12. Ceza Dairesi 2015/16871 E. , 2016/8873 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Karar tarihi : 15/05/2014
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : 5271 sayılı CMK"nın 223/2-a maddesi uyarınca Beraat
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık müdafince ibraz olunan 12/08/2014 havale tarihli ve vekalet ücreti yönünden düzeltilerek onama istemli dilekçenin, temyize cevap dilekçesi olduğu kabul edilerek, temyiz incelemesinin kapsamı dışında bırakılmıştır.
Katılan vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete"de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ - yayım - internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh - ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanunu"nda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; sanığın, İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu"nun 15/11/1995 tarih ve 7755 sayılı kararı ile tescilli 1. derece doğal sit alanı içerisindeki Maliye Hazinesi"ne ait taşınmaz üzerinde mevcut bina ve çevresinde izinsiz inşai ve fiziki müdahalelerde bulunduğu, sözü edilen müdahalelerin, kolluk kuvvetlerince düzenlenen 23/05/2008, 21/07/2008, 10/08/2008, 11/08/2008 ve 28/08/2008 tarihli tutanaklar ile belirlendiği, her ne kadar sit tescilinin mahallinde ilan edildiğine dair herhangi bir bilgi - belgeye ulaşılamamış ise de, hazineye ait taşınmaz üzerinde ve dolayısıyla hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen eylemler bakımından, sit ilanının yapılmış olup olmamasının önem arz etmediği, bu nedenle, mahkeme kabulünün aksine, atılı suçun tüm yasal unsurlarının gerçekleştiği;
Ancak, inceleme konusu davanın dayanağını oluşturan 23/05/2008 tarihli tutanakta, binaya dış cephe kaplaması yapıldığının; birleşen 2009/190 Esas sayılı dava dosyasının dayanağını oluşturan 10/08/2008 tarihli tutanakta ise, dış mantolamanın ve dış cephe boyasının devam ettiğinin, pencere ve kapıların takıldığının, binanın önüne 5 x 30 metre ebadında beton duvar yapıldığının belirtildiği, 23/05/2008 tarihli tutanağa dayanılarak düzenlenen 17/04/2009 tarihli iddianamede, “dış cephe kaplaması” fiili dava konusu edilirken, 10/08/2008 tarihli tutanağa dayanılarak düzenlenen 24/12/2008 tarihli iddianame ile, “kaçak inşaat yapma” fiilinden dolayı sanık hakkında dava açıldığı, açılan davaların 06/11/2009 tarihli karar ile birleştirildiği;Bununla birlikte, yukarıda sözü edilen 21/07/2008, 11/08/2008 ve 28/08/2008 tarihli tutanaklara istinaden sanık hakkında dört ayrı dava daha açıldığı, açılan davaların, Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2008/943 - 2009/414 sayılı dosyası kapsamında birleştirildiği, anılan dava dosyalarında bütün olarak, “ön garaj tarafı direk üzerine perde beton atılması”, “binanın iç - dış tadilatının yapılması”, “dış cepheye mantolama ve Amerikan siding uygulanması”, “binanın ön kısmına beton direkler inşa edilmesi”, “bina içerisinde sıva ve tadilat yapılması”, “ön kısımda bulunan arazi içerisine 34 metre kare ebadında yüzme havuzu inşa edilerek, havuzun dört cephesine kalıp çakılması” fiillerinden dolayı sanığın yargılandığı, yargılama sonunda 08/06/2009 tarihli karar ile 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanık hakkında mahkumiyet hükmü tesis edildiği, hükmün temyiz olunmaksızın 15/09/2009 tarihinde kesinleştiği;
Gerek incelenen dosya gerekse Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2008/943 - 2009/414 sayılı dosyası içerisinde bulunan tutanak ve iddianameler bir arada değerlendirildiğinde; sanık hakkında düzenlenen son tutanağın ve ilk iddianamenin her ikisinin de 28/08/2008 tarihli olduğu, başka bir deyişle, tutanaklar arasında hukuki kesinti mevcut olmayıp, sanığın, tek suç işleme kararının icrası kapsamında farklı tarihlerde inşai ve fiziki müdahale eylemine devam ettiği, dolayısıyla, Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2008/943 - 2009/414 sayılı dosyası kapsamında sanığın mahkumiyetine karar verilirken, 28/08/2008 tarihli tutanağın düzenlenmesine kadarki süreçte gerçekleştirilip, farklı tutanaklara yansıyan eylemlerden dolayı sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin de uygulanması gerektiği, bu bakımdan, inceleme konusu dosyanın dayanağını oluşturan 23/05/2008 ve 10/08/2008 tarihli tutanakların, 28/08/2008 tarihli tutanağın düzenlenmesine kadarki süreçte sanığın eylemine devam ettiğini gösteren tutanaklardan ikisi olup, anılan tutanaklarda bahsedilen fiiller nedeniyle Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2008/943 - 2009/414 sayılı dosyası kapsamında yargılama yapılmış olduğu, dolayısıyla, 23/05/2008 ve 10/08/2008 tarihli tutanaklara dayanılarak açılıp birleştirilen dava dosyasında tekrar sanığın mahkumiyetine hükmedilemeyeceği anlaşılmakla; mükerrer olan davanın reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, 6498 sayılı Kanun değişikliğine şekli bir anlam yüklemek suretiyle, işin esasına ilişkin değerlendirme yapılmadan beraat hükmü tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.