8. Hukuk Dairesi 2014/1073 E. , 2014/9934 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki dava hakkında ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 19.09.2012 tarih ve 61/75 sayılı hükmün Daire"nin 06.11.2013 gün ve 14097/16049 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davacı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile tutanaklar münderecatına ve Yargıtay ilâmında açıklanan gerektirici sebeplere göre yerinde olmayan ve HUMK"nun 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, anılan Kanunun 442. maddesi uyarınca (6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi gereğince 1086 sayılı HUMK"nun 427 ila 454. maddeleri yürürlükte bulunduğundan) takdiren 228,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine"ye irad kaydına ve aşağıda dökümü yazılı 50,45 TL peşin harcın red harcına mahsubu ile kalan 1,95 TL’nin karar düzeltme isteyen davacıdan alınmasına, 20.05.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... köyü ... ada ... parsel sayılı taşınmaz, 303.509,61 m2 olarak Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan yerlerden olduğu gerekçesiyle Maliye Hazine"si adına tespit edilmiş, askı ilan süresi içinde açılan bir dava olmadığı kadastro mahkemesinde belirlenip açılan dava için asliye hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi sonucu tespit kesinleşmiş ve asliye hukuk mahkesince devam .
edilen dava sonucu davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiş, bu kararın davalı ... tarafından temyizi üzerine Dairemizce ret hükmü onanmıştır. Şimdi süresinde yapılan davacının karar düzeltme talebiyle, onama ilamının kaldırılarak hükmün bozulması talep edilmektedir.
Davacı dava dilekçesiyle TMK"nun 713/1 maddesi uyarınca taşınmazın öncesinin kültür arazisi niteliğinde olduğunu, kendisinin ekleme zilyetlik yoluyla taşınmaza 60 yılı aşkın süredir zilyet olduğunu belirterek tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmektedir.
Dairemizin davanın kısmen reddine, kısmen kabulüne ilişkin yerel mahkeme hükmünü onayan ilamında özetle; “...taşınmazda uzun yıllar tarım yapılmadığından diken ve gevenlerle kaplı olduğu, zirai ürün artık ve kalıntısına rastlanmadığı, taşınmazın uzun süredir hayvan otlatmak amacıyla kullanıldığı, sınırlı sayıda zeytin ağacı ile üzerinde metruk taş yapı bulunduğu, sınırlarının belirgin olmadığı, her ne kadar bir kısım tanıklar davacı ve önceki zilyetlerinin 1970 yılına kadar burayı kullandıklarından söz etmişlerse de, davacı ve önceki zilyetlerin 1970 yılından sonra ..."yı terk ederek ülke dışına çıktıkları, hayvan otlatmanın taşınmazın ekonomik amacına uygun kazanmayı sağlayan bir zilyetlik olmadığı, taşınmazın hakim niteliğinin kültür arazisi olmadığı belirtilerek; davanın tamamen reddine karar verilmesi gerektiği...” belirtilmektedir.
Mahkemece, 303.509,61 m2 yüzölçümlü taşınmazın harita bilirkişisi krokisinde (C) harfiyle gösterilen 1000 m2, (E) harfiyle gösterilen 500 m2 ve (A) harfiyle gösterilen 2500 m2"lik bölümleri yönünden davanın kabulü ile bu bölümler hakkında iptal/tescil geri ve kalan bölümü yönünden davanın reddine karar verilmiş; hükmü sadece davalı Hazine kabul edilen bölümlerle ilgili olarak temyiz etmiştir. Bu durumda taşınmazın reddedilen bölümüyle ilgili hüküm kesinleşmiş olduğundan; karar düzeltme talebinin sadece taşınmazın kabule konu (A), (C) ve (E) ile gösterilen bölümleriyle sınırlı olarak incelenmesi gerektiği açıktır.
Hemen belirtmek gerekir ki; mahkemenin taşınmazın davanın kısmen kabulü ile iptal/tescil kararına konu edilen bölümleriyle ilgili araştırması yetersizdir.
Devletin hüküm ve tasarrufunda olan bir taşınmaz özel mülkiyet kurmaya elverişli olmak kaydıyla, Kanun"un aradığı koşullar (eMK. m. 639, TMK. m 713/1) gerçekleştiği takdirde; zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılabilir. Bu gibi taşınmazlar özellikle, ya öncesi bilinmeyen bir zamandan beri kültür arazisi olarak kullanılırken her nasılsa tapu siciline geçirilmemiş bir taşınmaz ya da imar/ihya yapılarak kültür arazisi haline getirilmiş bir taşınmaz olabilir. Davacının imar/ihyaya dayanmadığı, taşınmazın öncesi bilinmeyen bir zamandan beri taşınmazın kültür arazisi niteliğinde olmasına rağmen, davasını ülkesel/bölgesel sebeplerle geçici olarak kullanamama, ancak bilinen 60 yılı aşkın süredir ekleme zilyetlik suretiyle aralıksız çekişmesiz zilyetliği altında bulundurma iddiasına dayandırdığı görülmektedir. Kadastro tespit tarihine (15.01.2009) kadar davacının Kanun"un aradığı en az 20 yıllık zilyetlik süresinin, ekleme zilyetlik suretiyle gerçekleşmiş olduğu konusunda bir çekişme bulunmamaktadır. Çekişme, taşınmazın mahkemenin kabul kararını konu bölümlerinin özel mülkiyet kurmaya elverişli kültür arazisi niteliğinde olup olmadığı ve davacı ile önceki zilyedinin 1970 yılından sonraki kullanmama fiilinin, zilyetliğin kaybedilmesi (terki) niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bir taşınmazın öncesinin kültür arazisi olup, zilyetlikle kazanmaya ve özel mülkiyet kurmaya elverişli olup olmadığını belirlemenin en iyi yöntemlerinden biri “hava fotoğraf” uygulamasıdır. Mahkemece hava fotoğrafı uygulaması yapılmayıp, sadece ziraat mühendisi bilirkişi incelemesi ile yerel belirkişi/tanık beyanları alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir. Oysa, Harita Genel Komutanlığı"ndan taşınmazın bulunduğu yörenin biri en eski tarihli diğeri de somut davaya göre – 1970 yılı veya ona yakın önceki tarihli iki adet yüksek çözünürlüklü hava fotoğrafı getirtilip, yine Kadastro İl Müdürlüğü"nden varsa aynı tarihler için
düzenlenmiş “fotoplan”, “fotometrik” ve ""fotogrametrik"" paftaların getirtilip, jeodezi veya fotogrametri mühendisi, kadastro fen elemanı ve ziraat mühendisinden oluşacak üç kişilik kurul eliyle yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yolu yapılmak suretiyle taşınmazın kabul hükmüne konu bölümlerinin bu tarihler arasındaki niteliğinin belirlenmesi olasıdır. Taşınmazın 1970 öncesi kültür arazisi olduğu belirlendiği takdirde de yapılacak iş; 1970 sonrası zilyetliğin kaybedilmesi (terki) olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirmesine kalacaktır.
Zilyetliğin kaybedilmesi konusu ne eMK"da ne de TMK"da açıkca düzenlenmemiş sadece eMK. m. 889, TMK. m. 976"da dolayısı ile temas edilmiştir. Özdeş olan her iki Kanun maddesinde de bu hususa “zilyetliğin geçici olarak kesilmesi” olarak değinilmiştir. Buna göre, “fiili hakimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılamaması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez.” Bu durumda zilyet, eşya (taşınmaz) üzerindeki fiili hakimiyetini devamlı bir sebep dolayısıyla kaybettiği takdirde zilyetlik sona erecek, böylece terk olgusu gerçekleşmiş olacaktır. Buna ilişkin bir yargısal uygulamayı (içtihadı) anmak sorunun çözümünü en iyi şekilde açıklamaktadır. Buna göre Yargıtay 7. Hukuk Dairesi"nde 04.12.1958 tarihli içtihadında (Adalet Dergisi 1959, s. 693); ""zilyetliğin kesilmesine sebep olan ahval ve şeraitin mahiyeti bakımından, her an o sebebin kalkacağı ve zilyetliğin tekrar kullanılması cihetine gideceği beklenirse zilyetlikteki kesinti kat"i olmayıp geçici mahiyettedir. Zilyedin o gayrimenkulü eline geçirmesi ümit ve ihtimali mevcut bulundukça, kesinti ne kadar devam ederse etsin aynı kaidenin uygulanması gerekir”.
Davacının duyduğu kaygı sonucu, taşınmazın bulunduğu yöreyi hatta ülkeyi terk etmiş olması geçici nitelikte kabul edilmelidir.
Davacının taşınmazı iradi olarak terk ettiğine bir delil bulunmamaktadır. Ayrıldığı ve hak talebinde bulunduğu dönem arasında davacı yönünden özel ve genel nitelikte bir statü değişikliği söz konusu değildir. Davacı bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandışı olarak, devletin bütün vatandaşlarına tanıdığı ve sağladığı hakları kullanma ve talep etme hakkına sahiptir. Bu nedenle vatandaşlığı kaybettirilmiş olmadığından; Medeni Kanun"un kendisine tanıdığı zilyetliğe bağlı haklarını da talep etmesi doğaldır. Davacı, yukarıda sözü edilen “taşınmazı tekrar eline geçirme ümit ve ""ihtimalini korumuş ve hakkını talep etmiştir. Diğer yandan, bir taşınmazın uzun süre kullanılmaması sonucu, çevresel etkilerle üzerinde zararlı veya farklı bitkilerin gelişmesi, varsa üzerindeki yapıların yıkılması, üzerindeki mevcut ağaçların ölmesi ve yok olması da mümkündür. Öyleyse, davacının zilyetliği kaybetttiği (terk ettiği) söylenemez. Zilyetliği geçici olarak terk etmesi de"" zilyetlikle kazanımı engelleyici bir durum olarak görülemez.
Açıkladığım sebeplerle, Sayın Daire çoğunluğunun taşınmazın krokide (A), (C) ve (E) harfiyle ilgili bölümleri yönünden de davacı talebinin reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkin bozma gerekçesine katılmıyorum. Yerel mahkemenin bu bölümlere ilişkin iptal/tescil kararının açıkladığım yönde, taşınmazın niteliğine ilişkin yeniden araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi, eş söyleyişle “eksik inceleme sebebiyle” bozulması gerektiğini düşünüyorum.