8. Hukuk Dairesi 2017/14752 E. , 2019/3560 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Katkı Payı Alacağı
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İstanbul 8. Aile Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda İstanbul 8. Aile Mahkemesi hükmüne karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulüne yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın tümden reddine karar verilmiş, bu kez hükmün duruşmalı yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 02.04.2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. ... ile karşı taraftan davalı vekili Av. ...geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı ... vekili, tarafların evlenip Amerika"da yaşadıklarını, 1993 yılında Türkiye"ye temelli dönüş yaptıklarını, mimar olan davacının tüm birikimleriyle Türkiye"de 2 adet ev satın alınıp davalı adına tescil edildiğini açıklayarak Şişli"deki 17 nolu mesken yönünden fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla yarı değere karşılık 100.000,00 TL alacağın faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, evlilik birliği içinde edinilen iki taşınmazın davalının kendi kazancı ve ailesinden kalan miras ile edinildiğini, davacının hiç bir katkısının olmadığını, boşanma sonrasında ihtilaf çıkmasını engellemek için son derece değerli olan dava dışı Büyükada"daki taşınmazın davacıya bila bedel devredildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davacı ve davalının her ikisinin de çalıştıkları, 2002 öncesi alınan taşınmazın davalı adına tescil edildiği, taşınmazın gizli bağış olarak tescil ettirildiğine dair bir kanıtın davalı tarafça ileri sürülmediği ve ispat edilemediği, taşınmazın taraflarca birlikte alındığı, her iki tarafın da katkısının olduğu, hakkaniyete göre katkı payına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, tarafların dava konusu taşınmazın alımında %50 oranında katkılarının olduğunun kabulü ile 62.750,00 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi"nce, dava konusu taşınmazın 1996 yılında satış yoluyla davalı adına tescil edildiği, davacı vekilinin 31/01/2012 tarihli cevaba cevap dilekçesinde, davacının parasını kendisi ödediği halde, önceki evliliğinden çocukları olduğundan taraflar arasında sonradan husumet çıkmaması için satın alınan evlerin tapusunu davalı üzerine yaptığını açıkladığı, bir kimsenin bedelini ödeyerek üçüncü kişiden kendisi dışındaki birisi adına tapuda satın alma işleminin gizli bağış olduğu, tarafların 27/11/2007 tarihinde boşanmalarına karar verildiği, İstanbul Adalar"daki dava dışı taşınmazın 14/12/2007 tarihinde satış gösterilerek davacının adına tescil ettirildiği, tarafların beyanları ve toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın davacı tarafından davalıya bağışlandığının kabul edilmesi gerektiği kanatine varıldığı, Borçlar Kanunu"na göre, bağıştan dönme için açılmış dava ve istek de bulunmadığı, bağışlama sebebiyle taşınmaz davalının kişisel malı olduğu, kişisel mal üzerinde davacının katkı payı alacağı talebinde bulunma imkanı bulunmadığı gerekçesiyle davalının istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
Bağış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 285 vd.maddelerinde düzenlenmiştir. TBK"nin 285. maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s.344, Yavuz,Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6.B, İstanbul 2002, s.222).
Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.
Genel olarak, bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M.Alper: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C.1, 3.B, İstanbul 2013, s.205; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B, Ankara 2008, s.144). Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Aile üyelerinin birlikte yararlanmaları ya da geleceğe yönelik yatırım yapmak amacıyla birlikte malvarlığı edinmeleri, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde, tasfiyeye konu edilen 17 nolu meskenin eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 15/08/1996 tarihinde satış yoluyla davalı adına tescil edildiği, her iki tarafında evlilik birliği içinde çalışarak düzenli ve sürekli gelir elde ettikleri anlaşılmaktadır. Mesken alımına yönelik davacı tarafça bağışı çağrıştıracak bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmadığı gibi, davacı eşin meskeni bedelsiz olarak bağış amacıyla davalı kadın adına tescil edildiğine ilişkin irade açıklaması bulunmamaktadır. Bundan ayrı davalı tarafta miras malı ve çalışması ile elde ettiği kazançla dava konusu meskenin edinildiğini savunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince meskenin davacı tarafından davalıya bağışlandığına dair kabul hatalıdır. Davacının, 17 nolu mesken yönünden katkı payı alacağı hakkı bulunmaktadır.
Ne var ki dosya kapsamı incelendiğinde Yargıtay"ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları doğrultusunda eşlerin taşınmazın edinilmesine katkı oranlarını belirleyecek yeterli veri olmadığı anlaşılmaktadır. Dosyadaki bilgi, belge, beyanlar karşısında, TMK"nin 4. ve TBK"nin 50. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafın 17 nolu mesken alımında %50 oranda katkıda bulunduğu kabul edilip, bu oran tasfiyeye konu meskenin dava tarihi itibariyle değeri ile çarpılmak suretiyle davacının katkı payı alacak miktarı hesaplanmalıdır. Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi gerekirken yerleşik Daire uygulaması ve dosya kapsamı ile örtüşmeyen gerekçe ile davanın reddi bozma nedeni yapılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK"nin 371. maddesi uyarınca bu sebepten dolayı BOZULMASINA, HMK"nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca 2.037,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine,
02.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.