Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/2254
Karar No: 2020/3187
Karar Tarihi: 05.10.2020

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/2254 Esas 2020/3187 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2020/2254 E.  ,  2020/3187 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 17/01/2012 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05/11/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
    Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının davalı ..."e yükletilmesine, peşin alınan harcın bundan mahsubuna 05/10/2020 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
    Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    Davacı vekili; müvekkiline ait sosyal medya hesabı üzerinden davalılar tarafından hakaret içeren ifadelerle mesaj gönderildiğinden bahisle manevi tazminat talep etmiştir.
    Davalılar, davacıyı tanımadıkları gibi aynı şehirlerde de ikamet etmediklerini, bu nedenle davacıya hakaret etmeleri için bir neden bulunmadığını, söz konusu mesajları kendilerinin göndermediklerini, bu hususun teknik inceleme sonucu ortaya çıkacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
    İlk derece mahkemesi 02/07/2013 tarihli kararında; davalıların davacıyı tanımıyor olmaları, aralarında manevi tazminata konu eylemi işlemelerini gerektirir bir ilişkinin bulunmaması, eylemin davalılar tarafından gerçekleştiğinin sabit olmadığı gibi ceza mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle hukuk hâkimini bağlamaması gözetilerek davanın reddine karar vermiştir. Bu kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemiz, 06/03/2019 tarihli ve 2016/16612 esas, 2019/1233 karar sayılı ilamıyla; “Davacının facebook sayfasına sinkaflı sözler içeren mesajlar gönderildiği, suça konu mesajlar gönderildiği bilgisayarların IP numaralarının davalılara ait olduğu, davacının e-posta ve facebook adreslerine mail ve mesaj atıldığı saatlerde, mailin ve mesajın bırakıldığı mail adresine davalıların internete çıkış yaptıkları IP adresi üzerinden bağlantı yapıldığı anlaşıldığından, dava konusu mesajların gönderilmesinden hat sahibinin sorumludur.” şeklindeki düşünceyle anılan kararı bozmuştur. İlk derece mahkemesinin ret kararının usul ve kanuna uygun olduğunu düşündüğümden söz konusu karara katılmayarak muhalif kaldım. Bozmaya uyan mahkemece bozma ilamı doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı ... vekili bu kararı temyiz etmiştir. Dairemiz bu kez; kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görmediği temyiz itirazlarını reddederek hükmü onamıştır.
    A) Davanın Esası Yönünden Değerlendirme
    Dava konusu olayda davalıların davacıyı sosyal medya üzerinden suç teşkil eden fiillerle rahatsız ettikleri hususu, ceza yargılama sürecinde de hukuk yargılama sürecinde de tartışmalıdır.
    Bilindiği üzere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının son cümlesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. Dolayısıyla somut davada ceza mahkemesince verilen hüküm, hukuk hâkimi bakımından bağlayıcı değildir.
    Öte yandan; davalıların söz konusu eylemi gerçekleştirdiklerine dair tek delil, hukuk mahkemesince alınan 22/04/2013 tarihli bilirkişi raporudur. Bilgisayar teknikeri bilirkişiden alınan bu rapor kapsamına göre; “Davacının e-posta ve facebook adreslerine ahlak dışı mail atan şahıs veya şahısların tespitinin mümkün olmadığı, … davalıların kullandıkları ... hattının şifresini kırarak kimliği belirsiz şahısların davalılara ait kablosuz internet üzerinden bu suçu işleyebilecekleri, bunun tespitinin mümkün olamayacağı…,” hususları tespit edilmiştir.
    Bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere ... hattı üzerinden kablosuz internet kullanımı sonucu davaya konu eylemin gerçekleşme ihtimalinin bulunduğu anlaşılmaktadır. IP ise ağa bağlanan kişiyi değil, ancak bilgisayarı tespit edebilir, bilgisayarın o an kim tarafından kullanıldığının tespiti gerekir.
    Davalıları haksız eylem dolayısıyla sorumlu tutabilmek için fiil, hukuka aykırılık, zarar ve illiyet bağı ilkelerinin birlikte gerçekleşmiş olması zorunludur. İlk derece mahkemesinin bozma öncesi kararında; davalıların davacıyı hiç tanımadıkları, sosyal ve
    fiziki olarak aralarında davaya konu eylemi gerçekleştirmelerini gerektirir bir ilişki bulunmadığı, davalıların kişiliği, yapmış oldukları meslek ve her iki davalının da birbirini tanımadıkları tespiti yapılmıştır. Dolayısıyla davalıların hukuka aykırı fiili gerçekleştirdikleri hususu sabit olmadığından kusura dayalı sorumluluk ilkeleri uyarınca davalıları sorumlu tutmak mümkün değildir.
    Öte yandan; kusura dayalı sorumlulukları açık ve kesin olarak belirlenemeyen davalıların kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca da sorumlu tutulabilmeleri mümkün değildir. Çünkü sorumluluk hukukunda aslolan kusura dayalı sorumluluktur, kusursuz sorumluluk ise istisnadır. İstisnai hükümler dar yorumlanır, kıyas yoluyla genişletilemez ve kanunda açıkça ve ayrıca düzenlenmedikçe kusursuz sorumluluk yoluna gidilemez.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalıların davacıya yönelik eylemleri nedeniyle sorumlu tutulabilmeleri hukuken mümkün görülmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
    B) Usuli Kazanılmış Hak İlkesi Yönünden Değerlendirme
    Bilindiği üzere bir davada, mahkemenin veya tarafların yaptıkları bir usul işlemi sebebiyle taraflardan biri lehine doğan ve göz önüne alınması zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denir. Bu müessesenin kanuni bir dayanağı bulunmayıp 1960’dan günümüze Yargıtay uygulamaları ile benimsenmiş ve akademik çalışmalarla da kabul görmüş bir ilkedir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04/02/1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı yine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09/05/1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı içtihatları). Usuli kazanılmış hak müessesesi, Yargıtayın bozma ilamına mahkemece uyulduktan sonra bozma ilamının bağlayıcı etkisinin kapsamını belirlemek amacıyla Türk hukuk sistemine girmiştir.
    Usuli kazanılmış hak; usul ve esasa yani hukuka uygun karar verilmesinin, yargı kararlarında istikrarın, yargılamanın hızlı sonuçlandırılmasının ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarına hizmet eden müessesedir. Yukarıda tarih ve sayıları verilen içtihadı birleştirme kararlarında bu husus şöyle açıklanmıştır:
    “Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; Usul Kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.”
    Ancak kamu düzeni ve hakkaniyet ilkeleri nedeniyle uygulamada bu hakka birçok istisna getirilmiş ve hakkın kapsamı epeyce genişletilmiş ve genişletilmeye de devam etmektedir. Uygulama ve doktrin tarafından geliştirilen ve sınırları çizilmeye çalışılan bu kurumu, yargılamada uyulması zorunlu bir hak olarak kabul etmek ve katı bir biçimde uygulamak, hakkaniyete aykırı sonuçlar da doğurabilmektedir.
    Usuli kazanılmış hak, esasen Yargıtayın bozma ilamı sonrası karar veren ilk derece mahkemesinin yapacağı yargılamanın sınırlarını belirlemek amacı ile gündeme gelmiştir. Böylece, Yargıtay içtihatlarında sıklıkla tekrarlandığı üzere, bozma ilamı ile davanın, usul ve kanuna uygun bir yola sokulması amaçlanmıştır. İlk derece mahkemesince artık Yargıtay tarafından gösterilen ve doğru olduğu kabul edilen usul ve esaslar dairesinde yargılama yapılması zorunlu hâle gelmiştir. İlk derece mahkemesinin bozma ilamına uyması hâlinde artık Yargıtay tarafından gösterilen yolda ilerlemesi beklenir. Böylece; hem yargılamanın, Yargıtayca bozma ilamıyla çizilen esaslar dâhilinde devam ettirilerek doğru, adil ve hızlı bir biçimde sonuçlanması amacına ulaşılır, hem de mahkemeler arasındaki hiyerarşi, uyum, kararlardaki istikrar ve dolayısıyla da kamu düzeni sağlanmış olur.
    Ancak bütün bu ihtimaller, Yargıtayın usul ve esas bakımından isabetli kararlar verdiği hâllerde geçerlidir. Yargıtay, bozulan karar tekrar önüne geldiğinde yanlış yaptığını fark etmişse yukarıda getiriliş gerekçeleri açıklanan usuli kazanılmış hak müessesesinin amaçları ortadan kalkmaktadır. Yargıtayın, yanlış kararda ısrar etmesi hâlinde yargılamanın doğru, adil ve hızlı bir biçimde sonuçlanması ve mahkemeler arasındaki hiyerarşi ve uyumun sağlanması ilkelerinden artık söz edilemez. Yargı merciince verilen hukuka aykırı bir kararın taraflardan biri lehine hak doğurması kabul edilemez ve usuli kazanılmış hak ilkesi, yanlıştan dönülmemesi için gerekçe olamaz. Tam aksine yanlıştan dönülmesi hâlinde dava doğru mecraya girmiş olur ve hakkaniyetin sağlanması, hukuki alanda istikrar, yargılamanın hızlı sonuçlandırılması ve kamu düzeni ilkeleri gözetilmiş olur.
    Bunun içindir ki usuli kazanılmış hak müessesesine sürekli istisnalar getirilmektedir (kanun değişikliği, içtihadı birleştirme kararı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, kamu düzenine aykırılık, mahkemenin görevi, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, talepten fazlasına karar verilmiş olması, bozma sonrası tarafların açık veya zımni iradeleri ile yargılamanın seyrinin değişmesi, harcın hesaplanmasında hata, maddi hata vb). Bu hâllerde de bozma sonrası taraflardan biri lehine durumlar söz konusu olabilmekte, hakkaniyete aykırı sonuçlar ortaya çıktığından usuli kazanılmış hak kuralı esnetilmeye çalışılmaktadır.
    Bu açıklamalar göstermektedir ki Yargıtayın bozma ilamına uyan mahkeme, artık bozma gereğince işlem yapmak zorundadır, ancak bozma sonrası verilen kararın kanun yolu incelemesini yapan merci, özellikle temel hak ve özgürlüklerin üstün tutulması gereken hâllerde verdiği ilk kararından dönebilmelidir.
    Usuli kazanılmış hak müessesesi Yargıtay uygulamalarıyla hukuk sistemimizde yer almış, kanuni dayanağı bulunmayan bir ilkedir. Kanun ile düzenlenmiş olsa bile Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi uyarınca adil yargılanma hakkı ile çatıştığında adil yargılanma hakkına üstünlük tanınması anayasal zorunluluk iken yargısal içtihatlarla hukuk sistemine girmiş olan bu müesseseye adil yargılanma hakkı karşısında üstünlük tanımak mümkün değildir. Bu nedenle, Dairemizin bozma ilamına uyulmak suretiyle yeni bir karar verilmesi nedeniyle, başka bir anlatımla usuli kazanılmış hak ilkesi gözetilerek ilk derece mahkemesi kararının onanmasının, davalının adil yargılama hakkını kısıtlar nitelikte olduğu düşüncesinde olduğumdan ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiği kanaatindeyim.
    Sonuç itibarıyla; davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulüne dair hükmün onanması yönündeki Sayın Çoğunluğun düşüncesine iştirak etmiyorum. 05/10/2020.














    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi