Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine,1483 sayılı parselin kısmen kıyıda kaldığını ileri sürerek tapusunun iptalini istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taşınmazın bir kısmının kıyı-kenar çizgisi içerisinde bulunduğunun keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 Sayılı Yasa"dan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Getirtilen çap kaydı ve kadastro tespit tutanağından, 60 m2. arsa vasfındaki 1483 parsel sayılı çekişmeli taşınmazın kadastro tespitinin 1959 yılında kesinleştiği görülmektedir. Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve anılan Yasa’nın 3. maddesi ile de aynı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında res"en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.Öte yandan, bir tarafın dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olmasına rağmen, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, karardan sonra ve temyiz aşamasında yürürlüğe giren yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak bir karar verilebilmesi için hüküm bozulmalıdır. Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.