Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/996
Karar No: 2021/1310
Karar Tarihi: 02.11.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/996 Esas 2021/1310 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/996 E.  ,  2021/1310 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi


    1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı gerekçesiyle 01.01.2009-30.06.2015 tarihleri arasında yersiz ödendiği belirtilen 65.777,15TL ölüm aylığı ile işleyen faizinin ve 2.813,56TL tedavi masrafının talep edildiğini, müvekkilinin eski eşi ile birlikte yaşamadığını ileri sürerek 11.01.2016 tarihli ve 2016/01 ile 03.02.2016 tarihli ve 2016/156 takip nolu Kurum işlemlerinin iptaline, Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. Konya 4. İş Mahkemesinin 25.04.2017 tarihli ve 2016/92 E., 2017/225 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacı ile boşandığı eşinin boşanma tarihinden tekrar evlendikleri tarihe kadar evlilik bütünlüğünü oluşturacak şekilde fiili olarak bir arada yaşadıkları, Kurum tarafından aylığın kesilmesi işlemi ile yersiz ödenen aylıkların ve tedavi masraflarının tahsili için yapılan takiplerin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
    7. Konya 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
    8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 10. Hukuk Dairesinin 11.10.2017 tarihli ve 2017/1456 E., 2017/1510 K. sayılı kararı ile; davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığını tespit eden ve kontrol memuru tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin aksi ispat edilemediğinden Kurumun aylık kesmeye yönelik işleminin yerinde olduğu, bu nedenle davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddi gerektiği ancak 5510 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 45. madde hükmü gereğince 08.06.2011-25.01.2012 tarihleri arasındaki dönemde yersiz ödendiği ileri sürülen sağlık giderlerinin talep edilemeyeceği, 31.01.2012 tarihinden sonra yapılan sağlık giderlerinin ise davalı (davacı) 5510 sayılı Kanun’un 60. maddesinin ilgili bentleri gereğince genel sağlık sigortalısı sayıldığından ve 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarını bilemeyeceği gözönüne alındığında, belirtilen giderlerin genel sağlık sigortalısı sayılan hak sahibinden talep edilemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin bu yönden kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine, davanın davalı Kurumun yersiz aylıkların iadesine yönelik 11.01.2016 tarih ve 2016/01 nolu işleminin iptali talebi yönünden reddine, Kurumun yersiz tedavi giderlerinin iadesine yönelik 03.02.2016 tarihli 2016/156 takip sayılı işleminin iptali talebi yönünden kabulü ile Kurum işlemin ipaline karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Bozma Kararı:
    9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    10. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 08.02.2018 tarihli ve 2018/85 E., 2018/884 K. sayılı kararı ile; "... 1- Temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, davalı Kurumun temyiz itirazlarının kabulüne karar verilmiştir.
    2- Dava; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali ile borcu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
    Hüküm, davalı Kurum ve davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
    Anılan 56"ncı maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına-saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken;eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin-samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma-irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek-samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin-aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
    Gelirin-aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme-başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir-aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun-yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56"ncı maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.
    Somut olayda ; davacı ...’in , eşi ..."den 02/12/2008 tarihinde boşandığı, 23.07.1991 tarihinde vefat eden babasından dolayı 4-C yetim aylığı aldığı, 03/06/2015 tarihinde tekrar eski eşiyle evlendiği, Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından düzenlenen 30/10/2015 tarih ve ÖE/119 sayılı rapora göre davacı ve boşandığı eşinin birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora dayanılarak Kurumca 26/02/2010-11/02/2015 tarihleri arasında ödenen 2.813,56 TL tutarlı tedavi gideri, 01/01/2009-01/06/2015 tarihleri arasında ödenen toplam 65.777,15 TL yetim aylığı ödemesi ve işleyen faizinin borç çıkarıldığı, anlaşılmıştır.
    Tüm bu hususlar; Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından düzenlenen 30/10/2015 tarih ve ÖE/119 sayılı rapor içeriği, MERNİS ve seçim kayıtları, davacıya ait hastane kayıtları tutanak tanıklarının beyanları, davacı ve eşinin tekrar evlenmelerinin birlikte yaşamanın kuvvetli delili olması, hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı ve eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup 5510 sayılı yasanın 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin de aksi ispat edilemediğinden, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi, Bölge Adliye Mahkemesince “ Davanın, davalı kurumun yersiz aylıkların iadesine yönelik 11/01/2016 tarih ve 2016/01 nolu işleminin iptali talebi yönünden reddine; ” karar verilmesi isabetli olmuştur.
    Ancak; Bölge Adliye Mahkemesinin “Davanın davalı Kurumun yersiz tedavi giderlerinin iadesine yönelik 03/02/2016 tarihli 2016/156 takip sayılı işleminin iptali talebi yönünden kabulü ile, belirtilen işlemin iptaline, ” ilişkin kararı isabetsiz olmuştur. Şöyle ki:
    19.01.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6385 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 5510 sayılı Yasaya eklenen “Yersiz yapılan sağlık giderlerinin terkini” başlıklı Geçici 45. maddede:“Bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına girmekle birlikte, asli olarak hak etmediği bir kapsamda sağlık hizmeti alanlara 31/1/2012 tarihine kadar verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Kurumca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden Kurumca vazgeçilir.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan hükmün gerekçesinde ise, 5510 sayılı Kanuna göre, vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınmasına ilişkin işlemlerin 2012 yılı Ocak ayı itibarıyla tamamlanması nedeni ile, bu tarihe kadar yaşanan geçiş sürecinde, tabi olduğu genel sağlık sigortası statüsünün aradığı şartlarla sağlık yardımı alması gerekirken, Kanunun diğer statülerine göre ya da bakmakla yükümlü olunan kişi statüsünde hak etmediği halde sağlık yardımı yapılanlara ilişkin sağlık giderlerinin ilgililerden tahsil edilmemesi ve bu suretle oluşacak mağduriyetlerin önlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir.
    Yani maddenin metnine göre; kişinin genel sağlık sigortası kapsamında herhangi bir statüye göre sağlık yardımı alıyor olması, sağlık yardımı yapılmasını sağlayan sigortalılık statüsünün geçersiz sayılması halinde ; başka bir geçerli sigortalılık statüsü varsa veya bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giriyorsa yine yersiz sağlık gideri tahsil edilmez. Bu iki hal de yoksa geçersiz sigortalılık statüsüne dayalı yapılan sağlık gideri yersizdir ve Kurumca tahsili gerekir.
    Geçici 45. madde, gerekçesinde de belirtildiği üzere bütün vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınması çalışmalarının yapıldığı 2008-2010- 2012 sürecindeki geçiş döneminin sıkıntılarını gidermek amacıyla çıkarılmıştır. Davacının Kurumdan aylık almak ve bağlantılı olarak sağlık yardımından faydalanmak amacıyla eşinden boşandığının sabit olduğu göz önüne alındığında, MK md. 2’deki “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne aykırı şekilde Kurumun sağlık giderlerini isteyemeyeceği tespiti isabetsiz olmuştur.
    Nitekim Kurum da 6385 sayılı yasayla getirilen düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin çıkarmış olduğu 08/04/2013 tarih ve 2013/20 sayılı genelgede; “ Ancak, sahte olduğu Kurumca yada mahkeme tarafından tespit edilen sigortalı hizmetleri veya bu hizmetlere göre gelir/aylık bağlananlardan aylıkları iptal edilen genel sağlık sigortalıları ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Kurumca tespit edilen yersiz sağlık giderleri 6385 sayılı Kanunun geçici 45 inci maddesi kapsamında değerlendirilmeyecektir.” açıklamasına yer vererek dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil edecek terkin işlemlerini himaye etmeyeceğini ortaya koymuştur.
    Geçici 45.madde, 31.01.2012 tarihi öncesindeki tüm yersiz sağlık giderlerini affeden, bir madde değildir. Nasıl ki sahte sigortalılık ve buna dayalı olarak haksız sağlık yardımı alan kişileri Kurum Geçici 45. madde kapsamından faydalandırmamışsa , aylık alabilmek için muvazaalı şekilde boşanan kişilerin de bu hükümden yararlanması mümkün olmamalıdır.
    Anılan genelgede Geçici 45. maddede yer alan “ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez”ibaresini ve uygulamasını şöyle izah edilmiştir: “Söz konusu borçlara ilişkin sigortalılarca dava açılmış ise bu kişilerin de açtıkları davalardan vazgeçmeleri halinde bu kimselere ait borçlar da istenmeyecektir. Bu kimseler tarafından Kurum aleyhine açmış oldukları davalardan vazgeçtiklerini başvurdukları mahkemeden alacakları “feragat nedeniyle davanın reddine” dair kararın dilekçe ekinde Kuruma verilmesi gerekmektedir.” Mahkemece maddenin bu şartına hiç değinilmemiştir.
    5510 sayılı Kanunun 60. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanacak olanlar sayılmıştır. (g) bendinde ise, “Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar” genel sağlık sigortalısı sayılmıştır. (g) bendinin lafzından tüm vatandaşların re’sen sağlık sigortası kapsamına alındığı izlenimi anlaşılmakta ise de durum böyle değildir. Kişinin kapsama alınması, sağlık hizmeti alabildiği anlamına gelmemektedir. Genel sağlık sigortalısı olmanın koşulları vardır. Bu koşullar 5510sayılı Kanun 67. maddede sayılmıştır.
    5510 sayılı Kanunun sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarını düzenleyen 67. maddesine göre; “18 yaşını doldurmamış olan kişiler, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler, trafik kazası halleri, acil haller, iş kazası ile meslek hastalığı halleri, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar, 63 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri gereğince sağlanan sağlık hizmetleri, 75 inci maddede sayılan afet ve savaş ile grev ve lokavt hali hariç olmak üzere sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmek için;
    a) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) ve (f) bentleri hariç diğer bentleri gereği genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısının olması,
    b) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi ile (g) bendine tabi olan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yukarıdaki bentte sayılan şartla birlikte, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendirilerek tecil ve taksitlendirmeleri devam edenler hariç 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması, gerekmektedir............”
    Yani 01.01.2012 tarihi sonrası dönemde, tüm vatandaşlar genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Ancak 67. maddeye göre sağlık hizmeti sunucusuna başvurulduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısı olması ve 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması gerekir. (g) bendi kapsamında olanlar ise 5510 SK 60/1-c, 1 nolu alt bendi gereği gelir testi uygulaması ile belirlenecek primin ödenmesi halinde sağlık yardımlarından yararlanma imkânı getirilmiştir.
    5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı sayılabilmek ve sigortalılığın başlangıcı için bildirim ve tescil gereklidir. Kanunun 61. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanmak için bir kısım grupların bildirimine gerek kalmadan kendiliğinden tescil edileceği, bir kısmının tescili için ise bir ay içinde başvuru şartı getirilmiştir. Tescili yapılanların ise gelirlerine göre belirlenen oranlara göre genel sağlık sigortası primi ödemeleri gerekmektedir.
    Gelir testi işlemi, kişinin çeşitli göstergeler ışığında mevcut gelirinin belirlenmesidir.
    Herhangi bir kapsamda genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamında sağlık yardımlarından yararlanma hakkı bulunmayan kişiler 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilmekte olup, anılan kapsamda tescil edilen bu kişilerin tescil tarihinden itibaren yerleşim yerlerinin bulunduğu yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına müracaat ederek gelir testi yaptırmaları gerekmektedir. Gelir tespitinde aynı hanedeki aile esas alınmaktadır. Kanun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrası (g) bendi kapsamında tescil edilen kişilerin gelir testi müracaat bildiriminin kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına başvurmaları gerekmektedir. Söz konusu bir aylık süre içerisinde gelir testine başvurmayanların tescil başlangıç tarihinden itibaren aile içindeki gelirinin kişi başına düşen aylık tutarı olarak, Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen aylık prime esas kazancın (asgari ücretin) iki katı esas alınarak primlerin tahakkuk ettirilmesi öngörülmüştür.
    5510 sayılı Kanunun 60/1-g bendi ile artık herkesin genel sağlık sigortası kapsamına alındığı ve her durumda sağlık hizmeti alabileceği kanısı hatalıdır. Koşulları taşımayan kişi sağlık hizmeti alamaz. Koşulları Kurum sağlayabilirdi mantığıyla (davacının 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarının Kurum tarafından tahsilinin mümkün olması) Kurum’un yersiz tedavi giderlerini tahsil imkanının engellenmesi hem sosyal güvenlik sistemini aksatacak bir durum olup hem de yasa koyucunun amacını aşar mahiyettedir.
    Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Bölge adliye Mahkemesince ,davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 30.05.2018 tarihli ve 2018/887 E., 2018/977 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek sureti ile direnme kararı verilmiştir.

    Direnme Kararının Temyizi:
    12. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşandığı eşiyle eylemli olarak birlikte yaşadığı kesinleşen eldeki davada Kurum tarafından hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla davacıya yapılan sağlık harcamalarının tahsilinin mümkün olup olmadığı, davacının her durumda Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle Bölge Adliye Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararının taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile davalı Kurum vekilinin temyizi yönünden 3.860,79TL yersiz sağlık giderine ilişkin davanın reddi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince 3.860,79TL tutarındaki yersiz sağlık gideri yönünden önceki hükümde direnildiği dikkate alındığında; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-a ve Ek 1. maddelerindeki hükümler kapsamında direnme kararının verildiği 30.05.2018 tarihinde geçerli temyiz edilebilirlik sınırının 47.530TL olması karşısında direnme kararına yönelik temyiz isteminin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz isteminin miktardan reddinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

    IV. GEREKÇE
    15. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un Geçici 2. maddesinin 1. fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamış ve böylece istinaf yargılaması hukuk sistemimize dahil olmuştur.
    16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar; 361 ve 362. maddelerinde ise temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 362. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca, “Miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulmaz.
    17. Öte yandan hemen belirtimelidir ki; kesinlik sınırı kamu düzeninden olup bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
    18. 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle HMK"ya eklenen "Parasal sınırların artırılması" başlıklı Ek 1. madde ile aynı Kanun"un 362/1-(a) maddesinde öngörülen kesinlik sınırı her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenmektedir. Anılan Ek 1. maddenin 2. fıkrasına göre, "... 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır".
    19. Bu açıklamalara göre direnme kararının verildiği 30.05.2018 tarihinde HMK’nın 362/1-(a) maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 47.530,00TL’dir.

    20. Bu durumda Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlığın yersiz sağlık giderine ilişkin 3.860,79TL tutarındaki miktar yönünden davanın reddi gerekip gerekmediği noktasında toplandığı dikkate alındığında; Bölge Adliye Mahkemesi kararı temyiz edilebilirlik sınırının altında kaldığından, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
    21. Hâl böyle olunca davalı Kurum vekilinin temyiz isteminin reddi gerekmiştir.

    V. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz isteminin miktardan REDDİNE,
    Dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 02.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi