Abaküs Yazılım
19. Ceza Dairesi
Esas No: 2017/4217
Karar No: 2017/9541
Karar Tarihi: 13.11.2017

5253 Sayılı Kanuna Aykırılık - Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2017/4217 Esas 2017/9541 Karar Sayılı İlamı

19. Ceza Dairesi         2017/4217 E.  ,  2017/9541 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : 5253 Sayılı Kanuna Aykırılık
    HÜKÜMLER : Mahkumiyet

    Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
    Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
    Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
    CMK"nın 225/1. maddesi gereğince iddianamede gösterilen ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna aykırıdır. Somut olayda, iddianame içeriğinde sanıkların açıkça hangi eylemlerinin müsnet suçu oluşturduğu yönünde herhangi bir anlatım ve ifade bulunmadığından CMK"nın 170/3-h-j bendtlerinde öngörülen unsurları ihtiva etmeyen iddianame dayanak yapılarak mahkumiyet kararı verilmesi,
    Kanuna aykırı ve sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... müdafii ile katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 13.11.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    MUHALEFET ŞERHİ:

    Sanıklar ...-...-...-...-...-...-... hakkında; Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; 19/02/2014 gün, 2013/506 E-2014/138 K sayılı karar ile sanıklar hakkında Dernekler Kanununun 32/f maddesi delaletiyle TCK"nın 155/2, 62, 51, 52 Maddeleri uyarınca 10 Ay Hapis Cezası ve 80. TL Adli Para Cezasına hükmedilerek, hapis cezasının ertelenmesine karar verilmiştir.
    Bu karara karşı katılan vekili ile sanıklar müdafileri tarafından açılan temyiz davası üzerine, Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 13/11/2017 gün, 2017/4217 E-2017/ 9541 K sayılı karar ile;
    Özet olarak sanıkların hangi eylemlerinin müsnet suçu oluşturduğu yönünde herhangi bir anlatım ve ifade bulunmadığından, CMK"nın 170/3-h-j maddesinde öngörülen unsurları ihtiva etmeyen iddianame dayanak yapılarak mahkumiyet kararı verildiğinden bahisle sanıklar hakkındaki hükmün BOZULMASINA karar verilmiştir.
    Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamenin CMK"nın 170 maddesindeki unsurları içerip içermediği hususunda Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi"nin sayın çoğunluğu ile aramızda ki görüş ayrılığının sonucu olarak 5253 sayılı kanuna muhalefet suçundan dolayı düzenlenen iddianamenin CMK"nın 170/3-h, j bendindeki unsurları içermediğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından BOZULMASINA ilişkin kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilme-miştir.
    Uyuşmazlıkların çözümü için, öncelikle CMK"nın 170 maddesi uyarınca iddianamede yer alması gereken hususlar net bir şekilde tespit edilip, iddianamedeki eksiklerin yargılama aşamasında giderilip giderilemeyeceğinin ve buna bağlı olarak verilen mahkumiyet hükmünün sadece bu nedenle bozulmasının sonuca herhangi bir etkisinin olup olamayacağının bu husustaki kanuni düzenlemeler ile benzer olaylardaki yargı kararlarından yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
    Ceza muhakemesinde iddianamenin hazırlanması ile soruşturma evresi sona ermekte, iddianamenin değerlendirilmesi süreci bir ara evre olarak ortaya çıkmakta ve iddianamenin kabulüyle kovuşturma başlamaktadır. Soruşturma safhasının amaçlarına uygun şekilde yürütülmesi, kovuşturmanın hazırlanması ve yeterli suç şüpheleri bulunmayan hadiselerin mahkeme önüne getirilmemesi, ayıklanması, büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede ceza iddiasını yargılama makamı önüne getiren belge olarak iddianamenin yasada belirtilen özellikleri taşıması gerekir.  Gerek soruşturma safhasının fonksiyonlarını hayata geçirmek gerekse de savcılık makamının etkinliğini artırmak adına, mahkeme tarafından “iddianamenin” incelenmesinin ve iadesinin mümkün kılınmış olması büyük bir yeniliktir.
    İddianamenin iadesi kurumu, “Yeni Türk Ceza Adalet Sisteminde” benimsenen “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz Soruşturma” ve “Kamu davasının tek ya da zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılması” ilkelerinin doğal bir sonucu olarak, etkin bir soruşturma yapılmadan ve kamu davası açmak için gerekli olan “yeterli şüpheye” ulaştıracak delilleri elde etmeden iddianamenin düzenlenmesini engellemek amacıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile hukuk sistemimize girmiş yeni bir kurumdur.
    Kamu davasını açma görevi Cumhuriyet Savcısı’na aittir (CMK.m.170/1). Dolayısıyla iddianameyi düzenleyecek kişi de Cumhuriyet Savcısıdır. Keza CMK.’nın 170 inci maddesinin 2 nci fıkrasında “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler” denildikten sonra 3 üncü fıkrada görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede bulunması gereken hususlara işaret edilmiştir. İddianamede yüklenen suçu oluşturan hadiseler, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanacaktır (CMK.m.170/4).
    CMK"nın 170 Maddesinde iddianamenin unsurları aşağıda şu şekilde sıralanmıştır:
    A- Yeterli Şüphe
    CMK.m.170/2 uyarınca soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyecektir.
    İddianamenin düzenlenmesi için “belli oluş” değil, “yeterli şüphe” arandığından, şüpheden sanık yararlanır ilkesi bu aşamada geçerli değildir,
    B- Görevli ve Yetkili Mahkeme
    İddianame görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenir (CMK.m.170/3). Bu itibarla iddianamede, görevli ve yetkili mahkeme gösterilmelidir. Yer yönünden yetkiye ilişkin kurallar CMK.’nın 12 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
    C- Şüphelinin Kimliği
    İddianamede şüphelinin kimlik bilgilerine yer verilmiş olmalıdır (CMK.m.170/3-a). Kimlik bilgileri şüphelinin adı, soyadı, adresi, medeni hali, doğum yeri, doğum tarihi, vatandaşlığına ilişkin hususları içerir.
    D- Şüphelinin Müdafii
    İddianamede şüphelinin müdafiine ilişkin bilgilere yer verilmelidir CMK.m.170/3-b
    E- Maktul, Mağdur veya Suçtan Zarar Görenin Kimliği
    Uyuşmazlığa konu olayla ilgili olarak öldürülen bir kimse varsa, bu kişinin kimlik bilgileri ile mağdurun veya suçtan zarar görenin kimlik bilgileri iddianamede gösterilmelidir (CMK.m.170/3-c).
    F- Mağdurun veya Suçtan Zarar Görenin Vekili veya Kanuni Temsilcisi
    Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanuni temsilcisinin iddianamede gösterilmesi gerekir (CMK.m.170/3-d).
    G- İhbarda Bulunan Kişinin Kimliği
    Soruşturma bir kimsenin ihbarı ile başlamışsa, açıklanmasında sakınca bulunmadığı takdirde bu kimsenin kimlik bilgileri iddianamede bulunmalıdır (CMK.m.170/3-e).
    H- Şikâyette Bulunan Kişinin Kimliği
    Şikâyete tabi suçlar açısından şikâyet bir dava şartı olduğundan, şikâyette bulunan kişinin kimliğine dair bilgilere iddianamede yer verilmelidir (CMK.m.170/3-f). 
    I- Şikâyetin Yapıldığı Tarih
    Şikâyete tabi suçlarda şikâyetin süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti açısından şikâyet tarihinin yazılması önemlidir (CMK.m.170/3-g).
    J-Yüklenen Suç ve Uygulanması Gereken Kanun Maddeleri
    İddianamede şüpheliye yüklenen fiil ve buna ilişkin deliller ortaya konulduktan sonra, hadisenin hukuki nitelendirmesinin yapılması ve uygulanması gereken kanun maddelerinin (sevk maddeleri) belirtilmesi gerekir (CMK.m.170/3-h).
    K- Yüklenen Suçun İşlendiği Yer, Tarih ve Zaman Dilimi
    Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi de iddianamede bulunması gereken unsurlardandır (CMK.m.170/3-i).
    L- Suçun Delilleri
    İddianamede yapılan soruşturma sonucunda elde edilen delillerinin nelerden ibaret olduğu açık bir şekilde yazılmalıdır (CMK.m.170/3-j).
    M- Şüphelinin Tutukluluk Durumu
    Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri iddianamede yer almalıdır (CMK.m.170/3-k).
    N- Yüklenen Suçu Oluşturan Olayların Delillerle İlişkilendirilmesi
    İddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmalıdır (CMK.m.170/4).  Diğer bir ifadeyle, iddianamede kabul edilen oluşa, hangi delillerden hareket edilerek ulaşıldığı açık ve net bir şekilde ortaya konulmalı, sadece hadiseler sıralanıp, “delillerin takdiri sayın mahkemeye aittir” gibi ifadelerle geçiştirilip iddianame tanzim edilmemelidir. İddianamenin iadesini düzenleyen CMK.m.174 uyarınca bu yöndeki eksiklik iddianamenin iadesini gerektirir. Böylece, soyut bir iddia ile yetinilmeyip, iddianın somutlaştırılması, yeterli suç şüphesinin varlığının adeta savcılık makamınca “kanıtlanması” amaçlanmıştır.
    O- Şüphelinin Lehine Olan Hususların Belirtilmesi
    Cumhuriyet savcısı soruşturma aşamasında sadece şüphelinin aleyhine olan delilleri değil, aynı zamanda lehine olan delilleri de toplamak zorundadır (CMK.m.160/2). Bu nedenle iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin aleyhine olan hususların yer almasına karşın, lehine olan hususlara değinilmemesi iade nedenidir (CMK.m.170/5, 174/1-a).
    P- Uygulanması İstenen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Belirtilmesi
    İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği ayrıntılı şekilde gösterilmelidir. Ayrıca suç bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmiş ise, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek güvenlik tedbiri de açıkça belirtilmelidir (CMK.m.170/6).
    VI- İddianamenin İncelenmesi ve İadesi
       Bu çerçevede iddianame ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on beş gün içinde soruşturma belgesine ilişkin bütün belgeler mahkeme tarafından incelenir. Yapılan incelemede; a) iddianamenin 170 inci maddede yazılı unsurları içerip içermediği, b) suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delilin toplanıp toplanmadığı, c) yüklenen suçun uzlaşma veya önödeme yoluyla çözülebilecek işlerden olup olmadığı, böyle ise, soruşturma safhasında bu durumun gözetilip gözetilmediği hususları gözden geçirilerek, eksik veya hatalı noktalar tespit edilirse iddianamenin iadesine karar verilir (CMK.m.174/1). Aksi halde, iddianame kabul edilir.
    2- İddianamenin İadesi Nedenleri
    A- İddianamenin 170 inci Maddeye Aykırı Olarak Düzenlenmiş Olması
    5271 sayılı CMK.’nın 170 inci maddesinde iddianamede yer alması gereken hususlar gösterilmiştir. Yukarıda iddianamenin unsurları başlığı altında bunları incelediğimizden, burada o bilgilere atıf yapmakla yetiniyoruz. İddianamenin 170 nci maddede belirtilen hususları içermemesi durumunda, mahkeme iddianameyi iade edecektir (CMK.m.174/1-a).
    B- Suçun Sübutuna Etki Edeceği Mutlak Sayılan Mevcut Bir Delilin Toplanmamış Olması
    CMK.’nın 170 inci maddesinde iddianamede suçun delillerinin gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Aksi takdirde suçun delillerinin yer almadığı iddianame mahkeme tarafından iade edilmelidir. Burada ise, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iade edilmesi söz konusudur (CMK.m.174/1-b).
    C-Önödeme ve uzlaşma usulünün uygulanmamış olması
    İddianameyi alan mahkeme, soruşturma konusu suçun önödemeye veya uzlaşmaya tabi olup olmadığını araştırmalıdır. Eğer önödeme veya uzlaştırma usulünün uygulanması gerektiği halde, bu usuller uygulanmadan iddianame düzenlenmişse, mahkeme iade kararı vermelidir (CMK.m.174/1-c).
    3- İddianamenin iade edilemeyeceği hal Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez (CMK.m.174/2). Çünkü hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir. (CMK.m.225/1). İddianamenin mahkemeye verilmesinden sonra mahkeme suçun hukuki nitelendirmesini farklı yapabilir. Ancak bu durumda iddianame iade edilmemelidir. Zira mahkeme iddianame ile bağlı değildir (CMK.m.225/2).
    Yukarıda unsurları ayrıntılı bir şekilde açıklanan iddianamenin hangi eksiklikten dolayı usulüne uygun dava açılmış sayılamayacağı hususunun açıklığa kavuşturulması için Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/1510 E-2014/331 K sayılı ilamının incelenmesi gerekmektedir.
    Söke Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında; "Şüpheli ...’in ... isimli yerel gazetenin sahibi, şüpheli ...’ın aynı gazetede genel yayın yönetmeni olduğu, müşteki ...’nin de olay tarihinde aynı gazetede editör olarak çalıştığı, ...’ın gazeteye ait dijital fotoğraf makinesiyle, gazetedeki köşesine koymak amacıyla müştekinin fotoğrafını çekerek kendi bilgisayarına attığı, ancak daha sonra bu fotoğrafı www.is..l.net isimli bir özel arkadaşlık internet sitesine 14.10.2006 tarihinde verdiği, ertesi gün müştekinin bir akrabasının söz konusu sitede kendisinin resmini görerek haber verdiği, bunun üzerine ...’ın, cep telefonundan müştekiye mesaj atarak özür dilediği ve bu işi İbrahim ile birlikte yaptıklarını dolaylı olarak söylediği, 16.10.2006 tarihinde şüpheli ...’ın "belkiba" rumuzlu üyeliğini sildiği dolayısıyla müştekinin resminin de bu tarihte silindiği, her iki şüphelinin evli bir kadın olan müştekiye ait resmi iki gün süreyle özel arkadaşlık hizmeti veren bir web sitesinde yayınlamak suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu işledikleri" açıklamasına yer verilen iddianame ile kamu davası açılırken, sevk maddelerinin "5237 sayılı TCK"nun 134/2 ve 53" olarak gösterildiği ve suçun özel hayatın gizliliğini ihlal olarak adlandırıldığı, yerel mahkemece bu suçtan mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
    Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK"nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğundan, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını "yargılamanın sınırlılığı" ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
    Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 18.02.2014 gün ve 274-78 ile 16.04.2013 gün ve 1307-151 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Bilecik Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede yargılamaya konu edilen olayın açıklanmasından sonra sanığın eyleminin özel hayatın gizliliğini ihlal suçu olarak vasıflandırılıp TCK"nun 134/2. maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açılan olayda, CMK"nun 225. maddesine göre hükmün iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verileceği ve mahkemenin, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı olmadığı da gözönüne alındığında, iddianamedeki anlatımın gerek TCK"nun 136. maddesinde düzenlenen kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma, gerekse aynı kanunun 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçlarını da oluşturabilecek şekilde yapıldığı kabul edilmelidir.
    Yukarıdaki içtihatta açıklandığı üzere, iddianamede hakaret anlamına gelebilecek herhangi bir sözden bahsedilmemesine karşın, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından hakaret suçundan dava açıldığı kabul edilmiştir. Bir başka deyişle iddianamedeki anlatım zaafı sonucu etki edecek bir eksiklik olarak görülmemiştir.
    İncelemeye konu somut olayımızda iddianamedeki eksikliğin sonuca etkili olup olamayacağının, bir başka deyişle her usul i eksikliğin bozma nedeni olarak görülüp görülmediğinin belirlenebilmesi için Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/9-1467 E-2013/610 K sayılı ilamının irdelenmesi gerekmektedir.
    İddianame ve yerine geçen belge okunmadan savunmasının alınmasıyla CMK"nun 191. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan usul kurallarına aykırı hareket edilmiş olmakla birlikte, sanığa iddianamenin tebliği ve savunması alınmadan önce de üzerine atılı suçun anlatılmasıyla suçtan haberdar olması ve savunmasını iddianamede anlatılan olay ve yöneltilen suçlamayı karşılayacak şekilde yapması halinde sadece iddianamenin okunmaması nedeniyle savunma hakkının sınırlandırıldığı ve kendisini etkili savunamadığı söylenemeyeceği gibi, buna bağlı olarak yapılan diğer işlemler de varlıklarını ve geçerliliklerini koruyacaktır.
    Nitekim 20.05.1957 gün ve 5-13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; "Bir hükmün bozulmasını istilzam eylemesi bakımından, sureti mutlakada kanuna muhalefet kâfi olmayıp kanuna vuku bulan muhalefetin hükmün esasına ve neticesine tesir etmiş veya etmesi mümkün bulunmuş olması icap eylediği, duruşmada hazır bulunan hükümlüye TCK"nın 94. maddesinde yazılı ihtaratın yapılmamasının, esasa ve sonuca etkili olmaması bakımından hükmün bozulmasını gerektiren hallerden olmadığı", Ceza Genel Kurulunun 29.06.2004 gün ve 124-155 sayılı kararında; "Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 307. maddesine göre temyiz, ancak hükmün yasaya aykırı olması sebebine dayanır. Yasaya aykırılık ise bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Anılan Yasanın 308. maddesinde sekiz bent halinde, tamamı usule ilişkin olan ve yasaya mutlak aykırılık oluşturduğu varsayılan haller sıralanmıştır. Bozma gerektirip gerektirmeyeceği hususunda Yargıtay"a araştırma yetkisi tanınmamış olan bu hallerin varlığının saptanması durumunda hükmün Yargıtay"ca bozulması gerekmektedir. Bu madde dışındaki muhakeme normlarına aykırılık bakımından aykırılığın son karara etkisi olup olmadığının araştırılması gerekir. Hukuka aykırılığın son karara etki etmediği, kaldırılmasının da etkide bulunmayacağı muhakkak ise bu aykırılıkların bozma sebebi sayılması çoğu kez yargılamanın uzamasından başka bir işe yaramayacaktır. 19.02.2013 gün ve 1464-61 sayılı kararında ise; "Sanığın sorgusuna geçilmeden önce hakkında düzenlenen iddianamede yer alan suçlama ve hangi kanun maddesinin uygulanmasının talep edildiği konusunda yeterince bilgilendirilmiş olması karşısında, bu usul hükmüne uyulmaması hükmün esasına tesir eder nitelikte aykırılık olmayıp mutlak bozma nedenleri arasında sayılmadığından bozma nedeni yapılmamalıdır" sonucuna ulaşılmıştır.
    Öğretide de; "Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda başka ve haklı bir karar verilmesi lazımdır. Eğer önceki hükümden başka bir karar verilemeyecekse bozmanın manası yoktur. Onun için aykırılığın karara tesirini araştırmak gerekir. Son karar doğru ve haklı bulunduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar bozma nedeni sayılmamalıdır" (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 529), "Maddi hukuka aykırılıklar daima bozma nedeni olurken, muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklar kural olarak her zaman bozma nedeni sayılmazlar.
    Hükmün esasına etkisi bulunmayan yargılama hukukuna ilişkin aykırılıkların temyiz incelemesi aşamasında dosyanın esasına girilmeden önce tek başına bozma nedeni yapılması Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasındaki; "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" şeklindeki hükme ve usul ekonomisine aykırı olacak, yargılamanın uzamasına, yeni yargılama giderlerine yol açacak, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinin; "Herkes gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili nizalar, gerekse cezai alanda kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkemece davasının makul süre içerisinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir" şeklindeki düzenlemesinin ihlali anlamına gelecektir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    İddianamenin kanuna ve usulüne uygun olarak sanığa tebliğ edilmesi, duruşmada da kanuni haklarının hatırlatılması, sanığın aşamalarda iddianamede anlatılan olay ve yöneltilen suç doğrultusunda savunma yapması, isnat edilen suçu kabul etmesi ve ne kovuşturma, ne de temyiz aşamasında suçlama ile ilgili olarak yeterince bilgilendirilmediği için etkili savunma yapamadığı yönünde bir iddiasının olmaması karşısında, savunma hakkının sınırlandığından söz edilemeyecektir.
    Sanığın savunmasının alındığı oturumda kendisine iddianame okunmaması suretiyle CMK"nun 191/3. maddesine aykırı davranılmış ise de, sanığın sorgusuna geçilmeden önce 147. maddedeki tüm kanuni hakları konusunda bilgilendirilmiş olması ve tüm yargılama boyunca sanığın kendisini yeterince savunma imkanının sağlanması karşısında, sözkonusu usul hükmüne uyulmaması, hükmün esasına tesir eder nitelikte bir aykırılık olmayıp, mutlak bozma nedenleri arasında da sayılmadığından bozma nedeni yapılmamalıdır.
    Yukarıdaki içtihatlarda; iddianamedeki her eksikliğin, iddianamenin iadesi nedeni olmadığı gibi sonuca etkili olmayan eksikliklerden dolayı hükmün bozulmaması gerektiği net bir şekilde açıklanmıştır. Somut olayımızda dernek başkanı olan sanığın savunması ayrıntılı bir şekilde iddianameye yansıtılarak, diğer sanıklarında benzer savunmalarda bulunduğu açıklanarak, denetim kurulu tarafından düzenlenen rapor, sanıkların savunması ve tüm evrak kapsamından sanıkların müsnet suçu işledikleri açıklanmıştır. İddianamede sevk maddelerinin doğru olarak gösterildiği ve sanıkların denetim raporundaki iddialarla ilgili olarak ayrıntılı bir şekilde savunma yaparken, ne yargılama aşamasında ne de temyiz aşamasında savunma haklarının kısıtlandığına dair herhangi bir iddia dahi ileri sürmedikleri, sonuç itibariyle iddianamedeki anlatım zaafının evrensel bütün hukuk sistemlerinde yaşam hakkı kadar kutsal bir hak olarak kabul edilen savunma hakkını zedelemediği dosya içeriğinden net bir şekilde anlaşılmıştır. Yargılamanın dayanığını teşkil eden iddianamenin kusursuz olması, kusursuz bir yargılamanın olmazsa olmaz koşullarından birisi olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun pek çok içtihadında açıklandığı üzere hükmün esasına etkisi bulunmayan yargılama hukukuna ilişkin aykırılıkların temyiz incelemesi aşamasında dosyanın esasına girilmeden önce tek başına bozma nedeni yapılması Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasındaki; "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" şeklindeki hükme ve usul ekonomisine aykırı olacak, yargılamanın uzamasına, yeni yargılama giderlerine yol açacak, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinin; "Herkes gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili nizalar, gerekse cezai alanda kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkemece davasının makul süre içerisinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir" şeklindeki düzenlemesinin ihlali anlamına geleceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Özellikle 765 sayılı kanun döneminde hırsızlık suçlarından dolayı iddianamede çalınan eşyaların tamamına yer verilmemesine karşın, hazırlık evrakında başka eşyalarında çalındığının tespiti halinde iddianamede yer verilmeyen ancak hazırlık evrakında mevcut olan bütün çalınan eşyaların 765 sayılı TCK"nın 522 maddesine esas alınabileceği hususunda gerek uygulamada gerekse teoride herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.
    Sonuç itibariyle somut olayımızda, iddianamede anlatım zaafının bulunmasına rağmen, bunun savunma hakkını etkilemediği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Nitekim iddianameyi değerlendiren mahkeme iddianameyi kabul etmiş, sanıklarda suçlamaya anlamadıkları yönünde herhangi bir iddiada bulunmamışlardır. Yeniden iddianame düzenlemesinin yargılamaya hiç bir şey kazandırmayacağı gibi davanın boşu boşuna uzamasına neden olacaktır. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere iddianamenin iadesinin en önemli nedenlerini 1-)Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” 2-) “Eksiksiz Soruşturma” 3-) “Kamu davasının tek ya da zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılması şeklinde sıralamak mümkündür. Bu aşamadan sonra tekrar başa dönerek iddianamenin iadesi ile aynı sonucu doğuracak bozma nedeninin, iddianamenin iadesi müessesesinin çok büyük bir yenilik olarak düzenleniş amacına hizmet etmeyeceği gibi hükümdeki diğer eksikliklerinde incelenmemiş olması nedeniyle bozma sonrası belirtilen eksiklik giderilerek aynı hükmün kurulması halinde hükmün yeniden bozulma ihtimali durumunda davanın makul sürede bitirilememesi gibi sonuçlara yol açacaktır. Zira iddianamedeki anlatım zaafının savunma hakkını etkilememesine karşın, gerekçeli karar da ; çok genel ifadelerde bulunularak, savunmaların aksini ispatlayan delillerin nelerden ibaret olduğunun denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmadığı açıkça görülmektedir. İddianamedeki eksikliğin savunma hakkını etkilememesine karşın, yetersiz gerekçenin telafisinin mümkün olmadığı, bir başka deyişle denetimden yoksun bir şekilde yetersiz gerekçe ile verilen mahkumiyet kararlarının aşağıda açıklanan gerekçeyle bozulması gerektiği hususunda yargıtay uygulamalarında herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı CMUK"nın 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nun 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, ceza kanununda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçede hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır.
    Sonuç itibariyle, iddianamedeki anlatım zaafının savunma hakkını zedelememesine karşın, gerekçeli kararda savunmanın aksini ispatlayan kesin kanıtların nelerden ibaret olduğunun açıklanmaması nedeniyle sanıklar hakkındaki mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA karar verilmesi gerekirken, iddianamenin unsurlarındaki eksiklikten dolayı hükmün bozulmasına ilişkin Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi