASINA, temyiz incemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, temyiz harcının istek halinde iadesine 20/01/2015 günü oy çokluğu ile karar verildi.

    (Karşı oy) (Karşı oy)

    KARŞI OY

    Davacı taraf 24.08.2011 tarihinde, ... Köyü 102 ada 1 parsel sayılı taşınmazın müvekkili tarafından 1990 yılında önceki malikinden satın alındığını, ancak Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı kararı ile orman tahdit sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesine rağmen halen hükmün infazının yapılmadığını öne sürerek taşınmazın yeniden müvekkili davacı adına tesciline, aksi takdirde taşınmazın rayiç bedelinin tahsiline karar verilmesi istemiyle terditli dava açmıştır.
    Mahkemece davanın tümü ile reddine dair verilen önceki günlü ilk hüküm dairemizce; "husumetin Hazineye de yaygınlaştırılması gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra taraf teşkili sağlanmış, davaya dahil edilen hazine vekilinin süresinde verdiği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def"inde bulunması üzerine de mülkiyete yönelik davanın orman alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle, tazminata yönelik davanın da zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
    Yerel mahkemece verilen bu son hüküm de davacı vekilince temyiz edilmiş, dairemizce yapılan inceleme sonucunda davacı vekilinin tapu iptal ve tescil davasına ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra tazminat davasında verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde özetle “Terkin tarihine kadar davacı tapu maliki olup, zararın da terkin ile gerçekleştiği dikkate alındığında Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin asliye hukuk mahkemesinin 02.11.1994 gün ve 1994/38-443 sayılı ilâmının kesinleşmesinden sonra ve tapu sicilinin terkin edildiği tarihten itibaren başlatılması gerektiği, buna göre davada henüz zamanaşımı süresinin işlemeye başlamadığı gerekçesiyle tazminat davası yönünden verilen hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkemece davacı tarafın mülkiyete yönelik tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin bu dava yönünden verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının reddedilmesi doğrudur. Yine tazminat istemiyle açılan davada Türk Medenî Kanunu (TMK)"nın 1007. maddesi gereğince Hazinenin sorumlu olduğu ve davada 6098 sayılı
    Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği konusunda da dairemiz çoğunluğu ile aramızda görüş aykırılığı bulunmamaktadır.
    Ne var ki, somut olayda davacı zararının daha önce görülen tapu iptal ve tescil davasında verilen hükmün kesinleştiği tarihte gerçekleştiği ve zamanaşımı süresinin de bu tarihte işlemeye başladığı, görülmekte olan davanın 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığı düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.
    Şöyle ki;
    Bilindiği üzere TMK 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur" denilerek devletin objektif sorumluluğu düzenlenmiştir. Devletin bu maddeden kaynaklanan sorumluluğundan söz edilebilmesi için öncelikle bir zararın meydana gelmesi ve bu zararın da tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanması zorunludur. TMK"nın 704. maddesinde açıklanan tapuda kayıtlı taşınmaz mülkiyeti, aynı kanunun 705. maddesi uyarınca kural olarak tescil ile kazanılır. Bu halde tescil kurucu nitelikte olduğundan yeni malik tescille mülkiyeti kazanırken varsa eski malikin mülkiyet hakkı da terkin veya tapu kaydının iptali ile aynı tarihte sona ermektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise bu genel kuralın ayrık hali (istisnası) açıklanmış ve miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde taşınmaz mülkiyetinin tescilden önce kazanılacağı öngörülmüştür. Kanunda sınırlı olarak sayılan bu ayrık hallerde taşınmaz mülkiyetinin kazanılabilmesi için tescilin ( dolayısıyla eski malikin mülkiyet hakkını kaybetmesi için de terkin veya tapu iptalinin) zorunlu olmadığı, taşınmaz mülkiyetinin bu hallerin gerçekleşmesi ile tescil gerekmeksizin kazanılacağı, bu hallerde tescilin kurucu değil açıklayıcı nitelikte olduğu gerek bilimsel öğretide ve gerekse Yargıtay içtihatlarında tartışmasız kabul edilmektedir.
    Somut olaya gelince; dosya içeriğinden davaya konu taşınmazın davacı adına tapuda kayıtlı iken orman idaresi tarafından açılan dava sonucunda Beykoz Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 02.11.1994 gün 1994/38-443 sayılı ilâmı ile davacı adına olan tapu kaydının iptaline ve taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verildiği, bu kararın 22.09.1995 tarihinde kesinleştiği, ancak hükmün tapu sicil müdürlüğünde infaz edilmediği, tapu sicilinde malik olarak halen davacının göründüğü anlaşılmaktadır.
    Az yukarıda açıklanan ve TMK 705. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen özel hüküm gözetildiğinde tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 22.09.1995 tarihi itibarıyla davaya konu taşınmazın mülkiyetinin el değişerek Hazineye geçtiği, davacının mülkiyet hakkını kaybettiği kuşkusuzdur. Bu halde tescil kurucu değil açıklayıcı nitelikte olduğundan hüküm doğrultusunda hazine adına tescilin yaptırılmaması ancak yeni ve gerçek malik olan hazinenin taşınmazla ilgili herhangi bir tasarruf işlemi yapmasına engel olur. Bunun dışında mülkiyetin kazanılıp kaybedilmesi yönünden sonuca etkisi bulunmamaktadır.
    6098 sayılı Borçlar Kanununun 146 ıncı (818 sayılı Kanunun 125 inci) maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresi alacağın muaccel (istenebilir) hale geldiği gün işlemeye başlar ve 10 yıl sonra aynı gün dolar. Somut olayda davacının mülkiyet hakkını mahkeme kararı ile kaybettiği kaybettiği 22.09.1995 tarihi itibarıyla zararın doğduğu ve bu tarihte tazminat alacağının muaccel (istenebilir) hale geldiği gözetildiğinde zamanaşımı süresinin 22.09.2005 tarihinde dolduğu, davanın açıldığı 24.08.2011 tarihi itibariyle 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin fazlasıyla geçtiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca mahkemenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin kararı yerinde olduğundan hükmün onanması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, zamanaşımı başlangıcı olarak terkin tarihini esas alan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi