Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalılar adına kayıtlı 12 parsel sayılı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek tapunun iptal ve terkinini istemiştir.
Davalılar, karşı dava ile, çekişmeli taşınmazın tapusunun iptal edilmesi halinde bedelinin yasal faizi ile tahsilini talep etmişlerdir.
Davalılar, karşı dava ile, çekişmeli taşınmazın tapusunun iptal edilmesi halinde, bedelinin yasal faizi ile tahsilini talep etmişlerdir.
Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesine göre hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çekişme konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve terkin, karşı dava ise, taşınmazın tapusunun iptal edilmesi halinde bedelinin yasal faizi ile tahsili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle asıl davanın reddine, yargılama masraflarının davacı üzerinde bırakılmasına ve davalı yararına maktu vekalet ücreti tayinine , karşı dava konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 359 ada 12 parsel sayılı taşınmazın ifrazen geldiği 662 parsel sayılı ana kadastral parselin 22.01.1988 tarihinde kesinleşen kadastro sonucu tapuya tescil edildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; 14.03.2009 tarihli Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12. maddesinin üçüncü fıkrasına " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" cümlesi ve aynı Yasanın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasaya " Bu Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.
Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.
Somut olayda kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde 5841 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik gözetilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur.
İdarece kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ise de taraflara tebliğ edilmediğinden kesinleşmediği, mahkemece 3 Jeoloji Mühendisi, 1 Ziraat Mühendisi ve 1 Kadastro Mühendisi marifetiyle kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine karar verildiği ancak bu konuda tespit ve inceleme yapılmadan hak düşürücü süreden dava reddedilmiştir.
Bu durumda, uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak kıyı kenar çizgisinin 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenmesi, çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının saptanması, yasal düzenlemeler ve toplanan deliller birlikte değerlendirilerek dava tarihinde davacı Hazinenin davasında haklı olup olmadığının ortaya çıkarılması zorunlu iken eksik inceleme ve soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Bunun yanında ; her davanın açıldığı tarihteki koşullara bağlı olduğu; bir tarafın dava açıldığı andaki mevzuat ve İçtihada göre davasında haklı bulunduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı ilkeleri karşısında , tarafların davadaki haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderlerine ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi de isabetsizdir.
Hazinenin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,8.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.